Direksiyonu sakın verme!

A -
A +

İyiler kaybedeli çok olmuş da, kötülerle daha kötüler arasında tercih yapmamız gerekiyor sanki!

Dün Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’ydi kurban…

Bugün Ukrayna.

Yarın kim bilir hangi coğrafya!

Etrafımız kan gölü…

Fırınları, okulları, hastaneleri bombalayan, milyonları göçe sürükleyen bir vahşetin tam ortasındayız.

Bize doğrudan saldıramadıklarından, taşeronları ile yıllardır aralıksız çatışmaktayız.

Hemen sınırımızda terör örgütüne devlet kurdurmaya çalıştılarsa da, fırsat vermeden gereğini yaptık.

Zannetmeyin ki vazgeçtiler!

Onlar daha fazlasına hazırlansalar da, teyakkuzda ve hepsine hazırlıklıyız.

Sahada vaziyet bu iken, tuhaf olan şu, bunca şeyi görüp, yaşayıp, toplum olarak, iki gün sonra unutmaktayız!

Hele -her şeyi göre göre- “Dış güç mü? O da ne?” diyenler yok mu…

Bir de bu süzme ahmak ve hainlerle uğraşmaktayız!

             ***

Ukrayna’ya ilk 2015 sonunda gitmiştim.

Zaporijya’da hemen yüz kilometre ötemizdeki Donbass bölgesinde yaşanan çatışmaları dinlemiştim uzun uzun.

Bu ay başında Cumhurbaşkanımızla Kiev’e gittiğimizde yine gündemlerinde savaş vardı.

Hep diken üstünde, eli tetikte bir ülke… Korku ve endişe bu ülkenin iliklerine işlemiş sanki.

Nasıl işlemesin ki!...

İkinci Dünya Savaşı’nda Ukrayna Tarihi  Müzesi’ni gezdirdiler bize.

Hitler askerlerinin canavar ateş topları mı dersin, giyotinler mi, insan derisinden yapılan eldivenler ve yine insandan mamul sabunlar mı…

Yıllarca bağımsızlık mücadelesi vermiş, Rusya’nın bitmek bilmeyen baskısından bunalmış halk, 2014’teki devrimle umudunu Batı’ya bağlamış ama ona da güven nereye kadar!

Tırnağın varsa başını kaşı.

İşte durum ortada.

Önce Kırım’ı kaybettiler, sonra Donetsk ve Luhansk’ı.

Mevcut devlet başkanı, oranın Cem Yılmaz’ıymış bir zamanlar.

“Hem rüşveti engeller, hem de bizi Batı’ya entegre eder” umuduyla göreve getirmişler.

Batı ülkeleri böyle bir fırsattan elbette istifade eder.

Lakin kendi menfaatleri doğrultusunda mı ilerler, yoksa o toplumun faydasına mı, görmek istiyorsanız sonuç ortada.

Ne Ukrayna devleti Rusya ile baş başa kalmayı isterdi, ne de Ukrayna halkı.

Batı, o ülkeyi hiç düşünmeden “Sizi NATO üyesi yapacağız. Korkmayın, arkanızda biz varız” vaadiyle gazladı, gazladı…

Ukrayna hükûmeti hiç istemediği hâlde Rusya ile ipleri alabildiğine gerdi…

Ve nihayetinde Rusya’yı Ukrayna sınırına yığdı.

Batı ne asker yolladı Ukrayna’ya, ne dişe dokunur silah yardımı yaptı…

Düşünün, Suriye sınırımızda PKK’ya devlet kurdurmak için bile neler yaptılar, hâlen de yapıyorlar.

Hazır kurulmuş devlete ise bırakın asker-silah göndermeyi, diplomatik elçilerini bile çekip kaçıyorlar.

Neymiş, ambargo uygulayacaklarmış!

Putin bunun hesabını yapamayacak sanki!

Daha iki hafta önce Çin’le anlaşıp bunun tedbirini aldı, Batı’ya meydan okuyan ortak bildiri bile yayınlandı.

Kazakistan’ın ardından Ukrayna’da da hamlesini yapıp, sadece lafta değil, sahada da var olduğunu gösterdi.

             ***

Avrasya’da Çin ve Rusya ile birlikte büyüyen bir başka güç daha var; o da Türkiye.

Hem askerî, hem ekonomik, hem de siyasi güç olarak.

Savaşsa savaş, son örneği gardaş Azerbaycan’a destek verdiğimiz Karabağ.

O bölgeyi de gittim gördüm; tam bir destan.

Başka neler yaptık?

Suriye, Libya, Irak...

Batı bu coğrafyada giderek zayıflarken, Türkiye hiç istemeye istemeye yeniden yanaşmak zorunda kaldıkları dost ülke!

Lakin ciddi endişeleri var!...

Onlara kukla olmayan, emirlerine biat etmeyen, ne olursa olsun kendi ülkesinin menfaati yönünde ilerleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

Zaten başlarına bela olmuştu, bir türlü deviremiyorlardı, bir de Başkanlık Sistemi getirip, ipleri hepten ellerinden aldı.

Hatırlayın, sanki onların sistemini değişiyormuşuz gibi nasıl ciyaklamışlardı!

Eee! 200 yıllık emekleri çöp oldu…

Şimdi kuklalarına, direksiyonu yeniden ellerine sunmayı vadettiriyorlar!

             ***

Rus lider Putin’in, Ukrayna’ya girmeden önce yaptığı açıklamayı dinlediyseniz eğer…

Aslında kendi ülkesi adına doğru şeyler yaptığını görmüşsünüzdür.

Biz nasıl ki sınırımızda tehdide izin vermiyorsak, o da kendince benzer bir refleks gösteriyor.

Aradaki tek fark, Suriye’de yaptıkları vahşet gibi, ülkesinin tarihte sivillere uyguladığı toplu kıyımı, insanlık dışı muameleleri es geçmesi.

Hem Batı’nın, hem Rusya’nın kadrine uğramış bir millet olarak, biz her ikisini de iyi biliriz.

“Türk’ün Türk’ten başka dostu yok” sözü dilimize yerleşmişse, bu bir tecrübenin neticesidir.

Elbette herkesle belirli seviyede iş birliği yaparız ama binlerce yıllık tecrübeyi de yabana atmadan.

             ***

Maalesef açığımız şurada ki, “direksiyona sadece seçmeni oturtan” Başkanlık Sistemini kaldırmayı vadetmekle kalmayıp, İngiliz ajansı Reuters’a konuşup, açık açık Batı’ya “İktidara gelirsek S-400’ü geri vereceğiz ve Suriye’den çekileceğiz” sözü veren CHP gibi bir derdimiz var.

Üstelik yalnız da değil, 40 yıldır mücadele verdiğimiz terör örgütünün partisi yanında, kimi milliyetçileri, kimi muhafazakârları temsil ettiğini iddia eden irili ufaklı partiler de aynı masada.

Ve bunlar ciddi ciddi iktidar hesapları yapıyor!

Düşünsenize, Moskova’da böyle partiler olsa, Rusya ne hâle gelirdi?

             ***

Bunlar, Türkiye’de yeniden direksiyonu ele geçirir mi derseniz…

Orasını bilemem elbet…

Ama sonrasında neler olacağını az çok söyleyebilirim, -ki zaten kendileri ne yapacaklarını anlatıyor.

İşte, Batı’ya bel bağlayanların da durumu ortada.

Bundan sonrası artık toplumun bileceği iş.

Direksiyon da sizde, karar da…

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.