Yaşlanma ve emeklilik üzerine...

A -
A +

Dünya nüfusu giderek yaşlanırken, 65 yaş üzerindeki nüfusun 5 yaşından küçük nüfusa üstünlük sağlamış olduğunu görüyoruz. Bir yandan ömür uzuyor diğer taraftan, yaşlananların ağırlıkta olduğu nüfus su kenarlarına toplanıyor. Bir yanda küresel ısınma ve suların 10 yıl içinde yükseleceği gerçeği, diğer tarafta aktif çalışma yaşamını bırakıp deniz veya okyanus kıyısında hayatının geri kalanını yaşamak isteyenlerin gerçeği. Ancak olumsuzluk bununla da kalmıyor. 

 

Ömür uzuyor derken, bir zamanlar 60 yaşının üzerine zar zor çıkan insan ömrü bugün 80 yaş ortalamasını yakaladı. Avrupa Komisyonunun yaptığı araştırmalar en çok yaşayanların İspanya, İtalya, Fransa, Luxemburg ve İsveç vatandaşları olduğunu söylüyor. Avrupa genelde 81 yaş ortalamasını tutturmuş ama Türkiye, Karadağ, Sırbistan ve Makedonya bu ortalamanın altında kalmış gözüküyor. Kadınların ömrü her ülkede erkeklere göre daha fazla. Bu şekilde yaşlanırken, aklıma başka sorular da geliyor. Gelin diğer araştırmalara bakalım. 

 

"Bir başka pandemi olursa aşı olur musunuz?" sorusuna "evet" cevabı verenlerin giderek azaldığı, hatta bazı Avrupa ülkelerinde 65 yaş üzerinde grip aşısı olanların oranının hızla düşmekte olduğunu takip ediyoruz. Açıkçası yeni bir pandemi beni korkutmuyor ama, insanların Covid-19 salgınında başına gelenler sebebiyle bilime ve tıbba karşı bilenmiş olmaları beni endişelendiriyor. Uygulanan tedavilerin kalıcı yan etki bırakmasından, karantina tedbirleri sebebiyle toplumla ilişkisi kesilen yaşlıların aramızdan hızla ayrılmaları, Dünya Sağlık Örgütünün kararlarına karşı büyük bir tepki oluşturdu desem yanlış olmaz.

 

Tam bu aşamada sağlık harcamalarının durumuna göz gezdirmekte fayda var. Avrupa'dan örnek verelim: 2020'li yıllara girerken Sağlık Ekonomisi AB Ekonomisinin %9,9'unu oluşturmuş gözüküyor. Neredeyse finans ekonomisinin 2 katı, otomotiv endüstrisinin 4 katı desem yanlış olmaz. Sağlık derken bu faaliyet için yapılan tüm harcamalar kastediliyor. Ancak ortada bir sorun var:

 

Avrupa ve diğer ülkelerde yapılan tüm araştırmalar, sağlık harcamalarının %80'inin tedavi ile alakalı olduğunu ve sadece %3'ünün "önleyici tıp" uygulamalarına gittiğini gösteriyor. Yani sağlık yatırımları "hasta olsunlar da bakalım" şeklinde tecelli ediyor. Kimse insan ömrünün uzamasından memnun değilmiş gibi gözüküyor. Bundan yıllar önce Atina'da katıldığım bir konferansta "invisible woman" isimli kitabıyla ses getiren Caroline Criado Perez'i dinlemiştim. İlaç deneylerinde bile menfaat gruplaşması olduğunu, kadın hastalıkları için bile erkek ve beyaz deneklerin kullanıldığını ve bundan muazzam bir ekonomi oluşturulduğunu anlatmıştı. Hayretler içinde kalarak dinlemiştim. En belirgin bulgusu şuydu:

 

Kadınların migren hastalığını daha sık yaşadıkları ve sonucunda kalp krizi risklerinin arttığı biliniyor. Ancak migren ilaçlarının kadın denekler değil sürekli erkek deneklerin üzerinde denendiğini araştırıp bulunca ortalık birbirine giriyor. Yazdığı kitapta bu ve buna benzer birçok örnekten bahsettiği için, bilim insanı olmadığı hâlde Kraliyet Bilim Akademisi tarafından ödüllendiriliyor. Belki de "sus artık" demek istediler. 

 

Bunları anlatmamın sebebi şu: Yaşlılıkta ortaya çıkan hastalıkların önemli kısmı yine AB Komisyon Raporlarına göre 30 ila 65 yaş arasında gerekli rehabilitasyonların yapılmamasından kaynaklanıyor. İnsanların emeklilikten sonra yaşayacakları en kaliteli 10 sene olan 65-75 yaş arasını hastalıklar içinde geçirmelerinin sebebi de bu. Eğer 35-65 yaş arasında aşağıda saydığım konularda tedavi ve uygun reçeteler kullanılırsa ömrün uzaması ihtimali de artıyor.

 

- Sağlıklı Beslenme

 

- Egzersiz ve Spor

 

- Stres ve Depresyona karşı önlemler

 

- Sosyal ve Duygusal Dışlanmayı Önleme

 

- Hipertansiyon ve Şeker Hastalıkları İçin Önlemler

 

- Obezite

 

- Uyku Bozuklukları

 

Açıkçası bunlardan hiçbirini yaşamadığını söyleyen bir insana rastlamadım. Ancak ciddiye alıp tedavi olmak isteyenlerin sayısı fazla değil. Bir kısmı farkındalık eksikliği ama büyük bir kısmı tedavi ücretlerinin yüksekliğinden diyebilirim. Açıkçası yaşlıların yüksek teknolojiyle araları genellikle iyi olmadığı için, 36-65 yaş arasındakilerin "giyilebilir teknolojiler" sayesinde fiziki durumlarını kontrol etmeleri belki de en tasarruflu yaklaşım olacak. Bu teknolojiler kol saatinden akıllı cihaz teknolojilerine kadar büyük bir ekosistemi oluşturuyor. Eğer kendinize ait veriyi doğru girerseniz, kalp ritminden uyku bozukluğuna kadar her meseleye öneride bulunabiliyorlar...

 

          ***

 

Bir de emeklilik ücretlerinin durumuna bakalım ama önce çeşitli ülkelerin millî gelirlerine göre oranlara bir göz gezdirmekte fayda var. Euronews tarafından yapılan bir araştırma ilk 5'i ve son 5'i aşağıdaki gibi gösteriyor.

 

- İtalya: %17,2

 

- Yunanistan: %16,6

 

- Avusturya: %15,4

 

- Fransa: %14,4

 

-Finlandiya: %13,8

 

- İrlanda: %4

 

- Türkiye %6

 

- Estonya %6,9

 

- Arnavutluk %6,9

 

- Litvanya %7

 

Tabii bu oranlara bakarak emekli ücretleri için bir yorumda bulunmak imkânsız. Nüfusuna göre emeklilik yaşında olanların oranı bazı ülkelerinde yüksek seviyede, hatta Türkiye gibi seçim vaadi olarak "erken emekliliğe" kavuşanların sayısı fazla olabiliyor. Aynı şekilde İtalya'daki emeklilerin nüfusa oranı Avrupa'nın en yüksek seviyesinde. Yunanistan da sıralamada yukarıda gözüküyor. Türkiye, İngiltere, Belçika ve Finlandiya 65 yaş üstü nüfusta ortalamanın altında kalıyor.

 

Avrupa ülkelerinde genellikle emekli maaşları ortalama 1.200 ila 2000 avro arasında değişiyor ancak her ülkenin kendine göre uyguladığı ek yardımlar var. Ancak Almanya ve Avusturya'da kadınlar erkeklerden daha düşük emekli maaşı alıyorlar. Asya'ya gelirsek İran'da resmî olarak 200 dolar civarında emekli maaşı ödendiğini biliyoruz. Avrupa Bölgesinde en düşük emekli aylığını verenlerden biri Türkiye. En düşük emekli aylığı 303 avro. Elbette meseleye satın alma gücü paritesine göre bakmak gerekiyor. Ayrıca bu ülkelerin nüfusu ve millî gelir büyüklüğü de dikkate alınmalı.

 

Aslında sorun emekli maaşlarından çok, hükûmetlerin giderek ömrü uzayan vatandaşları için "yarın" hazırlamaktan uzak gözükmeleri. Bazı ülkelerde emekli olanlar sırtına çantasını alıp dünyayı keşfetmeye giderken, birçok ülkenin emeklisi ya ölene kadar çalışıyor ya da oldukça zor şartlarda hayatlarına devam ediyorlar. Gelecekte 65 yaşındaki insanların bugünün delikanlıları gibi olacağını gören herkes, emeklilik ile alakalı bambaşka yaklaşımların ortaya çıkacağını öngörebilir.

 

Yine de metropollere hapsedilmiş hayatları daha sağlıklı bir düzene sevk edecek mali gücün ABD dâhil birçok ülkede var olmadığını, çünkü önceliklerin "insan" değil silahlanma ve inşaat üzerine kurulduğunu hatırlatalım. Pek az ülke yaşlılara iyi bakmanın aynı zamanda bir kazanım olduğunu, tecrübeyle dinamizmi sentezleyerek geleceği sağlama almanın önemini kavramış durumda. Yaşlılar âdeta zamanı gelince oturduğu yerden kalkması gereken ve yerini başkasına teslim etmek zorunda olan yararsız kişiler olarak tarif ediliyor. Güçlü olan yaşlılar bunu bildikleri için olabildiğince zalim oluyorlar. Siyasetten futbola kadar onları her yerde görmek mümkün. Zar zor geçinen yaşlılar ise sessizce kaderlerini yaşıyorlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.