Rasyonellikten karaborsaya...

A -
A +

Özgür irade ile pekiştirilmiş demokrasi doğal olarak en ideal rejimdir. Böyle bir rejimde insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere mal ya da hizmetlerin kıtlık ya da bolluğuna göre fiyatlama yapmaları veya pazarlık etmeleri doğaldır. Serbest piyasa olarak adlandırılan bu sürece ya da “aleme” devletin müdahalesi çok gerekmedikçe arzu edilmez. Çünkü müdahaleyi yapan devlet piyasalar üzerindeki gücünü kalıcı şekilde muhafaza etmeyi isteyebilir.

 

Prof. Dr. Mustafa Aysan’ın “Ekonomik Görüşleriyle Atatürk” kitabından bir alıntı yapmak uygun olacak gibi gözüküyor:

 

“…Hususi menfaat, ekseriya, umumi menfaatle, tezat hâlinde bulunur.

 

Bir de hususi menfaatler en nihayet, rekabete istinat eder. Hâlbuki yalnız bununla iktisadi nizam tesis olunamaz. Bu zanda bulunanlar, kendilerini bir serap karşısında aldatılmaya terk edenlerdir.

 

Fertler, şirketler, devlet teşkilâtına nazaran zayıftırlar. Serbest rekabetin, içtimai mahzurları da vardır; zayıflarla kuvvetleri müsabakada karşı karşıya bırakmak gibi... ve nihayet fertler bazı büyük müşterek menfaatleri tatmine muktedir olamazlar.

 

Herhâlde devletin siyasi ve fikrî hususlarda olduğu gibi, bazı iktisadi işlerde de nâzımlığını, prensip olarak kabul etmek caiz görülmelidir. Bu takdirde, karşı karşıya kalınacak mesele şudur: Devlet ile ferdin karşılıklı faaliyet sahalarını ayırmak...

 

Devletin, bu husustaki faaliyet hududunu çizmek ve bu hususta istinat edeceği kaideleri tespit etmek, diğer taraftan vatandaşın ferdî teşebbüs ve faaliyet hürriyetini tahdit etmemiş olmak, devleti idareye salahiyettar kılınanların düşünüp tayin etmesi lazım gelen meselelerdir.

 

Prensip olarak, devlet, ferdin yerine kaim olmamalıdır. Fakat ferdin inkişafı için umumi şartları göz önünde bulundurmalıdır. Bir de ferdin şahsi faaliyeti, iktisadi terakkinin esas menbaı olarak kalmalıdır. Fertlerin inkişafına mâni olmamak, onların her nokta nazardan olduğu gibi, bilhassa iktisadi sahadaki hürriyet ve teşebbüsleri önünde devlet kendi faaliyeti ile bir mâni vücuda getirmemek demokrasinin en mühim esasıdır...”

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün bu sözlerinden anlaşılıyor ki, ne sosyalist sistem ne kapitalist sistem, tek başına toplumsal refahı maksimum seviyeye ulaştıracak bir güce ya da özelliğe sahip değil. Çünkü insan davranışları tutarlı değildir. Ayrıca, piyasaların kendi kendine belirleyeceği fiyat ve miktarla ya da tamamen merkezileştirilmiş bir anlayışla toplumsal refahın maksimuma çıkarılmasının mümkün olmadığı da pratik olarak ispatlanmış durumdadır.

 

Peki rasyonel davranmak toplumsal refahı maksimum seviyeye çıkarabilir mi? Bu soruya cevap verebilmek için “rasyonellik” tanımını doğru şekilde ele almamız gerekiyor.

 

“İktisat biliminin temeli rasyonellik, çeşitli biçimlerde yorumlanmıştır. Bu yorumlar içinde iktisat bilimine en uygun düşeni insanları ekonomik davranışlarında tutarlı kabul eden görüştür... Tutarlılık kavramını biraz daha açalım. Bir tüketici gelirinin büyük kısmını harcayarak bir televizyon cihazı satın almışsa tutarlı davranmıştır. Çünkü bahis konusu tüketicinin tercihler dizisinde televizyon mutlaka başta gelmekte ve sağlayacağı faydayı maksimize etmesine yardımcı olmaktadır. Tüketicinin maksimum tatmini araması gibi üreticinin de maksimum kâr peşinde koşması tutarlılık sayılır.”

 

Demek ki, rasyonellik ve tutarlılık birbirleriyle örtüşen yaklaşımlar olarak ortaya çıkıyor. Ancak, bu örneklemelerin de rasyonel davranmanın toplumun refahını maksimuma ulaştıracağına dair tam olarak bir fikir veremediği ortadadır. Belki maksimum refahı “bahsedilen dönemin şartları çerçevesinde ulaşılabilecek en yüksek refah seviyesi” olarak tanımlarsak daha akla yakın bir sonuca ulaşmış olabiliriz. Ancak hangi dönem ya da hangi rejim olursa olsun, değişmeyen bir gerçek şudur: Devlet fiyatlara müdahale ettiği zaman bir süre sonra karaborsa oluşuyor. Elbette bu durumu bu cümleyle bırakmayacağım ve detaylandıracağım.

 

İnsan davranışlarının egemen olduğu ekonomi biliminde, çoğu zaman kamu otoritesi tarafından toplum faydası için alınan kararların piyasada arzu edilmeyen sonuçlar oluşturduğu kabul edilmiştir. Devletin piyasalara ve ekonomiye ne şekilde müdahale edileceği sadece ekonomi teorisinde değil, aynı zamanda siyaset biliminde de hem teorik hem de pratik olarak ele alınan bir meseledir. Tarihte Atatürk gibi uzak görüşlü liderlerin de kamunun piyasaya müdahalesi konusunda oldukça dikkatli yaklaştıkları gözlemlenmektedir. Bunun sebebi aşağıdaki tarif ile daha rahat anlaşılacaktır.

 

“Karaborsa, genellikle herhangi bir devlet otoritesinin (hükûmet, bakanlık, belediye vs.), bir malın fiyatının piyasada belirlenmesine izin vermemesi sonucu oluşur.”

 

Bu tariften anlaşıldığı gibi, elinde piyasayı düzenleme gücü bulunan otoritelerin herhangi bir mal ya da hizmetle alakalı talep edenler ve arz edenler arasındaki mutabakatı değil, sosyoekonomik ya da sosyopolitik endişeleri dikkate alan bir yaklaşımla kendi değerlendirmeleri doğrultusunda fiyat belirlemeleri sorunun ana sebebidir.

 

Bu karar hayat pahalılığı veya enflasyonun yükselmesi sebebiyle ortaya çıkacak sosyal huzursuzlukların endişesiyle de alınabilir. Sebebi ne olursa olsun, piyasada oluşan fiyatı yüksek bulan otoritenin, bir tavan fiyat belirleyerek mal ya da hizmeti satmaya zorlaması nihayetinde bazı komplikasyonlar oluşturmaktadır.

 

Böyle bir durumda o mal ya da hizmeti arz edenlerin bir kısmı tespit edilen düşük fiyattan (çeşitli nedenlerle) satmaktan vazgeçtiğinde, ortaya çıkan arz daralması (yani kıtlık) dolayısıyla, hedeflenenin tam tersine tezgâh altında, önceki piyasada belirlenen fiyatın da üstünde satış yapılmaya başlanır.

 

Bu fenomen, sadece fiyat ile ilgili değil, satışı yasaklanan mal ve hizmetler için de geçerlidir. Kamu Otoritesi bazı mal ya da hizmetlerin ahlaka aykırı olduğunu düşünerek yasakladığı zaman ortaya çıkan karaborsa sebebiyle arzu edilmeyen sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. ABD’de 1919-1933 yılları arasında uygulanan içki yasağı, arzu edilen sonuca ulaştırmamış, aksine karaborsa içki satışı yaparak zenginleşen yasa dışı bir organizasyonun (mafya) güçlenmesine sebep olmuştur. Benzer şekilde 1974 ve 1980 Petrol Şoklarında Türkiye dâhil birçok ülkede akaryakıtta miktar ve fiyat tavanları konmuş ancak karaborsa yaygın bir faaliyet hâline gelmiştir.

 

 

 

Karaborsayı hortlatmak!..

 

 

 

Dünyanın her yerinde yaygın olan futbol, basketbol, tenis gibi spor organizasyonlarında stadyum ya da salonların kapasitesi sınırlı olduğu için, müsabaka biletlerinin karaborsaya düştüğü sıkça görülmektedir. Özellikle final maçlarının ya da güçlü rakiplerin karşılaştığı maçların biletlerinin elektronik ortamdan bile karaborsa fiyatı denilecek gerçek fiyatın birkaç katına satıldığı bilinmektedir. Aynı durum sanat ve müzik ile ilgili organizasyonlarda da sıklıkla görünmektedir. Organizatörler bileti satın alanların isimlerini biletlerin üzerine basarak her ülkede “kanun dışı” kabul edilen karaborsa oluşumunu engellemeye çalışmaktadır. Verilen tüm çabalara rağmen bu konuda sınırlı ilerleme sağlandığı görülmektedir.

 

Maç ya da konser biletleri gibi örnekler haricinde, fiyatın gerçekten düşmesi isteniyorsa, mal ya da hizmetleri bollaştırmak için gayret göstermekten başka çare yoktur. Yukarıda bahsedildiği gibi olağanüstü dönemlerde vesika veya karne usulü ile talebi daraltarak da fiyatı düşürmek mümkündür ama bunun karaborsayı önleme adına çok başarılı bir uygulama olmadığı tecrübe edildiği gibi, olağan dönemlerde bu zorlama usulünün yersiz olacağı açıktır...

 

Bunları neden anlattım? Giderek devlet kapitalizminin dünyada egemen olmaya başladığını ve hükûmetlerin serbest piyasayı ortadan kaldırmak adına attıkları adımları endişeyle izliyorum. Mal ve hizmetlerin hem arzına hem de fiyatına müdahale etmek ateşle oynamak gibi bir durum oluşturacak. Belki de Neo-Liberalizmin dünyaya vereceği en büyük zararı elimiz kolumuz bağlı izleyeceğiz. Hükûmetler de “enflasyon yükselmesin” diyerek yaptıkları müdahaleler neticesinde karaborsayı hortlatıp, hayat pahalılığını körükleyecekler...

 

Bu yazımı aklı başında siyasetçilerin dikkatini çekeceği inancıyla paylaştım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.