Post-travmatik Etkileri Açısından Darbeler ve Üniversiteler

A -
A +
Yükseköğretim tarihimiz askeri darbelerin ve post-modern müdahalelerin ortaya çıkardığı ağır trajedilerin gölgesinde yapısal gelişim ve dönüşüm süreçlerini yaşamıştır. Bu müdahaleler/darbeler ile yaşanan sosyolojik kırılmalar, Türk yükseköğretiminde derin sosyolojik yarılmalara yol açmıştır. Yükseköğretimimizde söz konusu travmatik müdahaleler üzerine yapılan yasal düzenlemelerle yapısal dönüşümler gerçekleştirilmiştir.
Üniversiteler üzerinde, bir reform dönüşümü olarak nitelenen ve tek parti döneminde gerçekleştirilen iki düzenleme (1933 tarih ve 2252 sayılı Üniversite Kanunu; 1946 tarih ve 4936 sayılı Üniversiteler Kanunu) söz konusu olmuştur. 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri müdahalelerinin ardından 1960 tarih ve 4936 sayılı Kanunun Bazı Maddelerini Değiştiren Kanun; 1973 tarih ve 1750 Sayılı Üniversiteler Kanunu; ve 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile dönüşümler yaşanmıştır.
Kuşkusuz darbeler en büyük yıkıcı etkisini siyasal yaşam ve sosyo-politik düzenler üzerinde göstermektedir. Darbeler, demokratik gelişimin kesintiye uğramasına ve siyasal katılım ile örgütlenmenin sınırlandırılmasına yol açmaktadır. Darbe dönemleri sonrasında oluşan güdümlü demokratik politik ortamların var ettiği korku toplumu, başta siyasal partilerin iktidar alanlarını vesayet odakları lehine daraltmıştır. Bütün aktörleri ile toplumsal alanı depolitizasyona mahkûm etmiştir.
Bu apolitik ortam, üniversiteler üzerinde de yıkıcı bir etki ortaya çıkarmıştır. Sosyolojik bünyeyi dönüştürücü etkisi ile darbelerin üretmiş olduğu kapalı toplum yapısı, bilişsel, duygusal ve davranışsal işlevlerin bozulmasına yol açmıştır. Bir takım müşterek değer alanları üzerinden üretilen toplumsal ilişkilerin temel esasını oluşturan sosyal güven ilkesini de örselemiştir.
Darbelerin içkin ideolojileri üzerinden icra edilen doğrudan ya da dolaylı yasaklayıcı irade, toplumun sanattan edebiyata kadar bütün kültürel alanlarında çölleşmeye yol açmaktadır. Denetleyici/panoptik ve tedip edici apolitik iklim, düşünme yetisini kısırlaştırma, düşünceyi sığlaştırma, gerçekliği magazinleştirerek değersizleştirme durumunu var eder. Sıradanlığın bir değer olarak üretilme zeminini kışkırtıcı biçimde ortaya çıkarır.
Darbeler, üniversiteler ve akademia üzerinde derin sosyo-psikolojik travmalar ortaya çıkarmıştır. Akademik aklın, hem kurumsal izlek ve hem de habitus olarak varlığına eklemlendiği bilimsel geleneği inkıtaya uğratmıştır. Akademik özgürlük bağlamında gelişim sergileyen bilimsel düşüncenin kökleşmesini imkânsız hâle getirmiştir. Post-travmatik süreçte darbeler, akademik bünyede bir düşünce blokuna yol açmıştır. Akademia bilimsel düşüncenin kendi iç dinamikleri ile beslenen özgün bir habitus geliştirememiştir. Bir kültürlenme mekânı olan üniversiteler, kültürsüzleşmeye düçar kılınmıştır. Bilimsel geleneğin taşıyıcı aktörlerinin beyin göçü yoluyla akademiadan çekilmelerine yol açmıştır. Akademia, derin bir bellek kaybına maruz kalmıştır. Halbuki bilimsel düşünce, ‘akademik bir habitus olarak akran kültürü ve dayanışması’ çerçevesinde yeşerme imkânı bulur.
Darbe ideolojilerinin var ettiği refleksle ortaya çıkan etiketleme, ötekileştirme ve fişleme gibi sistematik eylemler, akademianın iç barışı ve sosyal hoşgörüsünü yok etmiştir. İçkin bir sosyal husumet ve kamplaşma retoriği ve pratiği üretmiştir. Bir düşünceye, değere, duruşa ya da inanca sahip olmayı mahkûm eden darbe ideolojileri, bilinç bulanıklığına ve özbenliksel savrulmalara yol açmıştır. Darbe dönemlerinin ruhuna tekabül eden içkin söylem düzeneklerine sığınarak mayalanan kifayetsizlikler, üniversitelerde kendilerine uygun zeminler bulabilmişlerdir.
Bilgi ve bilgelik temelinde kurgulanması icap eden akademik akla izafe edilebilecek tek değer düzeni, darbe ideolojilerinin ortaya çıkardığı patolojik (anti-akademik) hiyerarşilere dönüşmüştür. Akademiyi yöneten aklı tayin eden üst aklın temel parametresini ideolojik retorik oluşturmuştur. Bunun da herhangi bir fikirsel dokusu ve özgün söylemi bulunmamaktadır. Akademia’nın dokusunu deforme eden bu üstenci söylem ve pratik, akademi dünyasında hipokratik davranış kodlarının gelişmesini teşvik edici olmuştur. Sahici bir bilim geleneğinin üretilmesinin zeminini tüketmiştir.
Bütün bu kırılmalarla/darbelerle gölgelenen yükseköğretim tarihimiz yeni bir tarihsel faza geçmiştir. Siyasi irade, YÖK, Üniversitelerimiz ve ilgili tüm paydaşlar 21. yüzyıl dinamiklerine uygun bir yapısal dönüşümü gerçekleştirmenin tarihî sorumluluğu ile yüz yüzedir. 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.