Bugün yeni bir gündür

A -
A +

Türkiye dün yapılan AK Parti kongresi ile yeni bir döneme girdi.

Siyasetin değişen düzenine siyaset aktörleri de -güç de olsa- alışacak.
Değişimi yaşamak zor iş, değişime liderlik yapmak ise daha da zordur.
İlk otomobil imal edilip sokağa çıktığında başına toplanan meraklılar sormuş.
“Atlar nereye bağlanacak?”
Şimdi herkes yeniden kendine nerede duracağını soruyor.
AK Parti siyaset tarzını değiştirmeye devam ederken içeriden dışarıdan çoğu siyasetçi, fikir adamı ve seçmen tabanı olup bitenleri anlamaya çalışıyor. Yeni Başbakan ve AK Parti Genel Başkanının sınırlarını tanımlamak üzerinden yürütülen münakaşalar Türkiye’nin geleceği üzerine istikamet vermeye alışmış çoğu yazar-çizerin de çözüm üretme, gelişmeleri yorumlama kapasitesini ortaya koydu.
Bazılarınca yeni Başbakan’ın tarzının eski siyaset yapısı ve alışkanları ile örtüşmesi lazım.
Siyaset tarzını değiştirmek yerine hâlâ siyasetçiyi eskiye sabitlemekte inat ediyorlar.
Böyle olmazsa memleketin idaresini mümkün görmüyorlar. Çünkü kendi kimliğinde ve doğrusunda ısrarcı bir Başbakan tarzı üst makamla ayrışmaya yol açar ve memleket işleri çıkmaza girer diyorlar. Zihinlerde eskinin devamında ısrar eden bu direnç, kaynağında bürokrasinin mevcuttan beslenme kaynağını kaybetme korkusu var. Bunların başında siyasi aktörlerin bulunması da normaldir.
Büyük Türkiye’nin önündeki en büyük engel hareket etmek istedikçe başını vurduğu, içinde hapsolduğu akvaryum olduğunu, dar geldiğini, siyaset yapma alanını genişletmek olduğunu herkes söylüyordu. Ama akvaryumu değiştirmeye kimsenin bugüne gelinceye kadar ne niyeti ne cesareti yetmedi.
Çarpık siyaset geleneği içinde birbirinin kes-yapıştır kopyası siyaset partilerin birini gönderip birini getirmek yoksullukla mücadele eden seçmen için tek umut kapısıydı. Tabii bir taraftan da siyaseti geçim kapısı yapanlar için.
Kalkınmış hiçbir ülkede siyasetçinin ve siyasi partilerin ortalama ömrü bizdeki kadar kısa değildir. Tabii bizimki kadar da kalabalık siyaset ligi bulunmaz.
Geri kalmışlığı, fukaralığı, sosyal travmaları siyasi partilerin yetersizliğinde görenler Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a kadar merhum Turgut Özal hariç siyaset alanının darlığında aramadı.
Ülkenin tıkanan önünü açmak için diğer bilindik yolda demokrasi dışı müdahalelere sığınmaktı. Yani demokrasiyi kurtarmak için, demokrasiyi katletmek.
Geldiğimiz yerde, Başkanlık sistemine ihtiyaç duyma ve kavrama yeteneğinde, çarşı pazarın seviyesi entel takımdan daha yukarıda ve anlaşılır geliyor.
Seçmen tabanı en yukarıdaki makamın siyasi kanatlar üzerinde bir hakemlik görevi üstlenmesinden çok daha fazla sorumluluk almasını geçmişte hep beklemişti.
Meclis çalışamaz duruma geldiğinde, siyasi ve ekonomik dengeler bozulup iç barışı tehdit ettiğinde toplum her zaman en üst makamın olaya müdahil olmasını, belirlenen değil belirleyen ve çözüm üreten olması beklentisi içinde olmuştur.
Oysa yaşanan geçmiş pratikler yol göstermekten ziyade gösterilen yolda yürüyen, istikamet gösteren değil gösterilen istikamete uyan uygulamalar gördü.
Bunun ertesi gün piyasalara dip yaptıran anayasa kitapçığını Başbakana fırlatan istisnalarını da yaşadık. Doğal olarak herkesin aynı şeyi düşünmesi gerekmez ama ayrı düşünen herkesin de birbirinin gırtlağına sarılması da gerekmez.
Dün yapılan ve içerideki ve dışarıdaki muhaliflere parmak ısırtan AK Parti olağanüstü kongresi ile sadece genel başkanlık ve başbakanlık el değiştirmiyor.
Siyasetteki yeni yapılanma Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın geçmişteki emek ve mesaisinin karşılığını vermek gibi bir vefa karşılığı olarak algılanmamalı. Türkiye’de büyümenin karşılığı olarak siyaset binası da değişim yaşamak zorunda.
1980 sonrası değiştirilen Cumhuriyet Senatosunu bugün hatırlayan var mı?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.