​Batı virüsü

A -
A +

16 Nisan Referandumu ile önü açılan hükûmet etme sistemindeki değişiklik sürekli darbe ve muhtıralarla sakatlanan demokrasiyi gecikmiş olsa da başımıza musallat edilen "Batı virüsü"nden kurtarma hamlesidir.

“Batı virüsü bir kez bir başka topluma yerleştiği an, onu oradan söküp atmak zordur. Bu virüs orada yaşamaya devam edecek olsa da, öldürücü değildir; hasta, yaşamaya devam eder, ama (iflah olmaz) virüsün zararından korunamaz. Politik liderler tarih yapabilirler, ama tarihten kaçamazlar. (Yerli kültürün reddi ile) kararsız ülkeler ortaya çıkarırlar, Batılı toplumlar inşa edemezler. Kalıcı olan ve tabiat hâline gelen kültürel bir şizofreni ile ülkelerini malul ederler. Batılılaşma konusunda Türkiye bugün itibarıyla (tıpkı Rusya gibi kültürel referansları bakımından) ikiye bölünmüş durumda. Çünkü Türkiye artık devrimler öncesinde olmadığı ve olamayacağı gibi, Batılı da değil. Zira Türkiye, dayatmalar sonucunda, ne Orta Doğulu ne de Batılı olmayan, iki arada bir derede, kafası karışık ve bütün bunlardan ötürü tanımsız ve kimliksiz bir ülke hâline gelmiş durumda...”
Bu satırlar Samuel Huntington’ın 1996 yılında "Medeniyetlerin Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Yapılması" adlı kitabı yayınlandığında Türkiye’deki bazı çevrelerden büyük tepki aldı. Çünkü bir Batılı tarafından bunların söylenmesini -kendilerini aşağılanmış olmakla birlikte- toplumun içinde bulundukları trajik durumu ve kaosu fark etmelerine sebep olacak bir uyarı olarak hissettiler.
Bu yerli vesayetçiler için kabul edilebilir değildir. Nitekim altta kalmayıp, yazar Türkiye’ye davet edilerek demokrasi ve kalkınma hakkında konuştu. Konuşmasında toplumların siyaset ve ekonomik kalkınma modellerinin büyük oranda toplumun ahlak telakkisi, örfler, âdetler din ve tarihî kabulleri yani kültürü tarafından şekillendiğini vurguladı.
Hatta salonu buz kesen şu cümleyi de söylemişti: “Batı’da Türkiye’yi Batı toplumunun bir üyesi kabul etmeye yanaşmayan güçlü direniş karşısında modernleşme uğruna girişilen Batılılaşma çabalarının tekrar gözden geçirme zamanı geldiği düşünülebilir. Türkiye, kendi kültürel geleneklerini canlandırarak bunu yapabilir...”
Toplantıda bulunan ve bulunmayan bir kesim bunu kabul etmekle birlikte sosyolojik ve kültürel aidiyetin siyaseti böylesine güçlü yönetmesinden büyük rahatsızlık duydu. Bu endişeleri 16 Nisan referandum sonuçları ile doğrulandı ki, toplumun bir sel gibi dünyayı "tek tip"leştiren sığ ve çözücü post modern kültürü yaygınlaştıran “Batı virüsü”ne karşı gösterdiği güçlü bir direnç siyasete makas değiştiriyor. Bu değişim, Batı’nın Türkiye’yi uzaktan kontrol etme yeteneğini engelliyor.
Bu aidiyet alanlarının çatışması referandumda neyin oylandığının konusudur. Türkiye, 1950 yılından beri üzerindeki bu Batı vesayetini kırmanın mücadelesini veriyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “yerleşik düzen karşısında değişimi savunmak her zaman zor olmuştur” sözü toplumsal hafızanın Türkiye’nin içinde debelendiği kapanı kırmanın zorluğunu ortaya koymaktadır.
Vesayetçi kâhyalarının referandum sonuçlarına karşı önce sandık tartışmaları ile meşruiyet tartışması açarken bir yandan da sonuçların toplumsal kabul için yeterli sayıya ulaşmadığını savunmaları anlaşılır bir şeydir. Ne de olsa iktidar üzerindeki vesayeti kaybetmenin öfkesi içindeler.  
Referandum sonuçlarının siyaset merkezlerine verdikleri mesajlara gelince, tamir bakım listesi yayınlayanlar endişe etmesin. Takvim, 2019 Mart yerel seçimleri ve 3 Kasım 2019 Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı şeklinde ifade ediliyor. Bu süre, patlayan lastiklerin değişimi için yeterlidir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.