ABD’ye kim güvenir?

A -
A +
 
180’den fazla kişinin öldüğü ve 200’den fazla kişinin yaralandığı Afganistan Kâbil Havaalanındaki terör saldırılarından sonra ABD Başkanı Joe Biden zorunlu olarak basının karşısına çıkıp açıklamalarda bulundu.
Basın toplantısı sırasında ABD Başkanı Biden’ın görüntüsü, duruşu ve konuşmasının içeriği, dikkatle izlendiğinde ABD açısından hiç de iyi işaretler vermiyordu.
Biden’ın şahsında ABD’nin bir “jeopolitik yorgunluk” içerisinde olduğu görüntüsü vardı. Buna “imparatorluk veya büyük devlet yorgunluğu” da diyebiliriz.
Büyük iddialarla girdiği ülke veya coğrafyalardan geride devasa yıkım, kaos ve acılar bırakarak çekilmek zorunda kalan “yorgun” bir devletin hafızalardan silinmeyecek derecede kötü resimler verdiğine şahit oluyoruz.
Sadece Irak ve Afganistan’a bakmanız yeter: Irak’ta Ebu Gureyb Hapishanesindeki ve Afganistan’daki Kâbil Havaalanından kaçış resimleri hafızalara mıh gibi kazınmış durumda.
Daha öncesine gitmiyorum. Soğuk Savaş sonrası süreçte ABD, müdahale ve işgal ettiği ülkelerin yıkımında ve dağıtılmasında gösterdiği hızı ve başarıyı! inşa etmede ve kurmada gösteremedi. Artık insanların kafasında ABD inşa eden, kuran değil, yıkan dağıtan bir güç olarak yerleşiyor.
ABD, yapmış olduğu müdahale ve giriştiği işgallerde iki unsuru yüksek perdeden dile getirerek hareket etti: 1) Terörle Mücadele 2) Demokrasi Getirme
Bunlardan murat; giriştiği işlere Amerikan ve uluslararası kamuoyundan destek bulmaktı. Irak ve Afganistan işgalleri sürecinde görüldüğü üzere ilk başta destek de bulduğu söylenebilir. Fakat, gelinen noktada yüksek perdeden dile getirilen söylemlerin boş çıkması hayal kırıklıklarında büyük olmasına neden oldu.
Artık kimse ABD’nin terörle mücadele ettiğine ve demokrasi getirme vaadine inanmıyor.
ABD, 11 Eylül olaylarını kullanarak “Teröre Karşı Savaş”ı başlattığını ilan etti. Bu süreçte Amerikan kamuoyundan destek bulurken, uluslararası alanda kendisiyle beraber hareket edecek müttefik de buldu. Bu uğurda ilk defa NATO’nun 5. Maddesi harekete geçirildi.
Atlantik İttifakı içinde olan tüm ülkeler ile olmayan bazı ülkeler ABD’nin terörle mücadelesinin yanında yer aldılar. Zamanla ABD’nin yanında yer alan ülkeler bu mücadeleye şüpheyle yaklaşmaya başladılar.
Bu süreçte, ABD bir taraftan terörle savaş içinde olduğunu söylerken diğer taraftan terör örgütleriyle iş tutmaya, onları eğitip donatmaya, ana sponsor ülke olarak teröre destek vermeye başladı. Bu durumun en çarpıcı örneği; ABD - PYD/YPG ilişkisidir.
Düşünsenize, NATO’da ortak/müttefik olduğunuz bir ülkeyle, yani Türkiye ile Irak ve Suriye’de DEAŞ terör örgütüne karşı aynı koalisyon içinde birlikte mücadele ettiğinizi söylüyorsunuz diğer taraftan müttefikiniz Türkiye’ye karşı terör faaliyetlerinde bulunan PYD/YPG’yi eğitip donatıyor, koruyup kolluyorsunuz. Ondan sonra da müttefiklerinizin size güvenmesini bekliyorsunuz.
Hatta bazen öyle an oluyor ki; mücadele ettiğinizi söylediğiniz DEAŞ ile sonsuz destek verdiğiniz PYD/YPG “müttefikiniz” Türkiye’ye karşı birlikte hareket edebiliyor.
El-Kaide’ye yardım ve yataklık yapıyor diye yanınıza Kuzey İttifakı’nı alarak Taliban’a karşı harekete geçiyorsunuz. Bunlarla ittifak kuruyorsunuz. Aradan yıllar geçiyor. Bu defa ortakları yarı yolda bırakıp, Taliban ile anlaşıp apar topar kaçıyorsunuz.
Gelinen nokta itibarıyla “ABD’nin terörle mücadelesi”nin hiçbir inandırıcılığı kalmamıştır. Müttefikler bile ABD’nin terörle mücadele ettiğine inanmıyor artık.
Hatta, ABD’nin bazı müttefikleri terörle mücadele ederken “ABD’nin desteğini istemiyorum. Bana karşı terörü desteklemesin yeter” havasındalar.
 
Ya “demokrasi getirme veya destekleme iddiası”
 
Aslında, yaklaşık 15-20 yıldır ABD’nin “demokrasi getirme/inşa etme” iddiası inandırıcılığını yitirmişti. Fakat, Kasım 2020’de ABD’de yapılan başkanlık seçiminde demokratların adayı olan Biden, seçim yarışında demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi söylemleri kullanarak yeni bir süreci başlatacağını dile getirdi. İçeride ve dışarıda buna inananlar oldu. Biden ile birlikte dünyada “demokrasi rüzgârı” eseceğini düşündüler.
Ümitlerini Biden amcalarına bağlayanlar çok geçmeden “Amerikan realizmi”nin soğuk yüzüyle yeniden karşılaştılar. Biden, Afganistan’ı Taliban’a bırakarak apar topar ülkeden kaçtı. Son konuşmalarında da Biden’ın üzerinde durduğu en önemli şey Amerikalıların hayatı ve ABD’nin çıkarı idi, Afganların değil.
Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin “Ben oldum artık” diyerek, tek taraflı hoyrat tavırlar sergilemesi ABD’yi “güvenilmez bir güç” pozisyonuna soktu.
Bu kadar gelişmeden sonra, ABD artık yanında “gönüllü müttefikler”i değil, “zorunlu müttefikler”i bulacaktır.
 
“Güven kaybı” kolay tamir edilmiyor…
 
Afganistan’da yaşanan son gelişmelerden sonra, ABD’nin desteklediği terör örgütleri ve Biden amcalarından demokrasi beklentisi içinde olanların “Bizi de bırakacaklar, ortada kalacağız, boşa ümitlenmişiz” gibi söylemlerle kendi aralarında fısıldaştıkları söyleniyor…
İzlemeye değer…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.