Meydanlar, Büyük Türkiye'yi istemekte!Hikâye
malûmdur; padişah, yolda bir dervişle karşılaşır. Konuşma
üzerine dervişi sınamak ister. "Bil bakalım, senden ayrıldıktan sonra
hangi kapıdan geçeceğim?" Derviş, bir kâğıda bir şeyler yazarak katlayıp
padişaha uzatır. "Lütfen, der, kapıdan geçmeden okumayınız."
Padişah,
hangi kapıdan geçeceğini bilmektedir; bu önceden bellidir, fakat âniden
gelişen bazı hâdiseler üzerine surlarda açılan bir yerden geçer.
Geçtikten sonra da merak edip kâğıda bakar. Derviş, şunu yazmıştır:
"Yenikapuz hayrlı olsun Padişahım!"
Recep Tayyip Erdoğan'ın
milyonları Yenikapı'da toplaması bize bu unutulmaz vak'ayı hatırlattı.
Meydana çağrı nasıl yapılıyordu? "Yeni Türkiye için
Yenikapı'ya!" Bayrağını, flamasını, pankartını alan millet, bu çağrıya
uyarak Yenikapı'ya koştu. Aslında Sn. Başbakan, neredeyse her mitingde
aynı konuşmayı yapmakta. Televizyonda bunları dinleyen o vatandaşlar,
hangi saikle bir de meydanlara koşar?
İşin sırrı işte orada; Yeni Türkiye sözünde...
Bugün
eski, zamana cevap vermeyen, Fransız ihtilali artığı, İngiliz dizaynı,
küçüklük kompleksiyle malûl günlerle yeni Türkiye'nin büyük hedeflere
yürüyüşünün hesaplaşması var. Meydanlarla saflar belli edilmekte.
Bayrağı alıp Başbakan'a koşanlar, aslında O'nu dinlemekten çok "dayan
yiğidim yalnız değilsin!!!" demekteler. Uğur Işılak'ın Dambıra'sı
meydanlarda, sokaklarda bir mehter marşı, bir kahramanlık türküsü
olmuştur. Türkiye'de yerli ittifak, yeni Türkiye arayışıyla eski
Türkiye'nin dayatmacı, tercüme hukuklu, özenti hayatlı gayrı millî
üslûbuna karşı durmaktadır.
Varılan büyüklükte "Türkiye" kelimesi gövdeyi kuşatamamaktadır.
"Yeni Türkiye" deme zarureti bu yüzden doğmuştur.
Bundan böyle resmîleşmesi gereken:
BÜYÜK TÜRKİYE ismidir...
Avrupa,
Devlet-i aliyye zamanında da bize "Türkiye" derdi. "Türkî" demek. İlk
kez Cenevizliler kullanmıştır. 28 Ekim 1923'te Mecliste "kelle alırım!"
tehditleriyle devlet kurulurken değil, rejim nakli yapılırken devlete
"Türkiye" dendi. Teklif sahibi Rıza Nur'dur.
Bu itibarla yeni
dönemde, Türkiye isminin "Büyük Türkiye"ye yükseltilmesini teklif
etmekteyiz... Geçen gün ömrü Almanya'da geçmiş bir ağabeyimizle
telefonla görüşüyorduk. Dedi ki:
-Bu iktidar gelene kadar buradaki Türk vatandaşları olarak başımız önümüzdeydi!!!
Doğru
söylüyor, dünyanın muhtelif yerlerinde bizzat şahidiz. Dün başı önünde
olup, bugün başı yukarıda olan, sadece Türkler değil, bütün dünya
Müslümanlarıdır. Recep Tayyip Erdoğan fiilen "Halife-yi rûy-i zemîn"
boşluğunu doldurmakta. Düvel-i Muazzama'nın tedirginliği bundan.
Önümüzdeki bütün mes'elelere ümmet ve medeniyet ölçeğiyle bakmamız şarttır.
Bizim
medeniyetimiz Vahiy medeniyetidir. Sevgili Peygamberimize
-aleyhisselam- gelen "oku" vahyiyle başlar, San Remo inkıtaıyla
beklemeye girer. İşte o bekleme, 3 Kasım 2002'de harekete geçmiş, özünü
ve aslını aramakta. Medeniyet coğrafyamızın hudutları Endülüs'ten Şarkî
Türkistan'a, Kırım'dan Yemen'edir. Biz yalnızca 77 milyon değil, daha
fazlasıyla 1.750 milyarız. İlk dairede başşehrimiz Ankara, ikinci geniş
dairede 1.750 milyarlık İslâm dünyasının payitahtı İstanbul'dur.
Büyük Türkiye hayırlı olsun Sn. Erdoğan!