“Mayflower” Türkiye’ye uğradı mı?

A -
A +
İngiltere’nin büyük devletler liginde gerilediği söylemleri aldatmasın, bugün Orta Doğu’daki kan bataklığı, 15 Temmuz’da yaşananların arkasından hep İngiltere çıkar.
İngiltere’nin “aristokrat” karakterli derin devleti yüzyıllara dayalı bir yönetme tecrübesi ve pratiğine dayanır. Dünyayı yönetmek için akıl ve bilgi gerektiğini anlamışlar bu yüzden strateji oluşturmak için bilgiye dayalı entelektüel faaliyetlere önem vermişler. Sıkışıp kaldıkları ada devletinden deniz aşırı ülkelerin zenginliklerine, iş gücüne, pazarlarına, petrol rezervlerine el koyabilmiş ve kolonyalist sömürgeciliğini ya bizzat kendisi sömürgelerden topladığı askerlerle gidip işgal etmiş veya mahallinde yerel kuluçkalara yatırdığı, büyütüp beslediği “sömürge aydınları” hain işbirlikçileri vasıtasıyla günü geldiğinde idareyi ele geçirip ortak olarak sömürmüştür. 
Bunu anlamak için 1620 yılında İngiltere’nin Southampton limanından Amerika’ya göçmen taşıyan “Mayflower” isimli geminin hikâyesine bakmak lazım.
Bu uzun vadeli projeleri hazmetmek için İngiliz Ajanı Hempher’in “babalar çocukları için çalışır” sözüne dikkat etmeli. 
Kolonileşme döneminde 102 seçkin yolcusuyla yola çıkan bu gemi İngiltere’nin geleceği için yaptığı en büyük yatırımdı. Geçen zaman içinde Bush ailesi dâhil gemideki yolcuların atalarından tam 17 ABD başkanı çıkmıştır. Bu gemidekilerden oluşan ağ Amerika’nın siyaset, ticaret, kültür ve sosyal hayatına hâkim olmuştur.
Büyük emperyal planlar yapan İngiltere’nin geleceğine yatırım olarak bizde de üç asırdır başımıza çorap ören kuluçkaya yatırıp günü geldiğinde ortalığa saldığı çocukları var mıdır?
Karışıklık çıkararak kundakladıkları ülkelerde kullandıkları metoda bakarak bu soru cevabını kolaylıkla bulabilir. Kendini demokrasinin beşiği, özgürlük savunucusu ve iş birliğinin merkezi sayan İngiliz dış siyasetinin temeli devletlerin kendini yönetme yeteneklerini ortadan kaldırmaktır.
Önceki gün Axel Springer yayın grubuna bağlı Alman Bild gazetesi manşet haberinde “Diktatör Erdoğan, sırada daha ne var?” skandal ifadelerini kullandı. Bu saldırı daha önce İngiliz Guardian’a verdiği özel röportajda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Erdoğan, seçilmiş diktatör gibi davranıyor” söylemiyle ne kadar benzerlik gösteriyor? Benzer söylemlerin bazı ulusal medya yazarlarınca batılı meslektaşlarıyla birlikte tekrarlanması ne ifade ediyor?
Bu kuluçka yerlileriyle yabancı ortakları hangi merkeze bağlı?
Ekvador, Uruguay ve Meksika gibi Latin Amerika ülkelerinde görev yapan ve 1968’e kadar 11 yıl CIA’de görev yapan Philip Agee, istifa ettikten sonra CIA eylemlerini eleştiren “Teşkilatın içinde, CIA günlüğü” adlı itiraf ve eleştiri içeren bir anı kitabı yazdı. CIA’nin medya, polis ve orduya sızdığını açıklayan Philip Agee diyor ki; “Ben CIA’de hevesle işe başladım, Ekvador’da geniş propaganda yürütüyorduk. Ekvador’un önde gelen gazetecilerinden E. Solkado bizim için çalışıyordu. CIA’nin sipariş üzerine hazırladığı makaleleri kendi imzasıyla yayınlıyordu. Maksat ülkede korku ve karışıklık çıkarmaktı. Kısa sürede ülke kan gölüne döndü ve tabiî ki 'Diktatör' devrildi. Çünkü (bizimle iyi geçinmeyen ve yalakalık yapmayan) o ekonomiyi millîleştirmek sevdasına düşmüş, Ekvador’un servetini ABD’nin çok uluslu şirketlerinin denetiminden çıkarmak istemişti. O saldırılar sonucu kısa sürede bir 'Diktatör'e çevrildi ve bedelini ağır ödedi.”  
Yerel kaynakları çok uluslu şirketlere peşkeş çekmekten başka özeliği olmayan “Kuluçka çocukları” yüz yıllık tecrübelerinin aksine 15 Temmuz darbe girişiminde başarısız kaldılar.
Şimdi akla geliyor ki bu “Mayflower” gemisi kuluçkaları bizim memlekete ne zaman bıraktı?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.