Fırıldaklara kim üfürüyor?

A -
A +

2023 seçimlerine doğru giderken anlaşılan o ki içinde bulunduğumuz hassas konular üzerinden siyaset yapılmaya devam edilecek. Bunu da çok yadırgamıyorum, zira muhalefetin eksikleri eleştirmesi, göz önüne getirmesi ve kendi alternatifini sunmasından daha doğal ne olabilir?

Bakmayın aylardır iktidarı güvenlikçi siyaset uyguladığı gerekçesi ile eleştirenlere, terörün beli kırılmasaydı da eskiden olduğu gibi gündemi şehit cenazeleri ve karakol baskınları belirleseydi ‘SİHA’lar jitem oldu’ diyen Sezgin Tanrıkulu dahi nerede bu devlet naraları atardı ya da ebediyen susardı.

Bu perspektiften bakıldığında hayat pahalılığı ve sığınmacılar konusu iki ana eleştiri aksı olarak şimdiden belirlenmiş durumdadır.

Avrupa’da yapılan tüm seçimlerde de rekabet; ekonomi, hayat pahalılığı ve göçmenler üzerinden oluşturulan ırkçı söylemler üzerine inşa edilmiş vaziyette.

 

O zaman sıkıntı ne?

 

Sıkıntı şu ki Türkiye’de düzensiz göçmen, sığınmacı ve mülteci kavramları arasındaki fark dahi bilinmeden toplumda bir infial uyandırılmak isteniyor. Allah muhafaza bu konuda şiddetin fitili bir kez ateşlenirse, yangının ateşinde ısınmak için o kadar çok bekleşen var ki…

Bunu PKK üzerinden Türk-Kürt düşmanlığı yaparak denediler, hamdolsun tutmadı, tutmayacak da.

Bunu mezhep çatışması ortaya koyacak şekilde denediler, hâlâ da deniyorlar.

Almanya’da âdeta sosyal mühendislik laboratuvarları kurdular, kendi ajandalarına uygun İslam ile alakası kesilmiş ucube oluşumlar ihdas ediyorlar.

Bunlar bu coğrafyanın feraseti ile hep aşıldı.

Ama dikkat buyurun, şimdi bu coğrafya insanının en hassas olduğu ‘vatan’ kavramını devreye soktular. Aslı astarı olmayan rakamlar ve görüntüler üzerinden giderek toplumun direncini kırmaya çaba gösteriyorlar.

Bu konuda sağduyu ile yazılar kaleme aldığını sanan yazar çizer takımı dahi ‘Sığınmacı girişi, hemen ve acilen durdurulmalı. Yeni sığınmacılara kapılar kapanmalı. Artık bir kişi bile alamayız denmeli.’ diye yazılar kaleme alıyor.

İyi de Türkiye zaten uzun zamandan bu yana geçici koruma statüsünde sığınmacı kabul etmiyor, bu statüdeki kişileri Suriye’deki güvenlikli bölgelerde muhafaza ediyor.

Kitle psikolojisi üzerinden oluşturulan kavramlara kutsallar katıştırıldığında, 6-7 Eylül gibi yüz kızartan hadiseler bu toplumda maalesef zemin bulabiliyor.

Toplumda bu türden algılar, korku ve nefrete dönüştürülebiliyor.

Bunun önüne geçmenin yolu daha fazla hakikati anlatmaktan, yazmaktan ve çizmekten geçiyor. Üzülerek itiraf etmek gerekir ki temsilini yaptığı kitleyi bilgilendirmek gibi bir vazifesi olan siyaset mekanizmasında, istisnalar hariç elini taşın altına sokan o kadar az insan var ki.

 

Palto içinden siyaset devri sona ermeli

 

Gogol’ün ‘Palto’ isimli eserine atfen Dostoyevski’nin kullandığı ‘Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık’ cümlesini, özellikle AK Parti siyaseti için ‘Önemli bir çoğunluk Recep Tayyip Erdoğan’ın paltosunun içinden siyaset yapıyor’ diye güncellersek mübalağa etmiş olmayız.

Tüm dünyada enerji krizinden, gıda güvenliğine, hayat pahalılığından sığınmacılara kadar çok geniş bir yelpazede yaşanan gelişmelere karşı, siyasetin yapabileceği ve inisiyatif alabileceği alanlar olduğunu düşünüyorum.

 

Dönelim düzensiz göç ve sığınmacılar konusunda Türkiye’nin ortaya koyduğu siyasete

 

Her ne kadar Türkiye’nin sığınmacılar ve düzensiz göç unsurlarına karşı yeteri kadar tedbir almadığı iddia ediliyorsa da saha bunu doğrulamıyor.

Verilen rakamların ötesinde hem Suriye sınırında hem de İran-Irak sınırında alınan tedbirleri bizzat yerinde gidip görmüş birisi olarak söyleyebilirim ki; bu tartışmalar hudut boylarında görev yapan evlatlarımızı son derece rahatsız etmekte.

 

Rakamlar ne diyor?

 

Toplamda 2.949 km olan kara sınırlarının doğu ve güneyinde bugüne kadar 1.100 km akıllı duvar sistemi inşa edilmiş durumda. Sadece 911 km kara sınırımız olan Suriye hududuna yapılmış olan akıllı duvar sisteminin uzunluğu 873 km.

560 km uzunluğundaki İran hududunun yaklaşık 200 km uzunluğundaki kısmı akıllı duvar sistemi ile kapatılmış. Bu duvarların yapıldığı arazi öylesine sarp noktalardan geçiyor ki, zaman zaman 2.500 metre rakımın üzerinde inşa edilmiş sistemleri görüyorsunuz.

Akıllı duvar diye adlandırılma sebebi, mezkûr duvarların hendekler, elektro optik kuleler, termal kameralar, devriye güzergâhı niteliğindeki yollar ile desteklenmesi.

Van Gölü üzerindeki düzensiz göç unsurlarına karşı göle hem Sahil Güvenlik Komutanlığı botlar göndermiş hem de havadan İHA sistemleri ile 24 saat gözetim altında tutuluyor.

2016 yılından bu yana geri gönderme merkezleri üzerinden yaklaşık 320.000 düzensiz göçmen kaynak ülkesine iade edilmiş. Son beş yıl içinde 2 milyon 600 bin düzensiz göçmenin girişi engellenmiş durumda.

İran basınını kenarından köşesinden takip edenler, Türkiye’nin aldığı bu tedbirlerden İran’ın nasıl rahatsız olduğunu biliyor.

Sadece Van ilinde 2021 yılında 102 bin düzensiz göçmenin girişi engellenmiş, 1.440 insan kaçakçısı organizatör yakalanmış. Van Valiliğinde verilen brifingde dikkatimi çeken detaylardan birisi de yakalanan insan kaçakçılarının bu işlerden kişi başına 800 ile 1.500 dolar gibi bir meblağ kazandıkları ve yakalanmaları durumunda adli kontrol kaydı ile serbest kaldıkları yönündeki bilgilendirmeydi.

Bu durumda insan kaçakçılarına yönelik çok daha sert yasal tedbirlerin alınması sanırım emniyet güçlerinin elini son derece rahatlatacaktır.

O zaman aklınızdan geçen suali okur gibiyim.

Madem bu kadar yoğun tedbirler alınıyor, hâlâ nasıl Türkiye düzensiz göçün hedefi konumunda?

Dünyada düzensiz göç karşısında yüzde yüz başarılı olmuş tek devlet yok.

Avrupa’daki göçmenlerin sayısı herkesin malumu.

 

İkiyüzlülük bir siyaset tarzı olamaz

 

Hem parti genel merkezine ‘Sınır namustur’ pankartı asacaksın, hem de sınırın öte tarafında bekleşen eşkıyaya karşı atılacak adıma Meclis’te hayır oyu vereceksin. Bu siyaset tarzı nasıl bir kavram ile izah edilebilir?

Türkiye’nin ekonomik, demografik ve sosyal dengelerini bozacak şekilde, İdlib dâhil tüm sınır boylarından Türkiye’ye insanları süpüren terör ve rejim unsurlarına karşı Mehmetçik kora kor bir mücadele verirken, ‘İdlib’den çıkın, ne işimiz var Afrin’de’ diye yeri göğü inletenlerin, sığınmacılar ve düzensiz göç konusunda hangi söylediklerine inanırsınız?

İnsan hakları söz konusu olduğunda yerli yersiz safsata niteliğindeki iddialar ile gündem peşinde olan Sezgin Tanrıkulu, Garo Paylan ve HDP’den son bir hafta içinde neden ses seda yok?

Kurt puslu havayı sever desem, kurt değiller.

Peki sığınmacılar, düzensiz göç gibi kavramlar üzerinden ülke çalkalanırken ‘geri kabul anlaşmasının ve Suriye siyasetinin mimarı’ stratejik derinlikli parti liderinin ağzından tek kelam neden duyamıyoruz acaba?

Sözün özü, rüzgârsız havada fırıldaklar dönüyorsa, yandan üfleyen biri vardır diyorduk.

Artık konuyu netleştirelim, birçok noktada fırıldaklara sefaretler sokağından üflüyorlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.