Afrika'yı gördüm dünyam değişti

A -
A +
Gönüllü olarak Afrika'ya giden KBB Uzmanı Dr. Bilgehan Güntekin, Çadlı kardeşlerimizin sadeliğinden, tebessümünden, tevekkülünden çok etkilenmiş. Mikrofonu uzatıyoruz sular seller gibi anlatıyor: 
Değerli arkadaşım Üroloji uzmanı Dr. Serhat Bey bir gün beni aradı. Haberin var mı bilmem, Gönüllüler grubu TİKA ve Sağlık Bakanlığımızın desteği ile Çad'a gitmeye hazırlanıyor. Aramızda KBB uzmanı yok, gelebilir misin acaba? 
İşlerimin de kesif olduğu bir dönem ama hayra çağırdılar, hayır diyemem onlara. 
Doğrusu sıkıntılı bir gidiş oluyor, giriş izni son gün çıkıyor anca. Yardıma gidiyorsunuz ama kimse sizi kapılarda karşılamıyor. 
Gördüğüm kadarıyla huzurlu bir ülke. Komşularının aksine iç savaş yok, hatta hiç savaş yok.  
Başkent N'DJamena'dan (Encemine) gelen hastalar bakımlı, buşon bile göremedim kulaklarında. Ama Orta Afrika'dan kaçanlar? Perişan!  
Sıkı çalışıyoruz, sünnetler, ağız, kulak muayeneleri, diş çekimleri dakikamız boş geçmiyor.
Çad'ın en büyük hastanesi General State Hospital'i ziyaretle işe başlıyoruz. Burada ciddi ameliyatlar yapıp diğer meslektaşlara eğitim verebilir miyiz? Neden olmasın? Ameliyathaneler temiz ve steril ama ekipman namevcut.  Eğer bir iki küçük takviye yapılsa şu hastane fevkalade hizmetler sunabilir halka. Guatr vakası çok, kronik otit çok, akan kulaklar, duymayan kulaklar... Lakin koca ülkede bir tane, evet sadece bir tane KBB mütehassısı var. Kime yetişsin nereye koşsun tek başına?
İstanbul'da 10 KBB'ci bir koridorda. Beş yıldızlı hizmet sunuyoruz, memnun olmayan olmuyor o başka. 
O gün yaşlı bir adamcağızın kulağından bir şey çıkarmıştık, nasıl memnun oldu anlatamam. 18 yıllık hekimim bu güne kadar kimse ellerini açıp ağlaya ağlaya dua etmemişti bana. 
Devletimiz güzel işler yapıyor, bilhassa TİKA hayli hâkim sahaya. İstanbul Büyükşehir, kardeşlerimize belediyecilik öğretiyor, malzeme veriyor. İnanın insanın göğsü kabarıyor. Türkiye'den her gün bir ekip geliyor, bir ara ünlü mimarlarımızı gördük, meğer başkente siluet çizmek için kafa yoruyorlarmış o sıra. 
Çadlılar munis, insanlar, gülmeyi biliyorlar. Ülkede Hristiyanlar da var ama gerginlik yaşanmıyor asla.  
Çad'ın iki yüzü var, bazıları ekmek bulamazken bazıları da tek elmaya bir dolar verebiliyor. 
Evet, burası bir petrol ülkesi, günde 400 bin varil petrol çıkıyor.  İhaleyi Çinli bir şirket almış ama çevreyi berbat etmiş bu arada. Hükümet de onlara bir milyar dolar ceza kesmiş. Çinliler cezayı ödememek için ipe un seriyor, mazotu nazlı veriyor halka. Güya petrol denizinin üzerindeler, kuyruklar uzayıp gidiyor caddeler boyunca. 
Şehrin her tarafı şantiye, Afrika hızla kalkınıyor. Uranyum var, altın var, tekerlek dönmeye başlarsa tutamazsınız bir daha...
Devletimizin ufku geniş, bilgili büyükelçiler tayin edilmiş. Ahmet Kavas hoca, hem Afrika uzmanı hem tarih profesörü. Fedakarca çalışıyor, inanın imreniyorum ona.
TİKA güzel işler yapıyor. Sivil toplum örgütleri de cılız kalmamalı bu arada.

ELLER TAŞIN ALTINA 
Ben kendi adıma çok düşündüm ne yapabilirim acaba? İlk elde Türk Afrika Dostluk Derneği'ni kuracağız inşallah. Yer tutuldu, şu an tüzük şekilleniyor. Birçok ülkeye gideceğiz, ama Çad'ın yeri başka. Ne bileyim çok tesir ettiler bana. Birlikte yedik, içtik, birlikte ibadet ettik. Biri kenardan izlemiş, "Bilgehan bey" dedi "öyle muamele ediyorsun ki gören de akrabasınız sanacak." 
Doğrudur, şimdi biri Paris'e gidelim dese düşünürüm ama Çad'a gidelim desin hemen çıkarım yola.   
Boğulmakta olan birine kim yardım etmez ki? Çadlı kardeşlerimiz açıkta değil kıyıda boğuluyorlar, sadece el uzatmanız yetecek onlara. 
Ülkede tıp eğitimi yok, genelde Senegal'de okuyorlar. 
Biz sağlık, eğitim ve ekonomi alanında işbirliği yapacağız. Türkiye eski Türkiye değil, bırakın onlara balık tutmayı, balıkçı gemisi yapmayı öğretiriz evvel Allah. 
Afrika'dan gelen talebelerin çoğu İstanbul'da kalıyor, sadece % 17'si dönüyor yurduna. Yani attığınız ok hedefi bulmuyor. Biz uzmanlık eğitimi vereceğimiz gençlere sözleşme imzalatacağız. En az 10 yıl Afrika'da çalışacak.  Diyelim Türk kızıyla evlendi, alsın hanımını da götürsün. Burada kalamayacak.
Bir insan on gün kaldığı yerde kitap yazacak kadar dolar mı? Dolmanın da ötesinde taştım. Sürekli kendimle hesaplaştım. Ya Rabbi dedim yaşadığımız lüksün hesabını sorarsan nasıl cevap veririm sana. 
BEREKETLİ PAZAR
Çad da para da var. Ne getirsen müşteri buluyor. Mesela diyeceksiniz, çimento ve makarna kapanın elinde kalıyor. Yanımızda iş adamı da götüreceğiz ama seçici olacağız. Satıp, savıp, kaçayım. Yok öyle. Biz kalıcı olanları ve hayır hasenattan hoşlananları alacağız yanımıza. 
On yıl içinde bir tıp fakültesi kurmayı düşünüyoruz, endemik guatr ve sıtmayla mücadele edilmeli mutlaka. 
Önce gidenlerle birlikte çalışacağız, tecrübe kolay kazanılmıyor zira. 
İlk üç gün valizim gelmemişti, üstümdekiler yetti pekâlâ. Sonra valiz geldi açtım baktım, benim bu kadar şeye ihtiyacım var mıydı ya?  Dönerken hepsini dağıttım, kırık bir sabun parçası bile çok değerli orada. 
Onlar beş altı parça eşyayla yaşıyorlar biz birkaç bin parçayla.
Eve geldim mutfak lebalep dolu, dolabı açtım yüzlerce bardak, gereksiz teferruat...  Bu malzeme 100 aileye yeter Afrika'da...
Hâsılı iktisadi bir hayat yaşıyor, gün boyu rakamlara bakıyoruz. Orada internetim yoktu kafam dinlendi, ne lüzumsuz haberlerle canımı sıktım, ne tartışma, ne politika! 
Geldik, yine düştük curcunaya. 

Tek dakika boşa geçmedi
Oda arkadaşım Abdürrahim bir günde 178 sünnet yaptı. Öyle ihlaslı öyle çalışkan ki artık toplanıyoruz tayyare kalktı kalkacak, o "abi vaktimizi niye boşa geçiriyoruz" 
diye soruyor, "birkaç sünnet daha atabilirdik şurada."

Hiç yoktan iyidir
Tamam, KBB operasyonları bilgi ister, tecrübe ister ama sadece damla ile rahatlayan vakalar da var. Yardımcım Hasan'a bazı basit usulleri öğrettim, umarım faydası olur insancıklara. 

CAN SİPARANE 
Arkadaşlarımız büyük bir gayretle çalıştılar. Biz akşam işi bırakıyoruz Diş Hekimi arkadaş (Hayrünnisa Hanım) saatlerce kalıyor daha. Hani istiklal harbine destek veren kadınları anlatırlar. Evet, böyle bir kadın harbi kazandırabilir orduya. Bir ara baktım üzerindeki önlük terden sırılsıklam, yüzünde renk kalmamış yorgunluktan. O bir hasta daha alıyor, bir hasta daha, bir hasta daha... 

FAKİRLİK ASALETİ BOZMUYOR


Tokgözlü fukara
Bizim de fakirlerimiz var ama devletimiz güçlü, vakıflarımız ilgileniyor. Burası ayrı dünya, orası ayrı bir dünya. 

Masalara kâğıtlı şekerler koyuyorduk. Al diyorsun çocuk bir tane seçiyor. Bir tane daha al diyorsun kâfi diyor teşekkür ediyor. Bisküvi veriyoruz açıp bekleme odasındakilere dağıtıyor. 
Dışarıda küçük ticaretleri var, çay kahve satıyorlar, halhali (Mekke gülü şerbeti), kızarmış çekirge filan. Bir çocuğun elinde kaynamış yumurta görüyorum. Şüphesiz onun için çok kıymetli. İhtimal ağladı babası sussun diye aldı. Yumurtayı istiyorum pat diye koyuyor avucuma. Bu nasıl vakar? Demek ki yokluk asaleti bozmuyor. İslam bu zaten, terbiyemiz vermek üzerine kuruluyor. 
Muhtaç bir kadıncağıza 100 dolar vermiştik. Ertesi gün gelmiş bütün borçlarımı ödedim demiş ticarete başladım hatta. Ticaret dediği kırık dökük bir tezgâh açacak, ıvır zıvır satacak. 
Fakir ama mutsuz değiller bizdeki suratsız insan sayısı onlardan bin kat fazla. Demek mal mülk  güler yüz getirmiyor. 
Bir ara hanıma açtım senin adına ne yapayım onlara? 
Üç hayvan kestir, dağıt fukaraya. 
Üç hayvanı İstanbul'da dostlarla yediğimiz bir yemek parasına aldık. Bununla kaç kişi doydu bilmiyorum, ben diyeyim yüz kişi, sen de daha fazla. Bin dolara bin dua alabileceğin bir zemin var orada. 
Adana Dost Eller Derneğinden Bülent abimiz sahayı tanıyan bir insan. Bir garibi ziyarete gidiyormuş. Dur dedim ben de geleyim yanınızda. 
Yürüyoruz. Kadıncağız "yakın yakın" diyor "hemen şurada." Abi bunların yakını uzaktır yürü yürü bitmez. Zaten hava 45 derece, eriyip akmayalım sonra. Neyse bizim araçlardan biri aniden yanımızda bitiyor, atlıyoruz ona. 
Gidiyoruz, ev perişan, sefaleti anlatacak kelime bulamıyorum. Kadıncağızın psikiyatrik bozukluğu olan bir oğlu var, adı Muhammed 16-17 yaşlarında. Liseye devam ederken hastalanmış, etrafa zarar vermesin diye zincirle bağlamışlar. Nasıl güzel yüzlü bir çocuk, bükmüş boynunu oturuyor, annesi ağzını filan siliyor. Nasıl bırakırsın? Evlat. İnanın içim eriyor. Hadi tedavi ettirelim desen psikiyatrist bulamazsın ki burada.
Çaresizlik ne zor...  Bu kadıncağız n'apsın şimdi. Kimin kapısını çala? 
İstanbul'da hastanedeyim. Hatıraları anlatıyorum. Psikiyatri Uzmanı arkadaşım Dr. Sema,  "bu vaka psikoz" dedi, benim uzmanlık alanım. Onunla ilgilenebilirim pekâlâ. 
Ama kolay değil orası Afrika. 
Ben hazırım ne zaman derseniz çıkabiliriz yola. Diğer hastaları da tedavi ederiz bu arada. 
Bu nasıl yüreklilik. Bakın bir ziyaret ne güzelliklere kapı aralıyor. Ben cerrah, KBB'cı, ürolog, gözcü ararken psikiyatri uzmanı da buluyorum yanımda.
Benim ülkemde ne insanlar var diyorum, gurur duyuyorum onlarla. Hâsılı on gün boyunca dua ile yıkandığımı hissettim. Böyle bir gönül huzuru yaşamamıştım hayatımda.
AFRİKA'DAN KARELER










UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.