Şükür

A -
A +

Hayat insana görmediklerini gösteriyor, duymadıklarını duyuruyor. Şöyle bir düşünüyorum da başına derd ü bela gelmeyen kimse yok. Bize düşen bu dertlerimize ve sıkıntılarımıza çare aramak olmalı. Sürekli veryansın edip suçu başkalarına atmak en kolayı. Mesele taşın altına elini koyabilmekte. Bununla birlikte elimizdekinin kıymetini bilmekte. Elimizin altındakilere şükretmekte. Hani derler ya dinin yarısı sabır, yarısı şükür diye işte buna tam olarak inanmalıyız...

 

Şu hayatta şükredeceğimiz o kadar çok şey var ki. Bizler bunları görmek ve tevekkül etmek yerine. Sıkıntılarımızı hayatın göbeğine koyup onun etrafında dönüyoruz. Bu davranışımızla sadece kendimizi değil çevremizdeki insanları da etkiliyoruz. Çevremizdeki insanlara pozitif enerji yaymak yerine onları dertlerimizle boğuyoruz. Bulunduğu ortamda mutlu ve güler yüzlü duran insana suratımız asık sinirli sinirli hâlimizle sıkıntı veriyoruz. Aslında başkasının derdine hemdert olmak sevaptır. Ama bize derdinizi kimseye anlatmayın, kimseyi rahatsız etmeyin derler. Susarak taşa mı dönelim? Tamam elimizden geldiğince herkese güler yüzlü davranalım ama derdimiz olduğunda da derdimizi içimizde tutmak için kendimizi kasmayalım. Elimizdekine şükredelim Rabbimizden de ümidi kesmeyelim. Bize karamsarlık empoze edenlere de fazla kulak asmayalım. Başımıza gelen her olaya soğukkanlı bakmasını bilelim. “Vardır bunda da bir hayır” diyebilelim. İşte o zaman dünya bizim için yaşanılabilir bir yer olacaktır...

 

Ne diye dünyayı kendimize zehir ediyoruz. Bazen de kendi hayatımızı kendimiz mahvediyoruz. Geleceğimizi olgulara bağlayıp erteliyoruz. Hâlbuki Allah biz kullarının rızıklarını taksim etmiş. Bunu bildiğimiz hâlde dünyevi korkularla bazı şeyleri erteliyoruz.

 

Atalarımız “ağılda oğlak doğsa, ovada otu biter” demiştir. O hâlde daha nereye kadar hayatı erteleyeceğiz?

 

     Abdullah Karakoç

 

 

 

 

ŞİİR

 

 

 

     Elveda İstanbul

 

 

 

Elveda İstanbul sana elveda

 

Sende geçen kırk yılıma elveda

 

Eyyub-el Ensari’nin şehrinden elveda

 

Elveda fetihle müjdelenen şehir elveda.

 

 

 

Bana ağır yüklerini yükledin elveda

 

Yetmez gibi birbirine ekledin elveda

 

Bu sefer gidiyorum Küçükçekmece’m,

 

Mehmet Akif Mahallesi elveda.

 

 

 

Elveda Çamlıca Eyüp Sultan’ım.

 

Zeytinburnu, Fatih, ah Mehmet Han’ım,

 

Elveda Bakırköy Sefaköy Kadıköy,

 

Avcılar, Esenyurt ve Silivri elveda.

 

 

 

Aksaray, Laleli, Beyazıt Sultanahmet,

 

Eminönü İstanbul’un merkezi

 

Üç evladımın doğup büyüdüğü kent,

 

Annemi toprağa verdiğim diyar elveda.

 

Canım İstanbul sana artık elveda.

 

 

 

     Süleyman Usta/Espiye-Giresun

 

 

 

 

 

MERAKLI BİLGİLER

 

 

 

İPEK: İpek böceği tırtılı, kozasını ördükten sonra krizalit hâline gelir. 13-20 günlük bu devre içinde, iki defa daha deri değiştirip kelebeğe dönüşür ve salgıladığı bir madde ile kozanın bir ucunu yumuşatıp delerek dışarı çıkar. Çıkan kelebekler yumurta bırakırlar. İmalatta kullanılan ipek üç çeşittir: 1) Birçok ipek tellerinin birleştirilmesiyle elde edilen ipek ipliği. 2) İpek ipliğinin bükülmesi ve bunların da birleştirilmesiyle elde edilen bükülmüş ipek. 3) Çok hafif şekilde bükülmüş ibrişim. İpek ve ipekçilik eskiden beri doğuda yaygın olarak bilinmektedir. Avrupa’da ise ipek, asırlar boyunca, ağaçta yetişen veya ağaç kabuklarının içinden elde edilen bir madde olarak biliniyordu. Osmanlılarda ipekli dokumacılık 16. asırda en parlak devrini yaşamıştır. Başta Bursa olmak üzere İstanbul, Edirne, Denizli, İzmir ve Konya gibi şehirlerde ipekli dokumacılık gelişmişti. Bugün de yurdumuzda Bursa, ipekçiliğin merkezidir. Dünyada ise en çok koza yetiştirilen memleketler Japonya, Çin ve İtalya’dır.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.