Yeni Ortadoğu, yönetilebilir kaos, CHP'nin Irak gezisi

A -
A +

Türkiye, Ortadoğu'da ekonomik ve sosyo-kültürel bir güçtür. Ancak Suriye savaşı bize açık bir şekilde göstermiştir ki Türkiye bölgede askeri bir güç değildir. Ortadoğu'da askeri güç ile desteklenmeyen siyasi gücün yaptırım gücünün sınırları dar olmaktadır.

Türk dış politikası geleneksel olarak ürkektir. Risk almayı sevmez. Bu nedenle hata yapmaktan çekinir. Son on yılda dış politikada atılan cesur adımların topyekün 'hata' olarak kabul edilerek geleneksel ürkek politikalara geri dönülmesi doğru olmayacaktır. Bu nedenle Ortadoğu'nun değişen dinamikleri çerçevesinde Türkiye'nin Ortadoğu politikaları revize edilmelidir. Mısır'da gerçekleşen askeri darbeyi Batı'nın ve Körfez'in desteklemesi, Türkiye-Suriye sınırında PYD ile El Nusra arasında çatışmaların sürmesi, Suriye'de muhalefet içinde iç çatışmaların artması, Beşar yönetiminin askeri başarılar elde etmesi Ankara'nın Ortadoğu'yu yeniden değerlendirmesini zorunlu kılmıştır.
Ankara'nın yakın döneme kadar Ortadoğu'ya yönelik olarak Kürt ve Arap fobisi vardı. Ankara, hem Türkiye hem de Türkiye dışındaki Kürtleri ve Arapları tehdit unsuru olarak görüyordu. Ankara artık Kürt ve Arap fobisi üzerinden Ortadoğu'yu okumayı bıraktı. Bu nedenle Salih Müslim'in İstanbul ziyaretleri Ortadoğu'da barışın yeniden sağlanması için olumlu bir adımdır. Ortadoğu'da daha fazla diyaloğa, bölgeyi anlamaya ve kavramaya ihtiyacımız var. Ne bir din ne bir mezhep ne de bir etnisite üzerinden Ortadoğu'yu okumamız mümkün değildir. Ortadoğu değişiyor, değişmeye de devam edecek, Türkiye'nin de politikalarını yenilemesi gerekiyor.
Müslim'in verdiği bütün mesajlar da Türkiye'yi rahatsız etmeme üzerinedir. Suriye'de PYD dışında irili ufaklı 16 Kürt partisi var. Ama bu partilerin ne siyasi gücü, ne ekonomik gücü, ne de gençleri kavraması PYD gibi değildir. PYD'nin asıl gücü PKK'nın güney kolu olması, Beşar yönetiminin Suriye'nin kuzeyini PYD'ye hediye etmesi ve Türkiye Kürtlerinin gücünü arkasına almasıdır. PYD'nin özerklik ilan etmek istemesi Türkiye'nin iç politikasında açılım sürecinde PKK'nın siyasi isteklerine yardım etmeye dönüktür. Çünkü zaten Suriye'nin kuzeyinde PYD fiilen bir özerklik ilan etmiş durumdadır.
Suriye'de 2,5 yıldır bir savaş devam ediyor. Beşar yönetiminin 3-6 ay içinde yenileceği ve biteceği düşünülüyordu. Ankara, bu savaşın kısa sürede biteceğini ve yeni Suriye'nin arzu ettiği biçimde kurulacağını düşünüyordu. Bu olmadı. Şunu gördük ki oyunun kuralları farklıymış. Senaryo farklı ellerde yazılmış. İstenilen Suriye'de yeni bir yönetimin gelmesi değil, Suriye'nin topyekün çökmesi ve önümüzdeki on yıllarda İsrail'e tehdit olmaktan çıkarılmasıymış.
Günümüzde Ortadoğu'yu anlama kılavuzu yapacak olursak iki unsura yer vermemiz gerekiyor. Birincisi, Ortadoğu'nun yeniden dizaynı İsrail'in güvenliğinin sağlanması üzerinden oluyor. İkincisi, enerji kaynaklarının güvenli bir şekilde çıkarımı ve güvenli bir şekilde dünya pazarlarına ulaştırılmasıdır.
2000 yılından beri Ortadoğu'nun nasıl değiştiğine bakacak olursak İsrail'i en çok rahatsız eden ülkelerden biri olan Irak'ın beli kırıldı, tehdit unsuru olarak ortadan kalktı. Ama Irak petrolünün güvenli bir şekilde çıkarımı ve dünya pazarlarına aktarımı sürüyor. İkincisi Arap ülkeleri arasında en güçlü orduya sahip olan Suriye, İsrail için bir tehdit unsuru olmaktan çıkarıldı. Bunun yanında İsrail'in güney komşusu Mısır'da askeri darbeyle kontrol altına alındı.
Yeni Ortadoğu sürdürülebilir veya yönetilebilir kaos üzerinden yeniden dizayn ediliyor. Yani, beli kırılmış, zayıf bir merkezi yönetim. Etnik, dinî ve mezhepsel olarak ülkenin fiili kamplara bölünmesi. Günde 10-100 kişinin kimin yaptığını bilmediği terör eylemleriyle hayatını kaybetmesi. Bu koşullar içinde günlük yaşamın devam ettiği ülke modeli. Bu model ilk olarak Lübnan'da ve 2003 sonrasında Irak'ta uygulanmaya başlandı. Model başarıyla sürdürülüyor. Şimdi Suriye'de bu yolda yeniden dizayn ediliyor.
Küresel düzende yeni Ortadoğu'daki siyasi partiler artık toplumun belli kesimlerini veya toplumun genelini temsil etmiyor. Mezhepsel, etnik veya dinî temelli partilerdir. Ortadoğu'da İslam dışındaki diğer dinler ve Araplar dışındaki etnisiteler son yirmi yıl içinde eridiği için mono-etnik ve dini yapılar oluşmuştur. Sürdürülebilir veya yönetilebilir kaosun ana çatışma alanı dini ve etnik farklılıklar yerine mezhepsel farklılıklar üzerinden dizayn edilmektedir. Bu nedenle mezhepsel kutuplaşma sürekli taze tutulmaktadır. Türkiye'de de bizim dikkat etmemiz gereken nokta budur. Mezhepsel kutuplaşmaların Türkiye'ye de sıçratılma olasılığının bulunduğu Gezi Parkı olayları sırasında üstü örtülü olarak görülmüştür. Gezi Parkı olayları sırasında hayatını kaybedenlerin tamamının Alevi kökenli olması, Alevi vatandaşların yoğun olduğu il ve mahallerde (Örneğin: Antakya'da Harbiye, Sümerler, Armutlu. Ankara'da Dikmen gibi) eylemlerin uzun süre devam etmesi dikkat çekmiştir.
Suriye ve İran mezhepsel kutuplaşmayı CHP üzerinden denemeye başladı bile. CHP'nin Suriye politikasında Beşar'ın parmak izleri açık bir şekilde görülüyor. 20-24 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Irak gezisine de İran'a yakın kişilerin neden müdahil olduğunu, gezinin organizasyonu için neden CHP Genel Merkezi'nden günlerce ayrılmadığını sorgulamamız gerekiyor. CHP'nin mezhep temelli büyük oyunun bir piyonu veya Truva atı olmaması gerekiyor. CHP'nin acemisi olduğu sular çok ama çok derin.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.