Avcı

A -
A +

Herhangi bir devlete dışarıdan teröristler gelip devlet reisine suikast düzenlese; o devletin vatandaşlarından o teröristi alkışlayan çıkabilir mi?
Çıkmaması lâzım değil mi?
Elbette öyle...
Aksini düşünmek, vaki ihanete iştirak etmektir. Ne var ki  bizim tarihimizde böyle yüz kızartıcı bir vak'a mevcuttur:
Ermeni komitacılar, Şarkî Anadolu'da bir Ermeni devleti kurulmasının önündeki en büyük mani olarak Sultan Abdülhamid Han'ı görmektedirler. Her nev'i yolu denemelerine rağmen emellerine kavuşmamışlardır. Bunun üzerine Sultana suikast kararı alırlar. Komitanın arkasında aynı zamanda Siyonistler vardır. Teröristler, Rusya, Devleti aliyye ve Avrupa'dandır. Kadınlı-erkeklidir. Çok iyi hazırlanmışlardır. Viyana'da hususi surettte imal ettirdikleri bir faytonu gümrükte rüşvet yedirilerek parça parça İstanbul'a getirmişlerdir.
Belçikalı terörist Edvard Jorris, Sultanın cuma namazından çıkışıyla faytona binişini birkaç cuma takip etmiştir. Süre 1 dakika 42 saniyedir. 21 Temmuz 1905 günü planı tatbik mevkiine koymaya karar verirler. Suikast faytonuna tiyatrocu Kel Hasan'dan atlar satın alarak o gün Sultanın faytonuna yaklaşabildikleri kadar yaklaşıp beklerler. Padişah öldürülünce eş zamanlı olarak Galata Köprüsü, Tünel, ecnebî bankalar ve bazı resmî binalar berhava edilecektir.
Faytona 80 kg patlayıcı madde ve 20 kg demir parçaları yerleştirilmiştir. Hakan-Halife, Yıldız Camiî Hünkar Mahfili çıkışında görülünce teröristler, 1 dakika 42 saniye sonra infilak etmek üzere düzeneği çalıştırırlar. Tam bu sırada  Şeyhül İslam Cemaleddin Efendi'nin bir maruzatı olur. Padişahla konuşma 45 saniye sürer. Korkunç patlama bu esnada olur. Bir kısım yakın korumaları bile dehşete düşüp kaçışırken Padişah dimdik yerindedir. 26 kişi ölür, 58 kişi yaralanır. 20 at telef olur. 17 fayton parçalanır. Edvard Jorris yakalansa da çoğu suikastçı yabancı pasaportlu olduğu için dışarıya kaçarlar. İntihar eden de olur.
Tafsilatlı hadisenin hülasası böyledir...
Tabiî suikast gündeme oturur. Dahilde ve hariçte fikirlerini yazanlar olur. Biri var ki onun yazdığını ise kimse yazmaz. O biri Tevfik Fikret'tir. "Bir Lahza-i Taahhur-Bir Anlık Duraklama" ismiyle uzun bir şiir kaleme alır. Şairden ziyade şerir olan bu adam, hiç hayâ duymadan, yüzü kızarmadan şöyle der:
Ey şanlı avcı damını bîhude kurmadın
Attın fakat yazık ki yazıklar ki vurmadın
(Ey şanlı avcı, sen tuzağını beyhude yere kurmadın/Attın; fakat yazıklar olsun ki avını vuramadın!)
Erken Cumhuriyet döneminde Osmanlı, bazılarınca topyekûn inkâr edilirken üç isim baş tacı yapılır. Biri Tanzimat Fermanı'nı çıkartan sadrazam mason "koca" lakaplı Mustafa Paşa, biri Sultan Abdülaziz katliamının baş faili Macar Yahudisi asıllı sadrazam Midhat Paşa, diğeri de Ziya Gökalp'le birlikte Mustafa Kemal ve devrin yetişkinlerine fikirleriyle tesir eden işbu Tevfik Fikret nam terörist alkışçısıdır. Şiiri beş para etmediği halde diğer isimler gibi O da ders kitaplarında alabildiğine övülmüş, Tevfik Fikret'in de adı mekteplere verilmiş, adına müze kurulmuştur.
Bu tarihî dramatik vak'ayı niçin naklettik?
Sn. Recep Tayyip Erdoğan, 28 Ağustos 2014 günü and içme merasimine başlamadan az önce CHP grup başkan vekili Engin Altay, TBMM başkanı Cemil Çiçek'e bir kitapçık fırlattı. Bu kitapçık fırlatma vak'ası yeni değildir. Daha evvel de devrin cumhurbaşkanı A. N. Sezer, Başbakan Bülent Ecevit'in kafasına anayasa kitapçığı fırlatmış, memleket 2001'de ağır bir krize girmişti. Şayet; söz konusu kimse, daha sonra "üzüldüm, bir ân için kendime hakim olamadım, özür dilerim" deseydi mesele kalmazdı. Tam tersine "kitapçık atarak demokratik protesto hakkımı kullandım!" dedi.
Şaşmayınız...
Fikret fikriyatıyla beslenmiş zihniyet böyle konuşturur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.