"Güçlü ülkenin güçlü parası olur..."

A -
A +

Gelişmekte olan ülkelerin en büyük takıntısı paralarının değerini korumak. "Güçlü ülkenin güçlü parası olur" mantığıyla hareket ederek, işi tersinden halletmeye çalışırlar. "Para güçlü olursa ülke de güçlü olur" diyerek yanlış üzerine yanlış yaparlar... 

 

Geçenlerde Mısır, ulusal paranın değerini korumak amacıyla gösterdiği beyhude çabayı bıraktı. Faizleri yükseltti ve döviz kurlarını serbest bıraktı. Ardından kredi notunda düzelme oldu ve IMF yardımı kesinleşti.

 

Açıkçası, üretimde dışa bağımlı olan ülkelerin değişmeyen kaderi dolar döviz ihtiyacı, aynı zamanda enflasyonu da körükleyen bir unsurdur. Sadece üretimde dışa bağımlılık değil, aynı zamanda kamu ihalelerinden okul taksitlerine kadar her şey dolara göre ayarlandığı için, döviz kurlarının yükselmesi ekonomi teorisinde "pass-through effect" diye bahsedilen geçişkenlik etkisi sebebiyle kaçınılmaz olarak fiyatları yükseltir. Dışa bağımlılığı yüksek olan ülkelerin ihracatta rekabetçilik elde etmek için ulusal paranın değerini düşürmeleri bu sebeple sonuç vermez. Çünkü maliyetler artınca enflasyon da artar ve en başa dönülür. Ekonomi teorisinde bu durum "Marshall-Lerner Şartı" olarak açıklanmıştır ve devalüasyon-enflasyon sprilanin sebebine dair bize fikir verir. 

 

Özetle ham maddede dışa bağımlı olan ülkelerde iktidarlar sebeplerden çok sonuçlarla uğraştığından, ülke parasının değer kaybının kaynağının kendi uyguladıkları politikalar olduğuna bakmadan, döviz kurlarını kontrol etmeyi denerler. "Denerler" diyorum çünkü ekonomi tarihinde bunu denemiş ve başarmış bir ülke yok. 

 

İşin acı tarafı anti-enflasyonist politikalar için IMF de "sürüklenen kur" uygulamasını desteklemiş ve Türkiye'de yaşanan 2001 krizinin mimarı olmuştur. O zamanki IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer yıllar sonra imzası olan bir makalede bu önerinin yanlışlığını ifade etmişti. Yani, bir ülkenin parasının değeri serbest piyasa tarafından belirlenmeli, müdahale edilmemeli.

 

Enflasyonun sebebi genellikle "fiyatlama davranışlarında bozulmalar" olarak ifade edilir ama bu davranış bozukluğunun sebebini görmezden gelinir. Söz konusu bozulmanın sebebi para otoritesi ve ekonomi yönetiminin nispi fiyat dengesini bozan davranışlarıdır. Örneğin, fiyatlar yükselmesin diye döviz kurlarını tutmaya devam ettikçe ve politika faizini baskılayınca, insanlar dolar-altın-gayrimenkul-ham madde veya her türlü malı satın almaya devam ederler. Vatandaş haklı olarak elindeki paranın erimesinden hoşlanmaz. 

 

Maalesef birçok ülkede uygulanan yanlış para ve kur politikasının yan etkisi olarak insanların endişe içinde yarın daha pahalı olacağını bekledikleri mal ya da hizmetleri şimdiden satın almalarını önlemek için kredi ve kredi kartları üzerine yapılan baskı hedeflenen sonucu vermediği gibi bir de durgunluk gibi yan etkiler oluşturur. Ulusal paranın değerini korumak için verilen çabalar, yanlış bir tedavinin yan etkileri oluşmasın diye hastayı uyutmaya çalışmak gibidir...

 

İşin aslı şudur: Bir ülkeye dışardan bakanlar ve ülkenin içinde yaşayanların algısı olumsuza dönmüş ise doğal olarak söz konusu ülkenin parasından kurtulmak isterler. Ana sebepleri şöyle sıralayabiliriz:

 

- Öngörüsüzlük başlamıştır

 

- Siyaset karışıktır

 

- Diplomasi sıkıntılıdır

 

- Bağımsız karar alması gereken kurumlar özerklikten uzaklaşmıştır

 

- Yatırım ortamı güven vermiyordur

 

- Rekabet ortamı ve piyasa ekonomisinden uzaklaşılmıştır

 

- Bazı kararlar "keyfî" görüntü veriyordur...

 

Bir ülkede bu sayılanların önemli bir kısmı çeşitli seviyelerde cereyan ediyorsa, zaten parasının kıymeti hızla düşer. Açıkçası ulusal paranın değerini koruyacak olan adımlar, döviz kurlarını kontrol etmekten çok, "güçlü ülke" izlenimini veren adımlar atmaktır. Bir ülke kuruluş prensiplerine aykırı davranıyor, vatandaşlarına aynı konuda farklı muamele yapıyor, gelecek ile alakalı soru işaretleri oluşturan hamleler yapıyor, en önemlisi bilim ve gerçeklerden uzaklaşıyor ise güçlü ülke olarak anılması imkânsızdır. Bu iş millî gelire ya da nüfusa bakmaz. Bilim, sanat, spor ve popüler kültüre iz bırakmadan "güçlü ülke" diye ortaya çıkmak zor. Mesela Avusturya ve Belçika'nın millî gelirleri Endonezya, Hindistan ve Rusya'dan küçüktür. Ancak güçlerini silahla ortaya koymazlar. 

 

Özetle, bilim ve pratikle alınması gereken kararlara siyasi tercihler karışmış ise zaten iktisadi rasyonelden çıkılmıştır. Yani, ekonomik kararlar hâkim olan yaklaşımın sonucudur, sebebi değil. Bunu anladığımız zaman, ulusal paranın değerinin ekonomideki teknik yaklaşımlarla değişmediğini, sosyal ve siyasal hayattaki tecrübelerin neticesinde değiştiğini kavrayabiliriz. 

 

Bir başka gerçeğin de altını çizeyim: Döviz ve faiz üzerinde baskı uygulandığı zaman, vatandaşlar daha önce yaşanmış acı tecrübeler ışığında, akıllarındaki dolar kuru neyse bir gün gerçekleşecekmiş gibi davranmaya başlarlar. Elinde dövizi olan sevinç içinde, döviz borcu olan ise korku içinde bekler. Satıcılar mallarını ve hizmetlerini devletin zorla tuttuğu kura göre değil, gelecekteki seviyesine göre fiyatlamaya başlarlar. Yani döviz yükseldiği zaman fiyatlara yansımasın diye dövizi tutmak yine aynı sonucu doğuruyor: Enflasyon. 

 

Tabii bu durumun iki çözümü var:

 

- Mısır gibi hemen serbest piyasa şartlarına geçmek ve tasarruf sahiplerine ulusal para cinsinden tatminkâr bir faiz teklif etmek. Bu aynı zamanda bir yıldan kısa vadeli süper bono ile de yapılabilir. 

 

- Sadece para piyasasında değil tüm mal ve hizmet piyasalarında sert bir kontrollü döneme geçmek ve bu yolla ekonomiyi yönetmek. 

 

Açıkçası ikinci şık dışa açık hâle gelmiş ekonomilerde uygulanması oldukça zor. Ancak ülkede otokrasi var ise, bir süre idare eder. Ancak bu sefer büyüme ve refah sorunu çıkar. Sosyal huzursuzluk başlar. Demek ki en sağlıklı durum, mal ve hizmet piyasalarından para piyasasına, emekten gayrimenkule kadar tüm piyasaları serbest bırakmak, diğer taraftan etkin denetimle bozgunculuğu önlemek... İşte bunu başaran güçlü oluyor, parası da güçlü kalıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.