Enflasyona karşı tasarrufu korumak...

A -
A +

Birçok ülkenin vatandaşı, tasarrufları değer kaybetmesin diye dolar, avro ya da altın almak gibi konvansiyonel davranışlar sergiliyor. Bu durum bir kısım finansal okuryazarlık eksikliğinden bir kısım da “kazanan taktik değiştirilmez” mantığından kaynaklanıyor. Acaba dolar, avro ve altın yatırımı kazandıran taktik mi?

 

Meraklı olanlar gayet iyi biliyor ki insanlığın geleceği için mal ve hizmet üreten birçok firmanın hisse senedi dolar bazında astronomik kazançlar ortaya çıkarıyor. Günlük yükselişleri %100'ü bulan Nasdaq hisseleri var. Bir yılda dolar bazında %500 kazandıranlara ne demeli? Sadece onlar mı?

 

Teknoloji, sağlık ve yükselen sektörlerin hisselerinden mütevellit fonlar ve gelişmekte olan ülkelerin eurobondlarından oluşturulmuş fonlar arasında yılbaşından bu yana dolar bazında %50 kazanç getirmiş olanlar var. Özetle, dolar-avro-altın alıp kenara çekilmek kazandıran bir oyun değil. Hatta resmî enflasyonun iki katı kadar hayat pahalılığı yaşanan ülkelerde kaybettiren bir taktik bu.

 

Gelişmekte olan ülkelerin hükûmetlerinin döviz kurlarını tutmaya çalışmak takıntısından geçen haftaki yazımda bahsetmiştim. Her ne kadar bu takıntının sonu döviz kurlarında sert yükselişle bitse de, tasarruf sahibinin buradan kazancı kısa vadeli oluyor. Doların ulusal paraya karşı zirve yaptığı yerlerden satış yapıp yeni bir yatırım aracı bulması gerekiyor. Genellikle bu tip ülkelerde döviz kurları “overshoot” dediğimiz hızlı yükselişi yapıp sonra geri çekilir. Dolayısıyla geri çekilme başlamadan dolarla vedalaşmak önemlidir. Bu durum avro ve altın için de geçerlidir.

 

Altın, gelişmekte olan ülkelerde ons fiyatı ile dolar kurunun çarpımıyla fiyatlandığı için “overshoot” esnasında satış yapmak mantıklıdır. Tabii kârı cebe koyduktan sonra bir sonraki yatırım aracını sakin ve dikkatli şekilde tespit etmek elzem.

 

Hisse senedi yatırımı finansal okuryazarlık açısından önemli bir kilometre taşıdır. Temel analiz yani bilanço ve mali tabloyu okumak, söz konusu tablolarda nelere dikkat edileceğini bilmek işin A-B-C'sidir. Bunu yapmak yerine hacimsiz tahtalarda dedikodu peşinde koşanların sayısının daha fazla olması açıkçası bir kara mizah örneğidir. Şirketlerin mali performansları, yatırım kararları, projeleri, temettü performansı ve ortaklık kararlarına dikkat etmek yerine piyasadaki hareketlere bakarak karar vermek yatırımcıya uzun vadede felaket getirir.

 

Temel analizi doğru yaptıktan sonra teknik analize geçmek en doğrusudur. Aslında bahsettiğim sadece hisse senetleri için değil tüm yatırım enstrümanları için geçerlidir. Hangi enstrüman olursa olsun hacim, yatırımcı sayısı, doğrudan veya dolaylı etkileşimler, haberler vs. konusunda tam bilgi sahibi olmadan “çok yükselmiş ben de alayım” şeklinde bir tarz başarıya götürmez.

 

Mesela, avro cinsinden maliyetleri olan bir kişinin mutlaka bu para cinsinden doğru enstrümanlar seçmesi gerekir. Ancak, “bir de pariteden kazanayım” diyerek ABD doları cinsinden varlıklara yatırım yapıyorsa, başka bir finansal mühendislik harekâtına girişmiş olur. Şöyle ki, daha önce göz ucuyla incelemek durumunda olduğu gelişmeleri bu sefer yakından takip etmek zorunda kalır. ABD seçimlerinden, Amerikan enflasyonuna, büyüme hızından tüketim davranışlarına kadar. Yoksa yapılan iş macera kıvamında olur. FED kararlarını zaten mecburen hepimiz yakından takip ediyoruz.

 

Aslına bakılırsa yüksek enflasyon tasarrufların düşmanıdır. Bir ülkede enflasyon ne kadar düşükse tasarrufları korumak o kadar kolaylaşır. Seçeneklerin riski azalır. Hayat pahalılığı ile enflasyon arasındaki makas açıldıkça insanların aklı karışır, fırtınada dibi delik sandala binmek gibi yanlış işlere girişirler. Mesela Türkiye'de yüksek enflasyon sebebiyle otomobil satın almak bir ara oldukça kârlı bir iş hâline geldi. Sade vatandaş âdeta ikinci el piyasasında tüccarlık yaptı. Evinde yiyecek ve temizlik maddesi stoklayanlar bir yılda %100’ün üzerinde yükselen fiyatlar neticesinde âdeta kâr etmiş oldular. Nutella gibi ürünleri süpermarketlerden toplayanlar, başkalarına %30 daha pahalıya satarak 1 yıllık faizin birkaç katını 2-3 günde elde ettiler.

 

Aslına bakılırsa tüm bu telaş ve garip durumlar, hükûmetlerin serbest piyasadan uzaklaşıp ulusal paranın değerini korumaya çalışırken yaptıkları yanlışlardan kaynaklanıyor. Geçen haftaki “Güçlü ülke-güçlü para” yazımda belirttiğim gibi, nispi fiyat dengesi bozulunca nihayetinde ahlak da bozuluyor.

 

Enflasyon ya da hayat pahalılığından korunmak için cambazlıklar yapmak yerine, yatırım araçlarının seyri hakkında bilgi toplamak, doğru yerde doğru fiyat ile alım satım yapmak her zaman daha tatminkâr kazançlar sunar. Özellikle şunu eklemeliyim. Zaruri ihtiyaçları, borçları veya ödemeleri olan kişilerin ellerindeki kaynağı rizikolu şekilde kullanmaları hayatlarında büyük tahribat oluşturacak sonuçlar üretebilir.

 

Kendi ülkesinde değil Avrupa’da ya da Amerika’da okumasını istediğiniz çocuklarınız için biriktirdiğiniz parayı, birinden aldığınız borç parayı, ödeyerek kurtulacağınız bir yükümlülük için hazırladığınız parayı âdeta bahse yatırır gibi yatırım yaparsanız sonuç her zaman hüsran olur. Bu arada ödemesi gereken parayı bahse yatıranlar da gördüm. Ne tür bir delilik olduğunu tarif etmek inanın çok zor. Bu, ülkesine bakmadan her yerde rastlanacak bir anormallik.

 

Özetle, geleneksel yatırım davranışlarının insanları hayat pahalılığına karşı korumadığı gerçeğini kabul edip, nasıl otomobil veya ev seçerken kılı kırk yarıyorsak, tasarrufları değerlendirirken aynen bu hassasiyette davranmamın vakti çoktan geldi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.