Avrupa'da artan ırkçılık ve zayıflama ilişkisi

A -
A +
Tarihî gerçekler çoğu zaman yeni durumların tanımlanmasında önemli işaretler verir. Bu minvalde bugün Avrupa'nın siyasi ya da sosyolojik olarak yaşadıklarını anlamlandırma konusunda tarihin bu pusula özelliğinden yararlanmaya çalışacağım.
Burada özellikle 19. Yüzyılın ikinci yarısında yıkılmaktan kurtulamayan çokuluslu yapıları göz önünde bulundurmak gerekir. Bunlardan biri de Osmanlı'dır. Osmanlı'nın gerilemesinde irili ufaklı yüzlerce sebep sayılabilir. Hiç kuşkusuz pek çok tarihçinin ya da siyaset bilimcinin mutabık kaldığı en temel ve başlatıcı sebep Avrupa'nın kendisine yeni ticaret yolları bulmasıdır.
Farklı sebeplerin de etkisiyle gitgide zayıflayan Osmanlı, artık içerisindeki farklılıkları mutlu edememeye başlamış ve tabii mutsuz olan farklı etnik yapılar gayrimüslim tebaalardan başlayarak çözülmeye başlamıştır. Bu çözülmede, artık "mutsuz" olan tebaalar dış telkinlere ve kışkırtmalara da açık hale gelmişlerdir. Sonuç ise herkesin malumu...
Konuyu bugünün Avrupa'sına bağlarken elbette güncel değişkenleri bir kenara bırakamayız. Avrupa'yı ekonomik olarak tehdit eden şey başta Çin olmak üzere önemli ölçüde Doğu'ya kaptırdığı üretim ve istihdam üstünlüğüdür.   
Öyle görülüyor ki kısa vadede Avrupa'nın lehine dönmeyecek olan bu durum, önce birlik olarak AB'yi sonra da onun bileşenlerini zora sokmaktadır. Ekonomik gibi görülen bu başat sebep ise pek çok sosyal problemin tetikleyicisi durumuna dönüşüyor.   
İşte Avrupa'da son yıllarda artış gösteren ırkçı ve İslam karşıtı tutumların sebeplerini bu kompleks sorunlar yumağında aramak gerekir. Hatta Fransa'da yaşanan terör olayının sebebi de yine sadece Suriye'de yaşananlarla izah edilemeyecek kadar karmaşıktır.
Bana göre Fransa'da yaşanan olaylar da ekonomi bağlantılı sorunlardır. Yakın geçmişe kadar Avrupa toplumlarını, iş gücü göçü olarak oraya gidenleri hatta Fransa açısından Cezayir başta olmak üzere çeşitli Arap ülkelerinden gelen göçmenleri bir arada tutan en temel unsur refah seviyesiydi.
Şimdi kendi insanına dahi istihdam sağlamakta zorlanan bir Avrupa'dan ve elbette Fransa'dan söz ediliyor. Başka bir ifadeyle artık Avrupalılar kendilerine dahi yetmediğini düşündükleri ülkelerinde yabancıları istemiyorlar. Bu sebeple bazı ülkelerde açık, bazılarında ise gizli bir dışlama söz konusu.
Bu dışlamayı yapanların kullandıkları en temel argüman yine tarihsel seyirde sıkça karşılaşılan "din" ya da "ırk"tır. AB boyutunda düşündüğünüzde çok büyük kitleleri harekete geçirmenin en önemli yolu "Hıristiyanlık" temelli bir kışkırtmadır. Bu sebeple bugün oluşturulmaya çalışılan İslam karşıtlığını tanımlamak daha açıklayıcı olacaktır.
Küresel düzeyli pek çok önemli sebep ortadayken bir de izlenen göçmen politikaları buna eşlik ettiğinde farklı ve istenmeyen hatta kendilerine yaslandırılmaya çalışılan Müslümanlar tarafında dahi lanetlenen terör olaylarının kapıları aralanmış oluyor.
"Fransa'da neler oluyor?" diye merakla orada buluna bilim adamlarıyla istişarelerde bulunduğumda şu türden yorumlar yaptılar: 
"Fransa kendi ülkesinde yaşayan yaklaşık yedi milyon Müslümanı yeteri kadar mutlu edemiyor; belki etmek de istemiyor. Hatta iş arayan gençlerin kimliklerine bakıldığında, Müslüman isimli olmaları eleme için neredeyse yeterli sebep. Bu, Fransa'nın bazı bölgelerinde daha da yoğun olarak görülüyor. 2005'te yakılan binlerce araç sonrasında göçmen bölgelerinde göstermelik birtakım iyileştirmeler yapıldı fakat yeterli değil..."
Korkuyla, son bir umut olarak "ırk" simidine sarılanlar tarih denizinde boğulmaktan kurtulamadılar. Büyük yapılardaki çözülmeler ilk başta yeteri kadar net görülemeyebilir. Dilerim Avrupa hem kendisi hem de dünyanın geri kalanı için bu yanlış simide sarılmaktan vazgeçer...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.