“Bolluk devri sona erdi”

A -
A +
Başlığı okuyunca birileri “AKP’den kurtuluyoruz” diye ellerini ovuşturmaya başlamıştır ama sizi istemeden de olsa üzeceğim…
 
Bu cümle Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a ait.
Kabine toplantısı öncesi iklim değişikliği ve Rusya-Ukrayna savaşının etkilerini değerlendirdi.
Küresel ısınmanın etkilerini bu yaz rekor sıcaklar ve kuruyan su kaynakları ile açık biçimde hissettiklerini, önümüzdeki dönem için tablonun çok daha karamsar olduğunu söyledi.
"Pervasızlık, savurganlık ve bolluk devri sona erdi” dedi.
Devamında kulağımıza küpe yapmamız gereken cümleler vardı.
Aynen şu sözleri sarf etti;
“Yaşadığımız şey, düzenden ziyade daha çok büyük bir değişim ve kargaşa gibi...
Yıllardır bolluk olarak görünen dönemin sonlarını yaşıyoruz.
Ucuz, hiç bitmeyecek gibi olan ürünlerin, teknolojik bolluğun, toprağın, ham maddenin, suyun…
Fransa ve Avrupa için yeni bir dönem başladı.
Bu durum endişeye yol açacağı için hükûmet birlik hâlinde ve açık olmalı, teyakkuza geçmeli, taahhütlerini yerine getirmeli.”
            ***
Gazetemizde, geçtiğimiz hafta üst üste birkaç gün Avrupa’nın hızlı çöküşünü işledik.
Küresel bir sıkıntıdan bahsediyoruz, bunun etkileri elbette sadece Avrupa ile sınırlı değil.
Kuraklık Avrupa’da neyse Çin’de de öyle.
Sadece, Batı’da “yıkıcı etkiler” daha güçlü görülmekte.
Pandemiyi hatırlayın…
 
Fransa, İtalya, İngiltere, İspanya, hatta ABD gibi ülkelerin düştüğü acziyeti…
Üst üste yığdıkları cesetleri, birbirlerinden maske ve solunum cihazı çalmalarını, bakımevlerinde ölüme terk ettikleri yaşlıları, çöken sağlık sisteminden dolayı çaresizliklerini ve sağlık ekiplerinin gözyaşları arasındaki feryatlarını…
Zannettiler ki açgözlülük yapıp aşıları önce kendi halklarına yapınca feraha çıkacaklar!
Buyurun işte; şimdi de sebep oldukları Rusya-Ukrayna savaşının ağır sonuçları ile nasıl baş edeceklerini düşünüyorlar kara kara…
 
Bir taraftan “Rusya ha vurdu, ha vuracak” endişesi…
Öbür taraftan “Rusya gazı olmadan kışı nasıl atlatacağız” korkusu…
Şükretsinler, yıllardır rezilce saldırdıkları Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya’yı ikna edip tahıl krizini çözdü…
Yoksa yazın kuraklığı, kışın soğuğu üzerine, bir de yiyecek ekmek bulamayacaklardı!
​            ***
Çok yazdık, tekrarlayalım…
Tarihin ve talihin (bu kelime kader anlamında kullanılmadı) dönemece girdiği kavşaktayız.
Buradan hangi yola gireceğimiz o kadar önemli ki, geri dönüşü yok.
Asrı aşkın zamandır, akıttığı kan ve gözyaşını umursamadan, sömürü üzerine refah inşa eden Batı, çıkmaz yola girdiğini yavaş yavaş fark etmekte.
Macron’un sözleri de işte bunu işaret etmekte.
Ne yani!
“Sizi Allah’a şikâyet edeceğim” diyen minicik masumları; açlıkla, bombalarınızla, silahlarınızla katledip denizlerde boğarken, bunların yanınıza kalacağını mı zannediyordunuz?
Bakın işte gün geldi bolluk devri bitti, -ki kendiniz söylüyorsunuz- bunlar daha iyi günleriniz.
​            ***
Peki ya Türkiye’de durum nasıl?
Pahalılıktan şikâyetçiyiz, özellikle gıda ve konutta.
Hükûmet, bunun en çok sabit gelirliyi vurduğunun farkında, o sebeple enflasyon oranında zamlar yapılmakta.
Bunun neticesidir ki, marketler, AVM’ler, kafeler, restoranlar müşteri dolu.
Şimdi konutta ve otomobilde pahalılığın aşılması için peş peşe hamleler yapılmakta.
Güzel olan şu; devletin kasası dolu, borcunu rahatça çevirebilecek, vatandaşını rahatlatabilecek ve bu sürecin selametle atlatılmasını sağlayacak güçte…
 
Aynı şekilde şirketler de rekor kârlar açıklıyor, işleri tıkırında.
Oysa Batı öyle mi?
Üst üste iki çeyrek daralan ABD ekonomisinin resesyona girdiğini kendi analistleri ifade etmekte.
Benzer bir endişe Avrupa’da hâkim; Almanya Merkez Bankası bile “Resesyon tehlikesi giderek kaçınılmaz hâle geliyor” demekte.
Resesyon, durgunluk demek.
Hani, bir zamanlar biz de “Al-ver, ekonomiye can ver” diyorduk ya…
Öyle bir durum işte.
Ekonomi durunca çarklar duruyor ve ülke ekonomisi hızla inişe geçiyor.
​            ***
Çok şükür bizde böyle bir durum yok, hatta durum tam aksine.
İhracata mal yetiştiremiyoruz; fabrikalarda çalıştıracak adam bulmakta zorlanıyoruz.
Evet, pahalılıktan şikâyet var ama kimsenin işleri durmuş değil, hatta pandemi öncesinden daha iyi durumda.
Tüm zamanların ihracat rekorlarının üstüne bir de turizmdeki rekor sayı eklenince, görüyor ve yaşıyoruz ki, Türkiye Batı’dan çok ama çok iyi durumda.
Bunları biz yazıyoruz, hükûmetin başarısını takdir ediyoruz diye birileri çok rahatsız oluyor, ucuz laflarla alay etmeye çalışıyor ama…
Takip etseler, aynı analizleri, yorumları Batı medyası bizden çok daha fazlasıyla yapmakta.
​            ***
Çok bilmiş yeminli muhalifler, “Herkes faiz artırırken biz niye indiriyoruz?” diye demediğini bırakmıyordu, -ki hâlen de yapmaktalar…
Dünyanın ekonomi devi Çin, geçen hafta resesyon tehlikesinden kurtulmak için faiz indirdi; hiçbirinin doğru düzgün sesi çıkmadı.
 
Düşünün; Türkiye de Avrupa ve ABD gibi faiz artırsaydı ve bugün çarkların durması gibi bir tehlikeyle karşı karşıya bulunsaydık…
Asıl büyük tehlike bu olmayacak mıydı?
Şimdi hiç değilse asgari ücretle hayata tutunan insanlar, o gün işsiz kaldıklarında ne yapacaktı?
Geçmişte yapılan hata zaten hep bu değil miydi?
Şimdi faiz indirimini eleştiren ekonomistler, o yıllarda da “Sıcak paraya mahkûm olmamalıyız. Üretime odaklanmalıyız” demiyorlar mıydı?
Türkiye, nasıl ki geçmişte pandemi öncesi hastane yatırımlarıyla stratejik bir hamle yapıp dünyadan ayrıştıysa…
Şimdi de görüyoruz ki, ekonomide çok doğru bir adım attı.
Bunda da en büyük pay; hiç şüphesiz “sıcak para kaçmasın” diye faiz artırmanın doğru olmadığını ısrarla ve kararlılıkla dile getiren Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın.
 
Evet, pahalılık var ama şükürler olsun ki ülkemizde her şey bol.
Para da bol, ürün de…
Ne Batı gibi lider krizi yaşıyoruz ne de gelecek endişesi taşıyoruz.
Onlar yarın ne yapacağını düşünürken…
Biz EYT’lileri emekli etmeyi, 3600 ek göstergeyi, sözleşmelileri kadroya almayı, sağlık ve eğitime on binlerce yeni kadro açmayı, konutlarımızı depreme karşı yenilemeyi, vergileri daha da indirmeyi falan konuşuyoruz.
Üretmeyen, ürettiğinden para kazanmayan bir ülkede bunlar konuşulabilir mi?
 
Geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanımızın dile getirdiği gibi; kendi otomobilimizi, kendi doğalgazımızı, SİHA’lar gibi, kendi uçaklarımızı kullanmaya başlayalım, asıl ondan sonrasını görün.
Ülkece bu kadar mesafe almışken, 2023 çok ama çok önemli.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.