Yaşam ile ölüm arasında bir inanç portresi -Merhum Babacığımın Aziz Hatırasına-

A -
A +
Gök Bekir; kurtuluş mücadelesinden yorgun çıkmış olan Anadolu’da vatan toprakları için Balkan cephesinde savaşarak gazilik mertebesine erişen Koca Davut’un beş evladından birisi olarak dünyaya gelmiştir. Yokluğun ve kıtlığın hüküm sürdüğü zamanlarda gözlerinde göğeren dünyanın delişmen çocuğu olmuştur. Aziz milletimizin birçok cephede vermiş olduğu mücadelenin kahramanları, gazileri ve şehitlerinin aziz hatıralarının yâd edildiği bir hanede büyümüştür. Çanakkale’de ve Yemen’de şehit düşen amcazadelerinin, Balkan cephesinde dokuz parmağını yitirerek gazi olan babası çolak Davut’un inanç ve cengaverlik öyküleri ile yetişmiştir. Bu coğrafyayı bize dar etmeye çalışan müstemlekecilere karşı vakur bir duruşla vatanı için mücadele eden bir milletin evladı olarak büyümüştür. Sarımehmetler köyünde ilk mektepten başka tedrisat görebilmenin imkansızlığına rağmen, içinde büyüttüğü ilim aşkını yaşamında bir erdem olarak beslemiştir. Hanesini ve ticarethanesini bir irfan ve dava mektebine dönüştürmüştür. Gündelik olanın ayartıcı geçiciliğinde kendisini yitirmemeyi ve düşkünleşmemeyi bir erdem bilmiştir.
Sahih bilgiyi keskin bir bilince ve bir eyleme dönüştürmenin aşkıyla perçinlenmiş bir inanç ve adanış insanı olmuştur. Yalnızca ahfâdına değil, akranlarına da özü inanç olan bir ‘klas duruş’ ile numune-i imtisâl olmuştur. Yaşamı, imanı amele, inancı eyleme dönüştürebilmenin vasıtası olarak görmüştür. Ömür, onun için vadesi doluncaya kadar bir idrak tazelenmesi ve bilinç çeliklenmesi olmuştur.
Mazlumdan ve mağdurdan yana olmanın yüceliğini, güçten ve güçlüden yana olmanın konforuna hep yeğ tutmuştur. Kınayıcının kınamasına, günübirlik hesapçıların hesaplarına boyun eğmemeği bir erdem bilmiştir. Ruhunu ve dimağını güç tapıcılarının yıkıcı iştahına esir etmemiştir. Anadolu irfanının yılmaz bekçisi ve ödünsüz tebliğcisi olmuştur. İnancı eylemine; değerleri dünyasına rehber olmuştur. Evladına ve ahfâdına olan sevgisi en bereketli zamanlarda dualarıyla serpilmiştir. Zulme ve zulmete olan asabiyeti derin bir inanca ve keskin bir duruşa dönüşmüştür.
Altı cânparesini toprağa vermenin derin kederi sonrasında hayat arkadaşı ile yarım yüzyıllık bir yaşam sürmüştür. Bu derin keder sonrasında kavuştuğu evlatlarının üzerine titremiştir. Canpârelerine bırakacağı eşsiz mirasın maneviyat olacağını her dem dile getirmiştir. Evlatları için ne ikbal ve ne de istikbal kaygısı gütmüştür.
Ölümü bir hasret ve vuslat gibi beslediği yüreği ile yaşama direnmiştir. Maşukuna olan aşkı ile kendince ömrüne pay biçmiştir. Maşukundan daha fazla yaşam sürmeyi kendine reva görmemiştir. Bunun içindir ki, dünyevi olanla arasında hep bir mesafe gütmüştür. Sarsılmaz inancı onu kutlu bir eyleme ve ihya edici bir söyleme sevk etmiştir. Hakikat aşkı, ne sözünde bir tereddüde, ne eyleminde bir çekinceye yol açmıştır.
Yaşamında maişet, onun için bir hak ve onur mücadelesi olmuştur. Gayrin hakkına adaletle muhafızlık etmeyi bir vazife bilmiştir. Oburlukla birikmiş heveslerin, doyumsuzlukla kabaran iştahların ve nefsânilikle berkitilmiş dileklerin bendesi olmamıştır. Haksızlığa olan öfkesi, her dem patlayan bir yanardağa dönüşmüştür. Gevelemeden, tereddüt etmeden hakikat duyuruculuğunun cesur yüreği olmuştur.
Yaşamı bir hicret bilinci ile kuşanmıştır. Onun hicreti, maişet kaygısı ve istikbâl beklentisiyle değil, evlatlarını inançla muhafaza edebilmenin derin iştiyakı ile olmuştur. Yaşam onun için, hesap gününde muhasebesi/muvazenesi yapılacak olan bir haysiyet ve hassasiyet terazisi olmuştur. Adl-i ilahiye boyun eğmenin, yılgınlıkla değil, gözünü budaktan esirgemeyen bir duruşla gerçekleşebileceğine inanmıştır. Almadan vermeyi, yemeden yedirmeyi, giymeden giydirmeyi bir düstur edinmiştir. Mukaddes bir gayeye adanmış olan yaşamını şehr-i Muharrem’in bağrında umutlarla yeşertmiştir.
Hakikat avcılığı yolunda yalnızlaşmanın bütün risklerini cesaretle göğüsleyebilmenin derin inancını göstermiştir. Memleketin derdi ile dertlenmeyi bir iman meselesi olarak telakki etmiştir. Ölümü, bir nihayet ve hiçlik değil; bir bidâyet ve ebedilik olarak görmüştür. Yaşamın vechesini ölüme yani varoluşa doğru çevirmiştir. Ölüme yazgılı olan yaşamı, ölüm gerçekliğinde hayat bulmuştur. Yaşama dair bütün hesaplarını bunun üzerine inşa etmiştir. Mukadder olan ölümlü hayatı, iman ve Cihat ekseninde sürdürmüştür. ‘Eyninde çarpıtılmış suretler gizleyen’ dünyaya meyletmemiştir. Bir ‘çöl değirmenine dönüşen yaşamda’ hakkı ve sabrı tavsiye etmenin gönüllü cengâveri olmuştur. Ölüm, hep önde gitmiştir fani yaşamından.
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz!”
Mekânın cennet olsun Canım Babam!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.