Terörü korkular mı besliyor?

A -
A +
Önceki günkü yazısında, Diyarbakır izlenimlerini anlatırken Ceren Kenar "Diyarbakır'da HDP'nin kalelerinden biri olan Bağlar'da sokakta gençler ile konuşuyorum. Türkiye'nin farklı fakir mahallelerinde duyabileceğim, işsizlik, hayat pahalılığı gibi şikâyetleri var. Ortak talep daha iyi yaşamak... Ancak burada öfkeyi arttıran başka bir unsur daha var. Devlete kızgınlar. AK Parti'ye öfkeliler. Barış süreci konusunda sinikler. 1990'ların hayaleti, anlatısı, travması bugünkü radikal görüşlerin en önemli mühimmatı" diyor.
Toplumlar gelecekleri ile ilgili planlar yaparken elinde ciddi bir referansı vardır. Herkesin kararları, tercihleri ve bütün hayatı kendi inandığı hikâyenin sonucudur. Güneydoğuda, şiddetin tasfiye edilerek yerine barışın ikamesi, kötü olan 1990 öncesi travma ve HAFIZAYI yok edip iyinin önünü açtığımızda mümkündü ve bu en azından otuz yıl önce başlamalıydı.
Geçmişteki mağduriyetlerin hikâyelerle zarflanıp bugünkü nesle taşınması anlaşılır bir şeydir ama bunun ifade dili şiddet olmamalıdır. Durumdan faydalanmak isteyenler, yeni kuşağı bu mağduriyet edebiyatı ile büyütüp şiddete, şiddeti de kendi kara paralarını büyütmek için sermaye yaptılar. İnsanlar, dağa, kana, şiddete alışıp, olaylar karşısında duyarsızlaştığında, şiddet hayatlarının normal bir rutini, kutsanmış bir sapkınlığı haline gelir.
1819 yılında Pasifik Okyanusunda Essex isimli gemi bir balina saldırısı sonucunda batar. 20 denizci 3 kurtarma sandalına tıkışır. Bu adamlar en yakın kara parçasına 1.200 mil uzaktaydı ve küçük sandallarında sadece sınırlı su ve yiyecekleri vardı.
Bir plan yapmak istediler, en yakın adalar 1.200 mil uzaktaki Markiz adalarıydı ve ama bazı korkutucu söylentiler duymuşlardı. Duyduklarına göre bu adalarda yamyamlar yaşıyordu. Bu yüzden yamyamlar tarafından öldürülmek ve akşam yemeği olmayı kafalarında canlandırdılar...
Diğer seçenek uzun ve zor olanıydı. Afrika sahillerine 1.500 mil yol yapmaktı. Bu uzun yolculuğun kendilerinin yiyecek ve su kaynaklarını zorlayacağını biliyorlardı ama hatıraları içinde pusuya yatmış korku hikâyeleri kendilerini yönlendirdi. Yamyamların korkusu yüzünden en yakın adalara gitmekten vazgeçip daha uzun ve zor olan yolu seçtiler. 
Denizde geçen iki aydan sonra bir kurtarma gemisi bunları kurtardığında çoğu açlıktan ölmüş hayatta kalanlar ise kendi yamyamlıklarına başvurmuştu.
Çünkü açlık ve susuzluk hepsini bitkin düşürmüş, tek tek ölmeye başladıklarında ölenler önce denizcilik geleneklerine uygun olarak denize atılırken daha sonra aç kalanlar arkadaşlarının cesetlerini yemeye başladı.
Yamyamlardan kaçarken inandıkları hikâyeler yüzünden kendileri yamyam oldu!..
Evet, Türkiye değişirken, devlet Kürtlerin birinci sınıf vatandaş olduğunu açıkça vurgularken, her türlü teşvik ve destekle arkalarında dururken, Bağlar'da sokakta gençlerin, devlete kızgınlığının, AK Parti'ye öfkesinin sebebi, PKK'nın ağaları, baronları, medyası tarafından şiddeti yaymak ve büyütmek için beslenen korkularıdır...
Dağdakiler ve şehirdeki dağlılar, kendi filikalarının içinde kendi inandıkları hikâyeleri, 1990'ların hayalet travmalarını kullanarak toplumu korkutmakta ısrarcılar.
Geçmişteki hikâyeler, Kürtlerin prangasıdır. Şimdi devlet bütün imkânları ile onları bu prangalardan kurtarmak için mücadele vermektedir ve hafıza ile savaşmak çok zordur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.