"Benim kimsem yok sokakta yatıyorum!"

A -
A +
Nazan sürükleniyordu sanki. Garsonlar hemen çay getirdiler. Önder dikkatle genç kadına bakıyordu...
 
 
Önder Bey, gülümsedi ve;
- O zaman sizinle bir çay içelim bu yemeğin üzerine. Gelin şöyle, oturun. Hemen arka taraftaki masalardan birine geçtiler. Nazan sürükleniyordu sanki. Garsonlar hemen çay getirdiler. Önder dikkatle genç kadına bakıyordu:
- Nasılsınız? Biraz kendinize geldiniz değil mi?
Nazan dudaklarını ısırdı:
- Teşekkür ederim...
Çayından bir yudum aldı genç kadın. İçi ısınmıştı. Açlıktan üşüyordu çünkü.
Önder gülümseyerek sordu:
- Haber verebileceğimiz bir kimse var mı? Sizi evinize götürelim...
Nazan irkildi. Gözlerini açtı, dikkatle baktı genç adama:
- Benim evim yok, kimsem yok benim... Sokakta yatıyorum ben!
                 ***
Şerif avukatın telefonu üzerine öğleden sonra izin alıp adamın yazıhanesine gitmişti. Emre Can da yanındaydı. Sekreter kız beklemesini söylemişti, onlar da sekreterin masasının karşısındaki koltuklara oturmuşlar bekliyorlardı. On beş dakika kadar sonra kapı açıldı ve avukat göründü:
- Hoş geldiniz Şerif Bey. Buyurun içeriye.
Şerif terbiyeli bir şekilde girdi yazıhaneden içeriye. Sade döşenmiş klasik bir odaydı. Masanın üzeri dağ gibi dosya doluydu. Avukat lafı uzatmadı:
- Mahkeme gününü aldık. Bir hafta sonra duruşman var. Hâkim tanıdığım bir arkadaşım. İşin hemen biteceğine eminim. Çocuğun velayetini de talep edeceğim. Müjdeyi vereyim dedim. Mahkemeye katılmanın da etkisi olur diye düşünüyorum. O gün sabah sekiz buçukta adliyede olursan ilk mahkeme bizim. Dokuzda. Bir hafta sonra özgür olacaksın. Davanın gerekçeli kararı temyiz süresi falan derken bir ay içinde bu iş biter.
Şerif korkarak sordu:
- Boşanma ilamını alınca benim yerim hakkında bir bilgisi olur mu eşimin?
Avukat omuzlarını kaldırdı:
- Vekâlet bende. Muhatabı benim. Beni bulabilir. Ben de söylemem.
Gülümsedi son cümleyi söylerken. Devam etti:
- Merak etmeyin Şerif Bey. Her şey istediğiniz gibi olacak.
Şerif memnun bir şekilde ayağa kalktı. Avukatın yanında çıktıktan sonra oğlunun elini sıkı sıkı tuttu. Artık işin sonuna gelmişti. Çok sevdiği Nazan artık yoktu. Bir daha onu görmeyecekti. Ama Nazan’ı hiç unutmayacaktı...
Çıkar çıkmaz lokantaya dönmedi Şerif. Oğluyla birlikte biraz dolaştılar. Parka gittiler. Emre Can günlerdir lokantanın bahçesinden başka yer görmemişti. Sevinç çığlıkları atarak oynadı çocuk parkında. Şerif bir banka oturarak izledi oğlunun mutluluğunu. Ani verilmiş öfke dolu kararların açtığı yaraları nasıl tamir edeceğini bilmiyor, hatta yara açtığının bile farkına varamıyordu. Artık varsa yoksa oğluydu. Şu kısacık süre içinde oğluna eskisinden daha çok bağlanmış, elinin tersiyle ittiği karısının sevgisini de oğluna vermişti... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.