Çalıntı toprak: Kırım

A -
A +

Ukrayna ve Rusya arasındaki gerilim her geçen gün tırmanmaya devam ediyor. Cenevre ve Brüksel’de Rusya ve ABD-NATO, Rusya ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı görüşmelerinden beklenildiği üzere bir sonuç çıkmadı.

Bugün gelinen noktada Rusya’nın Ukrayna topraklarına bir saldırı ihtimali her zamankinden daha fazladır ve Rus tehdidi hafife alınmamalıdır.

Bu şartlarda bu toplantılardan nasıl bir olumlu sonuç çıkabilirdi ki?

Rusya, NATO ve Batı’dan tüm eski Sovyet topraklarının tapusunu talep ediyor ve Ukrayna dâhil hiçbir ülkeyi bağımsız bir devlet olarak görmüyor. Rusya kendisinde güç gördüğü anda, tarih boyunca bünyesinde barındırdığı yayılmacı siyasete hemen geri dönüyor.

 

Cenevre ve Brüksel’de Ruslar neyi talep ettiler?

 

Ruslar Kırım’ı ilhak edip, DonBas bölgesindeki ayrılıkçılara destek vererek Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü paramparça ettikten sonra, ilaveten Ukrayna’nın NATO’ya alınmamasını, NATO’nun doğuya doğru genişlememesini, kendi sınırlarına yakın yerlere asker ve silah yerleştirilmemesini, NATO’nun 1997 yılındaki sınırlarının ötesine tek adım dahi geçememesini talep ediyor.

Öne sürülen bu şartlar Rusya’nın 1990 öncesi Sovyetler Birliği dönemine geri dönüş talebinden başka nasıl izah edilebilir?

Bu şartların, Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Molotov’un Kars ve Ardahan hudutlarında bir sınır düzeltme talebinde bulunmasından, hatta Boğazlarda da ortak bir üs kurulması taleplerinden ne farkı var? Malum Molotov 1945’lerde gerek Türk diplomatlar ile gerekse de Batılı müttefiklerle olan görüşmelerinde bu konuyu alenen dile getirmekteydi.

Rusya’nın bu zorlayıcı talepleri kabul edildiği takdirde, soğuk savaş sonrasında oluşturulan tüm güvenlik oluşumları fonksiyonunu yitireceği gibi, güvende olma duygusu da erozyona uğrayacaktır.

Bugün Rusya’nın genişlemeci siyasetini Baltık bölgesinden Gürcistan’a, Kazakistan’dan Suriye’ye, Libya’dan Kafkaslara kadar her yerde görmek mümkündür.

ABD yönetiminin bu Rus yayılmacılığına sessiz kaldığı, hatta birlikte hareket ettiği alanlar da var elbette.

Suriye gibi…

Neden?

Çünkü, Suriye coğrafyasında yürütülen siyasetin mimarı ve orkestra şefi İsrail de o yüzden…

Dönelim Ukrayna’ya…

 

Lavrov hâlâ tehdide devam etmekte bir beis görmüyor

 

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, sabırlarının tükendiğini ve sonsuza dek beklemeyeceklerini ifade ediyor.

Ne sebeple sonsuza kadar beklemeyecek acaba?

İlhak ettiği Kırım topraklarından Ukrayna’nın vazgeçmesini mi istiyor?

Suriye coğrafyasında meşru olmayan güçler Suriye sahasını terk etsin’ diyen Lavrov ile, Kırım’ı ilhak ederek tüm uluslararası anlaşmaları ihlal eden ve Birleşmiş Milletlerin ruhunu iğfal eden Lavrov aynı kişiler mi?

Daha düne kadar borazanları konumundaki Sputnik isimli yayın organında ‘Çalıntı şehir Hatay’ diye yazılar yazdıran bu saldırgan ve yayılmacı ülkeye karşı son derece dikkatli olmak zorundayız.

 

Yatıştırma politikası pahalıya patlar

 

Ukrayna’ya yönelik Rus tehdidine karşı, Batının ve NATO’nun verdiği tepkiler ne anlama geliyor net anlaşılmış değil. Ukrayna’nın, Rusya ile bir sıcak çatışmaya girdiği takdirde kendi göbeğini kendisinin kesmesinin dışında bir alternatifi de yok. Bu cümleleri geçtiğimiz yıl yine bu köşede kaleme aldığım ‘Ukrayna, Atina’nın kılıçtan geçirdiği Melos olur mu?’ başlıklı yazımda gündeme getirmiştim.(*)

Lavrov’un tarih vererek, taleplerinin karşılandığına dair NATO’dan yazılı bir belge talep etmesi, Hitler’in Çekoslovakya’nın Südet bölgesinden 28 Eylül 1938’e kadar çekilerek bölgeyi Alman ordularına bırakmasını talep eden tehdidinden muhteva olarak bir farkı yok.

Elbette Çekoslovakya’nın topraklarına göz diken Hitler ile Putin’in şahsiyetlerini mukayese ederek Putin’i Hitler’e benzetmiyorum ama gelin görün ki her iki lider de egemen ülke topraklarından tehdit ile pay talep etmekteler. Yayılmacı Rus siyasetinin, Baltıklardan Doğu Avrupa’ya, Ukrayna’dan Kazakistan’a artık her yerde olduğunu görmemiz gerekiyor.

 

Südet Bölgesi krizi

 

1938 yılında İngiltere Başbakanı Neville Chamberlein ve Fransız meslektaşı Edouard Daladier, Hitler’in Südet bölgesini isteyen tehditlerine karşı Çekoslovakya’nın yanında yer almak yerine, Südet bölgesini Hitler’e bırakarak bir yatıştırma politikası ortaya koymak istediler.

Ama olmadı.

Südet bölgesini ele geçirmek Hitler’i teskin etmediği gibi, Nazi saldırganlığını daha da hızlandırmasına vesile oldu.

Chamberlain ve Daladier ülkelerine savaş tehlikesini bertaraf etmiş kahramanlar olarak döndüler. Chamberlain Londra’da ‘Onurlu bir barış tesis ettik, sanırım bizim zamanımız için barış tesis edilmiştir’ derken, Avam Kamarasındaki en sert muhalifi Winston Churchill ‘Size onursuzluk ile savaş arasında bir tercih sunuldu ve siz onursuzluğu seçtiniz. Şimdi savaşı kendi kapınızda yapmaya mecbur kalacaksınız’ demişti.

Churchill’in dediği bire bir gerçekleşti, onursuzluğu seçenlerin enkazını kaldırmak da Churchill’e kaldı.

Avrupa ve dünya kuşkusuz o zamanlarda yaşananlardan çok ders aldı. O günden bu yana yatıştırma siyasetine dair çok şeyler yazıldı çizildi. Avrupa en azından sadece bu yüzden Chamberlain ve Daladier gibi davranmamaya özen gösteriyor lakin kimse Ukrayna’ya açık bir destek de sunmuyor. O yüzden geçen yıl yazdığımız yazıda da şimdi de altını çizerek diyoruz ki: Ukrayna kendi göbeğini kendisi kesmek zorundadır...

 

Türkiye ne yapacak?

 

Türkiye, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saygılı bir aktör olduğunu Rusya’nın yüzüne alenen zaten söylüyor. Rusya’yı asıl rahatsız eden ise, Türkiye’nin savunma sanayii ürünlerinin Ukrayna’ya satılması. Rusya sırf bu yüzden zaman zaman Suriye sahasından karşılık vermeye devam ediyor. Çünkü Rusya, Türkiye’nin yumuşak karnının Suriye’de olduğu gerçeğini biliyor. Ama bildiği bir konu daha var, Suriye’deki statüko konusunda Türkiye’nin son derece kararlı olduğu ve korakor bir mücadeleden asla imtina etmeyeceği gerçeği.

Batı’nın Ukrayna konusundaki tavrı netleşmeden Türkiye tereddütsüz Rusya ile tek başına karşı karşıya gelmek istemeyecektir. Batı medyası, Ukrayna konusunda Türkiye’yi Rusya’ya yakın bir siyasi çizgi takip etmekle itham etse de, bugün Ukrayna’nın Rusya’ya karşı elindeki en gelişmiş silah sistemlerinin Türk malı olduğunu görmezden geliyor.

Ayrıca, Türkiye İdlib sahasında Rusya ve Esad güçleri ile karşı karşıya geldiğinde Batı’nın ve NATO’nun nerede durduğunu asla unutmayacağız.

Ataların güzel ifadesi ile; "Kurt kışı geçirirmiş ama yediği ayazı unutmazmış!"

.....

(*) m.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yusuf-alabarda/618427.aspx

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.