KDV yetmez, aracı vurgunu bitirilmeli

A -
A +

Hükûmet, pandemi sürecinde vatandaşa da, esnafa da, üreticiye de önemli destekler sağladı.

Dünyayı sarsan kriz ortamı fırsata dönüştürüldü, ihracat ve büyümede rekorlara ulaşıldı.

Parmakla gösterilen ülkelerin sağlık sistemleri çöktü, Türkiye, aldığı erken tedbirler ve büyük yatırımlar sayesinde dimdik ayakta kaldı.

Etrafımızda siyasi krizler, askerî tehditler hiç eksik olmadığı hâlde, bunların da gereğini eksiksiz yaptı, yapmaya da devam ediyor.

Bakın, ABD Başkanı Biden bir üçüncü dünya savaşı ihtimalinden bahsediyor.

İşte böyle bir ortamda Türkiye hem dış politikada ağırlığını ve nüfuzunu artırıyor, hem de ekonomik büyümesini rekorlara taşıyor.

***

Bu demek değil ki hiç problemimiz yok.

Faiz, döviz ve enflasyon en büyük belalarımız.

Önce faize, sonra dövize gereken müdahale yapıldı.

Bankaların faiz direnişi de öyle ya da böyle kırılacak; çünkü parayı kasada tutmaları uzun vadede zararlarına olacak.

Faiz indiriminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a demediğini bırakmayan, bunun ekonomi bilimine ters olduğunu iddia eden çok bilmiş ekonomistlerin, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde’ın, “Faiz artışı problemleri çözmez, aksine ekonomilerin toparlanmasını zorlaştırır” açıklamasına ne yorum yapacaklarını çok merak ediyorum açıkçası.

Gördüğünüz gibi, doğru adımlar atılıyor.

Kur korumalı mevduat hesabı gibi…

Döviz kuru nasıl dünyaya parmak ısırtacak şekilde bir gecede istikrara kavuşmuşsa, şimdi sıra enflasyon belasına geldi.

***

Enflasyonu yükselten kalemler arasında en büyük meselemiz gıda ve enerji, -ki, pandeminin başlamasıyla birlikte bunun olacağı zaten belliydi.

Maalesef enerjide yüzde 90’ın üzerinde dışa bağımlı olduğumuz için dünyada katlanan fiyatlar doğrudan bize yansıyor.

Gıdaya gelince…

Dışarıdan ürün almanın maliyeti ciddi oranda arttı.

Kendi ürettiklerimizin ciddi kârlarla dışarıya satılması da iç piyasada fiyatları yükseltti.

Buna bir de çiftçinin elindeki ürünü erkenden kapatan zincir marketler ve vurguncu aracıların aç gözlülüğü eklendi.

Geçenlerde bir dostumun anlattığı şuydu;

Kendisi İzmir’de bir köyde yaşıyor. Sabah evine kilosu 3 liradan mandalina alıyor.

Aynı gün uçakla İstanbul’a geliyor.

Kayınvalidesine giderken marketten aynı mandalinayı bu defa 12 TL’ye alıyor.

İşte büyük problemimiz bu.

İzmir’deki köyde 3 lira olan mandalinanın İstanbul’da 12 liraya satılması ne enerji fiyatları, ne akaryakıt artışı, ne de personel giderleriyle izah edilebilir.

İstediğiniz maliyeti ekleyin, bu kadar fark imkânsız ve bunun adı düpedüz vurgunculuk.

Keşke üretici kazansa da, hiç değilse daha fazla üretime odaklansa diyeceğiz ama maalesef kazanan aracılar ve satıcılar.

Dün Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin yeni ekonomik paketleri açıkladığı toplantıya Cumhurbaşkanı Erdoğan bağlanarak, gıdada KDV indirimi müjdesi verdi.

Gıdada KDV’yi daha önce yüzde 18’den yüzde 8’e indiren yine Erdoğan’dı.

Bu defa yüzde 1’e çekildi.

“Dolar kuru düşmesine rağmen niye fiyatları düşürmüyorsunuz?” sorusuna marketlerin tek bahanesi buydu…

Hükûmet şimdi bu bahaneyi de ellerinden aldı.

Cumhurbaşkanı’nın, “Yüzde 7’lik indirimi pazartesi gününden itibaren etiketlere yansıtın” çağrısına bakalım nasıl karşılık verecekler.

Her ne pahasına olursa olsun, bunu da cebe indirmelerine asla müsaade edilmemeli.

Şu meseleyi kökten çözecek “aracı vurgununa” da artık mutlaka bir düzenleme getirilmeli.

Yıllardır rafta bekletilen hal yasası neden Meclis’e getirilmiyor, her şeye bas bas bağıran muhalefetin buna niye hiç sesi çıkmıyor, anlayan var mı?

 

*************

 

Doğalgaz faturasını niye ödüyorsun?

 

Enerji Bakanı Fatih Dönmez açıkladı.

Doğalgazın yüzde 99’unu ithal ediyoruz.

Akaryakıtın da yüzde 91’ini.

Elektriğin yüzde 50’sini ya dışarıdan aldığımız bu doğalgazdan, yahut kömürden üretiyoruz.

Talihsizliğimiz şu ki; pandemi yüzünden dünyada doğalgaz 10 katkömür 5 kat pahalandı.

Bu ne demek?

Ülkemizin aldığı bu kalemlerin maliyeti de bu kadar katlandı.

Bakın, Avrupa bile sırf bu maliyetler yüzünden ciyak ciyak feryat ediyor.

Onların bize göre avantajları, kişi başı millî gelirlerinin yüksek olması ama sorun bakalım Avrupa’daki Türklere, ne hâldeler!

***

Gelelim bize…

Evlerimizdeki elektriğin yüzde 50’sini, doğalgazın yüzde 75’ini devlet karşılıyor.

Hem de bir yıldır.

Sadece geçen yıl vatandaşa enerji için sağlanan desteğin bedeli 165 milyar lira.

Bunu niye yapıyor?

Millî gelirimiz Avrupalı kadar yüksek olmadığı için…

Avrupa ülkeleri gibi bütün maliyet halka yüklenseydi, asıl o zaman vay gelirdi hâlimize!

***

Fakat sene başında bir düzenleme yaptı hükûmet.

Önce 150, sonra 210 kilovatsaate çıkarılan bir çıta koydu vatandaşa.

‘Bunu aşarsan, daha yüksek bedelle fatura ödersin’ dedi.

Bir nevi vatandaşı tasarrufa sevk etti, bu sınırın üstüne sübvanseyi azalttı.

O gün bugündür muhalefet bunun üstünde tepiniyor.

Oysa kışın asıl şişen fatura elektrik değil, doğalgaz…

Ne tuhaftır ona gıkı çıkmıyor!

Sebebi de şu olsa gerek; doğalgazı dağıtanların büyük kısmı kendi belediyelerine bağlı şirketler, o yüzden bütün dikkatleri elektriğe yoğunlaştırıyor.

***

Peki, kışın doğalgaz mı daha çok tüketilir, yoksa elektrik mi?

Merak edip, geçmişe dönük faturalarımı inceledim.

Beş nüfusla 3+1, orta hâlli bir dairede ikamet etmekteyim.

Geçen ay 210 kWh sınırını aşıp 250 kWh elektrik tüketmişim, 376 lira fatura gelmiş.

Aralıkta ödediğim 236 liraymış.

YÜZDE 60’LIK FARKLA, 140 LİRALIK ARTIŞ VAR.

 

Kotayı aştığımız için böyle, yani sübvanseden faydalanamamışım.

Elbette bu can sıkıcı ama artan beş kat maliyet bindirilseymiş üstüme, hafazanallah!

***

Biraz daha geri gidip, elektriği en çok tükettiğimiz yaz aylarındaki faturalarıma baktım.

Sıcakların bastırdığı, klimaları gazladığımız temmuz, ağustos aylarında 350 lira ödemişim.

Şimdi o kadar elektrik tüketmediğim hâlde o seviyedeyim.

Kışın bastırdığı bu aylarda kombileri köklediğimiz için asıl fark burada.

Aralıkta 248 lira ödediğimiz doğalgaz faturası şimdi olmuş 525 lira.

 

BANA YANSIYAN DOĞALGAZ ARTIŞI YÜZDE 110.

 

Faturalar canımızı yakıyor elbet, Allah hepimizin yardımcısı olsun.

Lakin, şahsen ben kotayı aştığım hâlde aralıkla bugün arasında yüzde 60 fark öderken ve kotayı aşmayanlar bu kadar da etkilenmezken, birilerinin sadece elektrik faturalarını gözümüze sokmaları…

Kimilerinin abartarak 1.000 lirayı aşan elektrik faturaları paylaşmaları…

Muhalefetin de sürekli elektriği gündemde tutup, doğalgazdaki yüzde 110’luk artışı ağzına almaması tuhaf değil mi?

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, elektrikten önce doğalgaz faturasına söyleyecek bir sözünüz yok mu?

 

*************

 

HDP’den elektrik alanlar

 

En çok kaçak elektriğin kullanıldığı Şırnak’ta elektrik protestosu yapılmış geçenlerde!

Kandil’in “Sokak eylemleri yapın” talimatı mucibince HDP’nin organizasyonu bu.

Yıllardır kaçak elektrik kullanımını teşvik eden, faturasını da bize ödetenler elektrik zammından şikâyetçiymiş!

Böyle bir tenakuzla baktılar bu iş HDP öncülüğünde olmayacak…

Önce İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, sonra CHP Genel Başkanı çıktı sahneye.

O gün bugündür dikkat ederseniz HDP geri planda duruyor, ön safta CHP Genel Başkanı ilerliyor.

Bir değil, beş değil…

Sonra da diyorlar ki “Bizim HDP ile ittifakımızı nerede görüyorsunuz?”

Aha şimdi de elektrikte görüyoruz, daha ne olsun!

 

**************

 

Yatırım önemli miymiş?

 

Sultan Abdülhamid Han’dan bu yana önce Menderes, sonra Demirel ve Özal dişe dokunur bir şeyler yapmıştı ülkeye.

Yine de çok eksiğimiz vardı.

Edirne-Ankara dışında otoban yoktu mesela…

O da Bolu’da 17 yılda bitirilemeyen Bolu Tüneli yüzünden kesintiye uğruyor, iki şeritli Bolu Dağı’nda her gün bir facia yaşanıyordu.

Hızlı tren hayatımızda yoktu.

Doğru düzgün yapılmış, sivil havaalanı sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor, uçağa da ancak hâli vakti yerinde olanlar binebiliyordu.

Metro ağlarını ABD’si, Avrupa’sı, Rusya’sı bir asır önce bitirmiş, bizde esamisi okunmuyordu.

Doğalgaz konforu sadece birkaç büyükşehrin ulaşabildiği bir şeydi.

Erdoğan iktidara geldiğinde 100 yıllık bu açığı hızlıca kapatmak istiyordu ama devletin imkânları buna yetmiyor…

Hazinenin kasasından yapmayı beklese en az 50 yıl kesintisiz iktidarda kalıp, çaba harcaması gerekiyordu.

Ayrıca bunun giderek büyüyen terör belası, ekonomik savaşı, millî silahlanma ihtiyacı, sağlık yatırımları, vesayet prangaları vardı.

Yap-İşlet-Devret modeli işte bu noktada çözüm oldu.

20 yılda neredeyse bir asırlık açık kapatıldı, büyük yatırımlar çok büyük oranda tamamlandı ve Türkiye artık teknolojiye odaklanır noktaya geldi.

Gelin görün ki, laftan başka icraatı olmayanlar, ülkenin baş belası örgütlerle iş birliği yapıp şu algıyı oluşturdu; “Bize ne yatırımdan! Bunların çoğu israf.”

Üç yıl önceki seçimlerde oluşturulan hava bu değil miydi?

Buradan “Yapmayın, etmeyin” diye feryat etmedik mi?

Şimdi şu son günlerde olanlara bakalım.

***

Yol var, sırf zamanında müdahale edilmediği yahut tedbirler yetmediği için kardan kapanıyor, millet feryat figan.

Direkler kar yağışına dayanmıyor, bir şehirde elektrikler kesiliyor, bütün Türkiye yıkılıyor.

Bakın, var olanla ilgili aksaklıklar bile hayatımızı nasıl etkiliyormuş değil mi, -ki bunlar dünyanın gelişmiş pek çok ülkesinde de yaşanan hadiseler.

Demek ki yatırım gereksiz bir şey değilmiş.

Ya hiç yatırım yapılmasaymış, o zaman hâlimiz ne olurmuş!

Bir toplumun isteyeceği şey; yapılanı değil, yapılmayanı sorgulamakmış!

Yollarımız kapanmamalı,

Trafiğimiz tıkanmamalı,

İnternetimiz-elektriğimiz kesilmemeli,

Saatlerce feribot kuyruğunda beklememeli,

Ve elbet ekonomik refahımız, konforumuz artmalı.

Size hap bir bilgi;

Dünyanın ilk yüksek kapasiteli hızlı treni 1964’de Japonya’da Tokyo-Nagoya-Kyoto-Osaka arasında sefere başladı.

Avrupa bu konforla 1965’te tanıştı.

Türkiye buna ne zaman ulaşabildi biliyor musunuz?

2009 yılında

İlk sefer, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın katılımıyla Ankara-Eskişehir arasında yapıldı.

“Zaman değişiyor, teknoloji gelişiyor. Tabii ki yapacak kardeşim” diyenler, bu notu aklının bir kenarına iliştirsin.

Altına da şunu yapıştırsın;

İDO özelleştirmesinden elde edilen 861 milyon doların neredeyse tamamı İstanbul’un ulaşımına harcanmış, bundan beş sene evvel Avrupa’nın en genç ve en modern otobüs filosuna sahip olmuştuk.

Bunu umursamayanlar, şimdi Mercedes’ler yandığı için yeniden 80’lerden kalma İkarus’lara binmeye başladı.

Yatırım önemli miymiş?

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.