"Uçurum ülkeleri"nin kıyamı...

A -
A +
BRICS zirvesindeki konuşmasında Devlet Başkanı Erdoğan’ın “mevcut küresel sistemin küçük bir azınlık dışında kimseyi tatmin etmediği ve devam etmesinin de mümkün olmadığı” sözleri bana ABD'li yazar Jack London’ın “Demir Ökçe” romanındaki kahramanın “Yeni bir dünya düzenine” duyulan ihtiyacı ifade için yaptığı konuşmayı hatırlattı.
Jack London; 1908'de yayınlanan romanı Demir Ökçe “The İron Heel"de Birleşik Devletler'deki oligarşik tiranlığın kronik yükselişini ve sonunda dünyayı nasıl vahşete sürükleyeceğini anlatır. Jack London kendi tanımıyla ülke içindeki “Uçurum İnsanları”na tröstleşmiş ezici yapıya karşı birlikte mücadele çağrısı yapıyor.
“Yeni bir dünya düzenine” duyulan ihtiyacı ifade için roman kahramanı “Demir Ökçe” dediği oligarşik tiranlığın temsilcilerine karşı yapacağı konuşmada kürsüye giderken arkadaşına “şimdi söyleyeceklerim için başta göbeğini kaşıyarak sırıtanlar tiranlıklarını tehdit altında görünce nasıl saldıracaklar göreceksin” der. Bu hayalî roman ABD iç yapılanması, büyük ekonomik kriz öncesinin ve gelecekteki gelişmelerin hikâyesidir. Romanın yayınlanmasından kısa bir süre sonra hayaller “Büyük Ekonomik Buhran" ile gerçekleşip ABD’nin kâbusu olur.
Vedat Bilgin önceki günkü yazısında “İbn-i Haldun yine haklı çıkıyor. Batı üstünlüğüne dayanan çağın çöküşünün bir tarihsel değişim dalgasının yükselişinin sonucu olduğu unutulmamalıdır” demişti.
Geçmişte yaşanan bu çöküş hikâyesi muhtemelen yakın gelecekte yaşanacakların özetidir.
Birinci Dünya Savaşı bittiğinde Amerika’nın herkesten alacağı vardı ve Avrupa’dan alacaklı olduğu savaş tazminatlarını altın olarak istiyordu. Kapitalizm çok popüler bir hâle gelmişti. Hisse senetleri sürekli artıyor, ekonomi müthiş bir ivme ile büyüyordu. İşçi ücretlerinde ciddi artışlar oldu ve işçi sınıfı artık paralıydı; tatile çıkıyor, gayrimenkul alıyordu. Özellikle Florida gibi güneydeki bölgelerin geleceğin turizm cenneti olacağına inanılıyordu ve büyük bir hızla gayrimenkul alımı başladı. Bu talep gayrimenkul fiyatlarının ciddi oranda şişirilmesine imkân sağladı. Bölgedeki tarlalar bile servet değerinde fiyatlara satılıyordu. Şirketler büyüdükçe büyüyor, sermaye şiştikçe bankalar çoğalıyordu.
Ancak işler umulduğu gibi olmadı bir şeyler ters gitmeye başladı. İnsanlar servet ödeyerek satın aldıkları evleri daha sonraları değerinin çok altında fiyata bile satamadılar. Önce borçlar ödenemez oldu ardından kitleler hâlinde işten çıkarmalar, şirket iflasları ve ardından 24 Ekim 1929 günü New York borsası  %12,8 düştü o günün fiyatlarıyla 4,2 milyar dolar yok oldu. Binlerce banka ve şirket battı. Ekonomik kriz dönemi Avrupa için fırsata dönüşürken bu fırsatı tepen borçlular cephesini geniş tutan Hitler liderliğindeki Almanya oldu. Ancak sonuçta nereden bakılsa dünya büyük değişim yaşadı...
Bugüne baktığımızda hukuk ve sınır tanımayan "kasabanın şerifi" Trump yönetimindeki ABD’nin sömürge alanı kendi sınırlarını aşmış okyanus ötesine uzanmıştır. ABD olmayan alacağını istemiyor artık haraç istiyor ve açıkça bütçe açıklarını bunlarla kapatacağını ilan ediyor. Ülkeleri kendi içinden vuruyor. Sömürü dayanılmaz biçimde kemiğe dayanınca “uçurum ülkeleri”ndeki yangın Türkiye’nin dünya sisteminin değişimine dönük yaptığı “Dünya beşten büyüktür” çıkışı tiranların saldırgan reflekslerini gün yüzüne çıkması ile köpürdü. Türkiye’nin Batı sistemi içinde, fakat sistemden ‘bağımsız’ böylesine hareket etmesi ve uçurum ülkelerine yol açması ABD ve AB ülkelerinde tehdit olarak algılandı.
ABD’nin 1929 çöküşü herhangi bir müdahalenin, bir oyun planının neticesi değildi. Sadece ülkenin “mahrumları” mal ve finansal varlığını gasbeden 200 şirketi taşıyamaz ve tahammül edemez hâle gelmişti. Aynı ağır baskı ve yük bugün dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip bir coğrafyası için geçerlidir. Dünyanın “Beşin” dışında kalan büyük parçası “artık sizi taşımak istemiyoruz” diyor. Kavga bu…
ABD’nin derdi stratejik manevra kabiliyetinin Türkiye tarafından sıkıntıya sokulması, “Türkiye’nin ortaya koyduğu özellikle bölgesel ve uluslararası oyunbozan siyasetin ABD’yi düşürdüğü durum.” Yoksa Papaz Brunson kimin umurunda. Papazı kovarak, hatta Papaz takası yaparak bile bu sorun çözülmez.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.