Ankara’nın stratejik pusulası

A -
A +

Avrupa Birliği geçtiğimiz günlerde yeni bir ‘Güvenlik ve Savunma için Stratejik Pusula’ dokümanı yayınladı. Okuduğunuzda ‘güvenlik güzellik gibi göreceli bir kavramdır’ sözünü bir kez daha hatırlıyorsunuz.

Hoş, bu en temel kavramlardan bihaber bir grup, durup dinlenmeksizin Türkiye’nin güvenlikçi siyaset izlediğinden dem vurarak Avrupa’dan mukayeseler yapıyor ve dertleniyor ama yapacak da bir şey yok onlar için. Anlamak istemedikleri husus her ülkenin güvenlik kaygıları bir diğerinden oldukça farklı.

Berlin’in güvenlik kaygıları ile Londra’nın kaygıları farklı olduğu gibi, Kiev’in kaygıları ile Ankara’nın kaygıları da farklı.

Her ülke kendi içinde ekonomik, demografik, coğrafi birçok farklı özelliği ihtiva etmektedir. Buradan mülhem ‘Türkiye’nin özel şartları’ gibi ayarsız bir yazı yazmayacağım elbette, lakin şehirlerinde mantar tabancası patlamayan Avrupa’nın, şartlar olgunlaştığında nasıl bir güvenlik paranoyasına girdiğini de bilmiyor değiliz.

Şu ülkenin son on senede başına gelenler gecenin başına gelse gündüz olurdu...

Hangi birini burada zikredeyim, bizim bu köşeyi okuyan herkesin malumu zaten.

Sokaklarındaki çukur teröründe bine yakın evladını daha birkaç sene evvel kaybetmiş bir milletin gözünün içine baka baka ‘kim bize saldıracak ki?’ diyebilecek pişkinlikte bir ana muhalefet partisi genel başkanı var bu ülkenin.

 

AB’nin pusulası

 

İşte bu AB dokümanı ‘eylem, güvenlik, yatırım ve ortaklar’ diye kendi içinde dört ana bölümden oluşuyor. Yine de orijinal metninden okumak isteyenler için bir bağlantıyı buraya(*) koyuyorum.

AB’nin mezkûr metninden 5 bin kişilik ‘Acil Müdahale Kapasitesi’ geliştirmeyi amaçladığını ve önümüzdeki günlerde Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası kapsamında daha belirgin adımlar atacağını anlayabiliyoruz.

Keza metin dikkatle okunduğunda AB’nin güvenlik ve savunma algısı ile Türkiye’nin algıları arasında son derece büyük farklar olduğu da rahatlıkla gözükmektedir.

Metinde ‘ABD, Norveç, Kanada, Birleşik Krallık ve Japonya gibi aynı değerlerin ve çıkarların paylaşıldığı ortaklarla iş birliğinin artırılması’ hedefinin ortaya koyulduğunu görüyoruz. AB aday ülkesi ve NATO üyesi olmasına rağmen Türkiye bu ülkeler listesinde yer almıyor.

Demek ki Türkiye, AB açısından ortak değer ve çıkarların paylaşıldığı bir ülke değil.

Bunu ben de kabul edenlerdenim lakin hani Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Türkiye, Avrupa’nın doğu kanadının müdafaası için son derece önemli bir ülke demişti ya...

İşte bu ağdalı laflara hemen inananlara çok acıyorum ben.

Hani ‘yeni güvenlik’ kavramının en önemli unsurlarından olan düzensiz göç hareketleri ile mücadelede Türkiye’nin çabaları takdire şayan idi?

Ne oldu?

Tam tersine kör göze parmak sokarcasına metne açık açık yazmışlar ama maalesef birkaç cılız haber dışında Türkiye’de bu konu konuşulmadı dahi.

Belgede, 2019 ve 2020 senelerinde Türkiye ile Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında Doğu Akdeniz'de yaşanan deniz yetkilendirme alanlarına ilişkin gerilimin ortadan kalkmadığı, bunun da AB'ye üye ülkelerin egemenlik haklarına dönük provokatif ve tek taraflı eylemlerden kaynaklandığı yazılmakta.

Madem aşiretçi AB kafası, Doğu Akdeniz yetki alanlarının belirlenmesinde bu kadar net ifadeler ortaya koyuyor, bundan sonra Atina’nın muhatap alınmasına gerek yok o zaman.

Bundan sonra müzakere edilecek bir konu varsa şayet, direkt Brüksel muhatap alınmalı ve taşeron başkentler ile vakit kaybedilmemeli.

Ayrıca yine raporda, Türkiye’nin düzensiz göç hareketlerini AB aleyhine bir kart gibi kullandığı ileri sürülüyor.

Metinde ayrıca ‘Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası misyon ve operasyonlarına katkıda bulunan Türkiye ile ortak çıkar alanlarında iş birliği yapmaya devam edeceğiz. Karşılıklı yarar sağlayan bir ortaklık geliştirmeye bağlıyız ancak bu, Türkiye'nin 25 Mart 2021 tarihli AB Konseyi açıklamasına uygun olarak, iş birliği yolunda ilerlemek, sürekli gerilimi azaltmak ve AB endişelerini ele almak için Türkiye'nin vereceği eşit taahhüdü gerektiriyor’ deniliyor.

Rapor, Türkiye’deki izdüşümleri ile bire bir benzer bir şekilde sürekli Türkiye’den bir şeyler talep ediyor.

AB’nin güvenliğine dair paradigması bu olan bir birlik ile, hangi güvenlik konusunda ortak hareket edebilirsiniz?

Kahir ekseriyeti NATO üyesi de olan AB’nin hangi askeri, postalını ayağına geçirerek Türkiye’nin müşterek müdafaasında kanı ve canı ile görev yapar?

O yüzden sürekli ve ısrarla yazıyorum ve söylüyorum, bugün Ukrayna’nın işgali sonrasında oluşan yeni dengeler ve konjonktür, AB’nin bizim kıymetimizi anlamasından kaynaklanmıyor.

Türkiye’nin AB nezdinde varsa artan bir önemi, Kafkasya’dan Libya’ya, Balkanlar’dan Orta Doğu ve Afrika’ya kadar geniş bir coğrafyada stratejik bir vizyon ile ve ısrarla kendi pusulasını kullanması yüzündendir.

O yüzden başkalarının pusulası ile yön bulmaya çalışanlar, pusulayı elinde tutan lokomotiflere vagon olmaya mahkûmdurlar.

İşin daha da kötü olan bir boyutu var ki, bu yazıyı kaleme alırken bile yüreğimi sıkıştırıyor. O da, Türkiye gibi açık ve dalgalı bir ummanda yol alan koca bir gemiye pusula gerekmediğini söyleyebilecek rahatlıktaki ana muhalefet anlayışıdır!..

Ne yani Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilmesinden sadece üç gün önce ‘Kim bize saldıracak? Yunanistan mı, Suriye mi İran mı?’ diyebilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu pusulasız siyaset önerisi tam da bu değil mi?

.....

(*)www.consilium.europa.eu/en/press/press-releases/2022/03/21/a-strategic-compass-for-a-stronger-eu-security-and-defence-in-the-next-decade/

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.