Allah'a emanet ol sevgili Denktaş!

A -
A +

New York'tan KKTC Başkanı sevgili dostum Rauf Denktaş'ın ameliyatından sonra iyileşmekte olduğu haberlerini alarak mutlu oluyorum. Her ameliyat -hele bizim yaşlarımızda- tehlikelidir. Rauf bey de ciddi bir ameliyat geçirdi. Ameliyat eden cerrahın bir Türk profesör (Mehmet Öz) olması, bence büyük bir güvence. Yabancı doktorlar da muhakkak çok iyi ve başarılıdırlar, ama bizim Türk hekimlerimiz büyük profesyonel becerilerinden de öte "candandırlar" Bu candanlığın ne demek olduğunu ve insana nasıl moral verdiğini ben bilirim. Onun için de cerrahi müdahale gerektiğinde, imkan olduğu halde, İngiltere'ye, Amerika'ya gitmeyip kendimi, son defa da, Prof. Dr. Fahir Özer'e emanet ettim. Hazakatinden öte candan olduğu için! Dostum Rahim Er son yazısında Rumların, Denktaş'ın sağlığı konusunda çelişkili haberler yaydıklarını ima ediyor. Tabii, bu konuda kafaları karıştırmak da isterler.. Klerides'i bilmiyorum, ama azılıları Denktaş'tan şu veya bu şekilde kurtulmak isterler. Çünkü sadece onlar için değil, bizim içimizdeki bazı gafiller için de, Denktaş "çözümsüzlüğün" sebebi ve barışın engelidir. Oysa Rauf Denktaş en az yarım yüzyıl Kıbrıs davamızın, sadece Kıbrıs Türklerinin değil Türkiye'nin Kıbrıs davasının canlı timsali ve yorulmaz savaşçısıdır. Maalesef Kıbrıs'ta, Rumların otel komisi ve ikinci sınıf vatandaş olmaya razı bazı sözde Türkler de Rauf beyi ve mücadelesini çekemezler. Benim burada ilk sorum bizim hükümetlerin ve bazı Dışişleri mensuplarının Denktaş'ı, hep gerektiği gibi destekleyip desteklemedikleridir. Genel olarak da, Kıbrıs konusunda tutarlı bir politika izleyip izlemediğimizdir. Naçizane, ben de en az yarım yüzyıldır Kıbrıs davasına hizmet etmiş bir kişi olarak O'nu çok yakından tanımak şerefine nail oldum. Rumlarla müzakerelerinde, zaman zaman tek başına, hem bir devlet adamı hem de çetin bir müzakereci olarak yorulmadan, yılmadan, ilkerlerinden taviz vermeden nasıl savaştığını yakından bilirim. Rahim Er kardeşimin dediği gibi, onun yaşadıklarına, karşılaştığı gizli-açık direnmelere ve de arkadan hançerlemelere pek az insan dayanırdı. Er, güzel bir benzetme yapmış: Denktaş dış Türklüğün mücadelelerinde Doğu Türkistan Uygur Türklerinin lideri İsa Yusuf Alptekin, Kırım Türklerinin lideri Mustafa Cemil Kırımoğlu, Batı Trakya Türklerinin lideri Dr. Sadık Ahmet; haydi ben de ekleyeyim Özbek muhalefet lideri Muhammed Salih'le aynı safta... Bunların hepsine tam destek verdiğimiz de söylenemez. Denktaş'tan sonra... Gene Rahim Er'in söylediği gibi, realist olarak, Rauf Denktaş'tan sonra Kıbrıs davamıza kimin -kimlerin- onun gibi sahip çıkabileceği hususunda ciddi endişelerim var. Türkiye'nin içindeki bazı liboşlardan olduğu kadar Kıbrıs'ın içindeki bazı odaklardan da! Denktaş tek başına bir ordu gibi idi; onun mücadelesini kim sürdürür? Bunu seçim sonrası Türk yönetim ve siyasetinde oluşacak belirsizliklerle birlikte düşününce endişem artıyor. Onun için de, hem Rauf Denktaş'ı çok sevdiğim hem de Kıbrıs'ı ve Türkiye'yi düşündüğüm için, bütün kalbimle Allah'a emanet ol, çok yaşa, sağlıklı yaşa sevgili Denktaş diyorum! Polis devleti veya devletsizliği Geçenlerde TRT 2'de Tunca Bengi'nin yönettiği Siyah-Beyaz programında Profesör Süheyl Batum'la, yeni kabul edilen AB uyum yasalarının polisle ilgili olanları konusunda, "Bu yasalar polisin işini, vazife yapmasını güçleştirir mi" tartışmasını yaptık. Profesör Batum'un bu konuda çok bilgili olmasına ve söylediklerinin nazari olarak doğru olmasına karşılık, ben polisimizi ve karşılaştığı güçlükleri ve genel olarak şartlarının ne kadar ağır olduğunu ve CMUK'tan sonra bile, görev yapmakta zorlandığını bildiğim için, bundan böyle görev yapması zorlaşacak tezini savundum. Sayın Profesöre ve polisi hep kınamak alışkanlığında olanlara, devletin en ön saflarındaki bu kolluk kuvvetinin yaşama ve görev şartlarını bilmek için karakollarda, bir hücre evi baskınında onlarla birlikte olmalarını ve yeni yasalarda istenen bazı şartların savcı ve yargıçlardan izin almak gereklerinin tatbikatta ne kadar güç olabileceğini bizzat görmelerini tavsiye ettim. Bu programın çekimi Adana'da bir adamın, karısını elli yerden bıçaklarken polisin seyirci kalması olayından evvel yapılmıştı; ben o programda, polisin bazı hallerde sonra mahkemelere düşeceği için görev yapmaktan, ateş etmekten çekineceğini söylemiştim. Nitekim öyle de oldu. Kanunlar, insan hakları, bilimsellik iyi hoş da, bir de, gerçekleri o kelle koltukta ve en güç şartlar içinde görev yapan polislerin bakış açısından görmek gerekiyor!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.