Struma’nın yolcuları neden karaya çıkarılmadı?

A -
A +

24 Şubat 1942’de, 100’ü çocuk 763 Yahudi mülteciyi taşıyan Struma isimli gemi, Türkiye kıyılarından yaklaşık 10 mil açıkta, Karadeniz’de bir Sovyet denizaltısından atılan torpille battı. 762 mülteci ve 10 mürettebat boğularak öldü.

Struma 12 Aralık 1941’de Romanya’nın Köstence limanından hareket etmiş, 15 Aralık’ta İstanbul limanına gelmişti. Filistin’e gitmek üzere yola çıkmış olan mültecilere İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğu vize vermedi. Yahudi mülteciler 71 gün boyunca İstanbul’da beklediler. 23 Şubat 1942’de Struma’nın kaptanından limanı terk etmesi istendi. Kaptan motorunun bozuk olduğu gerekçesiyle gemiyi hareket ettirmeyince, polisler gemiye çıkarak halatlarını kestiler. Römorklar Struma’yı Boğaz’dan çıkararak Şile açıklarına çekti. Yani bugünkü tabirle, “geriye itti”. Ertesi gün facia gerçekleşti.

Struma’nın akıbetinden yaklaşık bir yıl önce de, yine Romanya’dan binen 342 Yahudi mülteciyle İstanbul’a gelen Salvador adlı gemidekilerin de karaya çıkmalarına izin verilmemişti. Limandan zorla çıkarılan gemi Silivri açıklarında fırtınaya tutularak 13 Aralık’ta batmış ve 219 Yahudiye mezar olmuştu.

İngilizler vize vermeyince, geldikleri yere geri dönmek istemeyen, gemide açlık ve salgın hastalık başladığı için bir an önce karaya çıkmak isteyen bu mültecilere neden İstanbul’a çıkma izni verilmedi?

Yaygın tevatüre göre, Türkiye İkinci Dünya Savaşı sırasında soykırımdan kaçan Yahudilere kucak açmamış mıydı? Türkiye Nazi mezaliminden kurtulmak isteyenler için bir “güvenli sığınak” olmamış mıydı? Struma faciasının 80. yıl dönümünde bu sorulara tatmin edici cevaplar bulabilmeliyiz.

Türkiye’den “güvenli sığınak” olarak bahsedilirken, Atatürk devrinde (1933) Almanya’da zulme uğrayan Yahudi bilim adamlarının Türkiye’ye getirildikleri anlatılır. Bu tarihsel bir gerçektir. Fakat Nazi zulmü altında ezilen bütün Yahudilere kucak açılması söz konusu değildir. Esasen Atatürk döneminde Türkiye’ye gelen Yahudi bilim insanlarının sayısı 130 civarındadır. Aileleriyle birlikte bunların sayısı 600’ü geçmemektedir. Konunun ele alındığı bazı yayınlarda, Yahudi bilim adamlarının davet edilmesinin, o yıllarda gerçekleştirilmekte olan üniversite reformuyla doğrudan ilgili olduğu bilgisi paylaşılmaktadır. Nitekim Yahudilerin gelişi süreklilik arz etmemiş, savaş başladıktan sonra da yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi, transit geçecekler dışındaki Yahudi mültecilerin ülkeye girişlerine izin verilmemiştir.

Peki neden izin verilmemiştir?

Cevap bir arşiv vesikasının içinde saklı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün imzasını taşıyan 25 Haziran 1947 tarihli 6067 sayılı Bakanlar Kurulu kararı şöyle:

“Türkiye’ye gelecek yabancı Yahudiler hakkında alınacak tedbirlere dair olan 30/1/1941 tarihli ve 2/15132 sayılı kararın kaldırılması, İçişleri Bakanlığının uygun görüşüne dayanan Dışişleri Bakanlığının 23/6/1947 tarihli ve 89403/259 sayılı yazısı üzerine, Bakanlar Kurulunun 25/6/1947 tarihli toplantısında kararlaştırılmıştır.”

Bu kararı okuyunca ne anlarsınız? Demek ki, 1941’de alınan yabancı uyruklu Yahudilerle ilgili bir karar varmış ve bu karar 1947’de yeni bir kararla kaldırılmış. Söz konusu kararın neden kaldırıldığını anlayabilmeniz için evvela metni okumanız lazım gelir. Ama burada bir sürpriz sizi bekliyor. 1947 tarihli kararı devlet arşivlerinin internet sitesinden kolayca bulduğunuz gibi, 1941 tarihli olanı da bulabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Hayret verici ama 81 yıl önce çıkarılmış olmasına rağmen 2/15132 sayılı Bakanlar Kurulu kararı hâlen gizli. Tıpkı 29 Ağustos 1938 tarihli ve 2 / 9498 sayılı, Yahudilerin ülkeye girişlerine ilk kısıtlamayı getiren kararnamenin gizli olduğu gibi.

Her ne kadar bu iki kararname üzerindeki gizlilik kaydı sürse de, Türkiye Cumhuriyeti devletinden aldığı maddi destekle, Turkey and Holocaust (Türkiye ve Yahudi Soykırımı) adlı bir kitap yazan Standford Shaw, evvelce Türkiye’de Yahudi Ajansı’nın temsilciliğini yapmış olan Haim Barlas’ın 1970’te İsrail’de yayınlanan bir kitabına atıfla 2/15132 sayılı kararnamenin tam metnini, İngilizce olarak yayınlamıştır.

Shaw’ın yayınladığı metinden anlaşıldığı kadarıyla; “Bugünkü dinleri ne olursa olsun, tabiyetinde bulundukları ülkelerde yaşama ve seyahat kısıtlamasına uğramış Yahudi ırkından kişilerin, Türkiye’ye girişleri ve Türkiye’de oturmaları yasaktır.”

Genel olarak “Yahudi ırkından” olanların, transit dışında, Türkiye’ye girişleri engellenmekle birlikte, Türkiye’ye yararı olabilecek kişiler için bir açık kapı bırakılmıştır. Shaw’ın aktardığı kadarıyla kararnamenin üçüncü maddesi şöyledir:

“Türkiye’deki bakanlıklar ya da kurumlarda istihdamına ihtiyaç duyulan ya da uygun resmî makamlarca, ticari ve ekonomik fayda sağlayacağına kanaat getirilen… giriş vizesi sağlanması yönünde özel izin için… müracaat edebilir.”

Dolaylı yoldan okuyabilsek de, bu kararnamede yazanlar Salvador ve Struma’daki mültecilerin İstanbul’a ayak basmalarına neden izin verilmediğini ortaya koyuyor. Devlet almış olduğu kararlarla “Yahudi ırkından” yabancıların ülkeye girişini yasaklamış. İki yasak kararnamesinin ilki savaş başlamadan tam bir yıl önceye uzanıyor. İlkinin güncellenmiş hâli olan 2/15132 sayılı kararname ise savaşın patlak vermesinden 1,5 yıl sonra çıkarılmış.

Önümüzdeki perşembe, Struma kurbanları her yıl olduğu gibi Sarayburnu’ndan denize çelenk bırakılarak anılacak. Facianın 80. yılında, Yahudi mültecilerin Türkiye’ye girişlerini yasaklayan kararnamelerin üzerindeki gizlilik kaydının kaldırılmasını ve araştırmacıların bu dönemi tüm gerçekleri bilerek yazmalarına imkân verilmesini dilerim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.