Kemal Bey belge okur, döner döner bi’ daha okur!

A -
A +

Deniz Baykal’a kaset kumpasına kadar zaten böyle hazırlamışlardı koltuğa.

Önce Dengir Mir Mehmet Fırat’la ilgili bir şeyler attı ortaya…

İddiasını ispatlayacak bir belge koyamadı masaya ama, attığı çamurun iz bırakması bile başarı sayıldı!

E tabii bunda moderatör “çok tarafsız” Uğur Dündar’ın da payı vardı!

Sonra dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i hedef aldı.

Canlı yayında atıştılar yine...

Gökçek, söylediklerinin nasıl bir balon olduğunu, yayında balonları patlatarak anlattı.

Ama o yine durmadı.

            ***

Büyük cümleler kurarak savurduğu suçlamalarını, ufacık belgelerle bile ispatlayamasa da…

“Sakin güç”, “Gandi” gibi süslü güzellemelerle birileri arkasındaydı!

Eline tutuşturulan kâğıtları mavi dosyalara dizip, ara ara toplumun kulağına üflemekten ibaretti bütün marifeti.

Adayı olduğu İstanbul’un ilçelerinin adını bile bilmemesi…

Hatta seçimde kendisine oy kullanamaması bir yana…

Geçmişinde hanesine yazılı bir tek başarısı dahi yoktu.

İşte o yokluğun yerini salladığı kâğıtlarla doldurmaya çalışıyordu.

Bu esnada, bir de sık sık ‘dış’ temaslarıyla gündem oluyor, bundan da hiç gocunmuyordu.

2008’de okyanus ötesinden vadedilen koltuğa 2010’da oturunca öz güveni daha bir arttı.

Sonrasındaki hadiseler ve devlet için bıçak sırtı konularda takındığı tavır, “seçilmiş kişi” olduğunu ortaya koyuyordu.

Oslo krizi, MİT kumpası, Suriye, Gezi, 17/25 Aralık, Dışişleri ses kaydının sızdırılması gibi meselelerdeki tutumu bunun ispatı oldu.

Hepsinin siyaset ayağında bu yeni aktöre biçilen büyük rol vardı.

Hele 15 Temmuz ihanetine gelince, hepsinin üzerine mum dikiyordu.

            ***

Belge demişken önemli bir hatırlatma yapayım.

Tarih 3 Nisan 2017, yer İstanbul Sheraton Otel.

CHP Genel Başkanı, televizyon kanallarının yöneticileriyle toplandı.

Kendisiyle ilk ve son yüz yüze buluşmamızdı.

O güne kadar FETÖ’cülerin ortaya attığı “15 Temmuz kontrollü darbe” yalanının ellerinde belgesi olduğunu Kemal Kılıçdaroğlu ilk defa orada söyledi.

O da şöyle oldu;

“15 Temmuz kontrollü bir darbe girişimidir. Saat 21.00’de darbe mi olur? Biliyorlardı” deyince bendeniz hemen el kaldırarak söz istedim.

Elimi havada görmesine rağmen bir süre görmezlikten geldi, konu başka yerlere gitti ama ısrarım neticesinde söz verdi.

“Biraz önce 15 Temmuz’un kontrollü darbe olduğunu söylediniz. Bu söylediğiniz çok büyük bir suçlama. 250 vatandaşımızı, askerimizi, polisimizi kendi devletimizin şehit ettiğini mi söylüyorsunuz? Bu iddianızın ispatı nedir?” diye sordum.

Kemal Bey, her zamanki sakinliğiyle “Buna ilişkin elimizde elbette bazı belgeler var. Ancak bu konunun burada gündeme geleceğini düşünmediğimizden yanımda getirmedim” dedi.

Oysa kimse bu yönde bir soru sormamış, ‘kontrollü’ yalanını kendisi ortaya atmıştı.

O toplantıdan belgeleri açıklamasını bekleyerek ayrıldık.

Sonra mevzu çok büyüdü biliyorsunuz.

Aradan yaklaşık beş sene geçti.

“Kontrollü darbe” iddiasının belgelerini açıklayacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, Fuat Uğur’un 15 Temmuz öncesi darbe tehlikesine dikkat çeken köşe yazısından başka hiçbir şey ortaya koymadı.

O makalenin de zaten iddiasına dayanak olacak bir yanı yoktu.

            ***

Diyorum ya, büyük büyük laflar ediyor, zannediyorsunuz ki elinde bomba belgeler var, ortalığı yıkacak.

Netice tısssss!

MAN adası da buna bir örnek.

15 Temmuz’un “kontrollü darbe olduğu” gibi yenilir yutulur cinsten olmayan bir iddiasının bile altını dolduramayan…

“Var” dediği hâlde ortaya hiçbir belge koyamayan Sayın Kılıçdaroğlu, bugünlerde Cumhurbaşkanlığı adaylığı hevesine fazla kapılmış olacak ki, yine dosya kurcalamaya, belge diye ortalığa bir şeyler saçmaya başladı.

Gelin görün ki, yine çuvallayıp, “Altında Cumhurbaşkanının imzası var” dediği sözüm ona ihale belgesinin düzmece olduğunu kendi grup toplantısında itiraf etmek zorunda kalmış.

“Ben imzası var demedim. Arkasında o var demek istedim” diye çark etmeye çalışsa da, kendi sosyal medyasından yayınladığı video ortada.

Buna inanacak kişinin; Kılıçdaroğlu’nun evine Cumhurbaşkanı’nın görüntülerini maskeli kişilerin götürdüğüne…

Yahut Muharrem İnce’nin gizli gizli Külliye’ye gittiğine de inanması lazım gelir.

Sayacak olsak, ‘havada kalan’ o kadar çok malzeme var ki geçmişten…

Kemal Bey, taktiğinizi biliyoruz artık, sürekli yenisini ortaya atarak, önceki boş iddialarınızı unutturmaya çalışıyorsunuz.

Belli ki paranız çok, bu boş iddialarınızdan dolayı ödediğiniz tazminat da size dokunmuyor...

Lakin…

Bunca tecrübe, altını dolduramadığınız kâğıtları sallayarak seçim kazanamayacağınızı öğretmedi mi size?

Başkalarına çamur atarak değil, kendiniz ortaya bir vizyon koyarak bir yerlere gelebileceğinizi artık kavrasanız.

Beş sene önce Başkanlık sistemine “Hayır” oyu isterken “Cumhurbaşkanı ile Başbakan ayrı partilerden olursa ne olacak?” gafı yapan bir lider profilinde olmadığınızı, artık mesafe katettiğinizi gösterseniz ve Şanlıurfa’yı fındığın başkenti ilan etmeseniz!

Hep antin kuntin işlere kafa yoracağınıza, şuralarda biraz ilerleseniz olmuyor mu yani!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.