Halep Halepçe olmadan...

A -
A +

Yabancı bir şehre gidince şöyle dönüp bir bakasınız gelir: "Acaba yaşayabilir miyim burada?"

İstanbul'a alışmış biri için "he" demek kolay değildir, nitekim çoğunu eler atarsınız bir çırpıda. Ama vurulduğunuz şehirler de olur, başta Mükerrem Mekke, Medine-i münevvere. Sonra Kudüs, Şam-ı şerif,  Üsküp, Kahire, Herat, Buhara...
Ve Halep tabii...

Sükûn günlerinde elimizi kolumuzu sallayarak giderdik, evimizdeydik âdeta.
Abdestimizi Osmanlı şadırvanlarında alır, omuz omuza saf tutardık ecdat kokan kubbeler altında.
Halep sadece geniş caddeleri, yüksek binaları, renkli çarşıları olan bir kent değildi, güçlü bir medeniyet yatıyordu bağrında.
Bina yine yapılır, cadde yine açılır ama o tarihî camiler, türbeler, çeşmeler, sebiller, hanlar hamamlar yıkılırsa?
Haydi Putin İslam düşmanı diyelim medeniyetimizi imha için elinden geleni ardına koymuyor. Peki ya İran'a ne demeli? Hem Hizbullah'ı, ve Afgan Şiilerini niye ateşe itiyor.
Filistin deyince mangalda kül bırakmayan Tahran, Telaviv'in Gazze'de, yaptıklarını yapıyor.
MESCİD-İ ZEKERİYYA
Bir Müslüman, içinde Zekeriyya aleyhisselam'ın makamı bulunan camiyi nasıl bombalar? Bilmem mahşerde nasıl bir bahaneye sığınacaklar acaba?
Mâlum Zekeriyya aleyhisselamın hanımı Elisa, Meryem validemizin teyzesi olur. Hazret-i Meryem çocuk yaşta annesiz kalınca, kol kanat gerer ona. Zekeriyya aleyhisselam, nurlu çocuğu Beyt-ül Makdis'e yerleştirir, âdeta babalık yapar. Oğulları Hazret-i Danyal da İsa aleyhisselamı anlatacaktır insanlara.
Yani Mescid-i Zekeriyya Hıristiyanlar açısından da önemli bir mekân ama aldırmıyorlar, demek kinleri dinlerinden önde gidiyor.
HALEB-İ KEBÎR
Azıcık mürekkep yalayanlar Halep dendi mi Haleb-i Kebîr ve Mülteka'yı hatırlar. Zira İbrahim bin Muhammed Halebinin eserleri ders kitabı olarak okutulur Osmanlıda.  "Muhtar" şarihlerinden İbni Emir Hâc Halebi ona keza...
Büyük veli Şehâbeddin es-Sühreverdî, Şair Nesimi, Tarihçi Naima...
Mevlana hazretleri de Halep medreselerinde diz büküyor yıllarca...
Halep'te sünniler eskiden beri ekseriyettedir. 16. yy'da Şâfiilerin 21, Hanefîlerin 23 medreseleri vardır. Vakıfları güçlüdür, hocalara da talebelere de ücret veriliyor.
Bilhassa Zengîler devrinde Halep uçuyor, bîmâristanlarda yetişen bilginler, tabipler uzak diyarlarda bile tanınıyor.  
KALENİN BEDENLERİ...
Halep kalesi, Antep'tekinin üç boy büyüğü, dilerseniz battal bedeni diyelim ona. Mescidi, hamamı, dehlizleri hâlâ dipdiri. Eh dile kolay 11 bin nefer barındırıyormuş zamanında.
Kaleyi ilk defa kim yaptırmış bilmiyoruz ama bu hâlini Hamadani emiri Seyf Ed-Devle'ye borçlu. Selahaddin-i Eyyubi'nin oğlu Malik el Zahir ise 20 m derinliğinde bir hendek kazdırıyor etrafına.
Yani tırmanmak kabil değil, zaten cenkle cidalle alınamıyor asla. Ya teslim oluyor ya da hileyle hurdayla...
Halep'i elinde tutan hakim oluyor civara.
RENGAHENK
Halep'in kapalı çarşılarını uç uca eklerseniz on kilometreyi aşıyor, gez gez bitmiyor. Çın çın çekiç vuran bakırcılar, çiniciler, tesbihçiler, bezzazlar, aktarlar... Sokak aralarında yağ cızırtıları, kebap dumanları, kurabiye kokuları, semaverler davlumbazlar. Hurma şekeri, demirhindi şerbeti, kavrulmuş çerez, baharat, baklava... Artık iştah kamçılayan ne varsa.
Sabunculukta da iddialılar. Zeytinyağı, bıttım, defne... Kalıpları kantarla tartıp, çuvalla satıyorlar.
Damak tatları, el sanatları, kıyafet anlayışları aynı bizim gibi, üstelik dilimizi konuşuyor, liramızı kabul ediyorlar.
Halepliler mahir ve çalışkan insanlar, memleketin sanayii ve ticareti onlardan soruluyor.  Ayakkabı sektörü Türkmenlerin elinde, imalathanelerden Türk radyolarının sesleri geliyor. Suriye bereketli bir ülke, küçük iş yapanlar da kazanıyor. Bir bakmışsın evin araban olmuş, paralar çekmeceye sığmıyor.
BİTSE DE GİTSEK
Kavşani denilen sarı bir taşları var, hem kolay işleniyor, hem zamana direniyor.  Binalar silme kavşani, kaleden bakınca şehir kehribar gibi görünüyor.
Çok değil 4 sene evvel Halep'te daire fiyatları 700-800 bin doları bulmuştu, zenginler garaj kapılarını altınla kaplatıyorlardı hatta.
Hayat gece başlıyordu, ailesini alan koşuyordu mataamlara (lokantalara)... Bizim evlerimizde ayda yılda bir ocak yanar dendiğinde şaşırmıştım, meğer tembellikten değil ucuzluktanmış, en değme kebaplar üç kuruş olunca...
Hanımlar da çocuğu ile ilgileniyor, kitap okuyorlar, kendilerine bakmak varken niye soğan doğrasınlar di mi ama?
Lokantalar belediye parkı gibi, çocuklar için oyun alanları, romantikler için kamelyalar havuzlar... Humus gidiyor, felafel geliyor, dolması, köftesi, tatlısı, hudarat (yeşillik-salata). Hepsi de bol kepçe, doyasıya... Hesap diyorsun çay kahve parasına.    
BEDAVADAN UCUZA
O zamanlar Suriye turları 100 dolardı, iki kahvaltı iki akşam yemeği ve lüks otel dahildi fiyata.
Bilhassa Antepliler yol etmişlerdi, Şam'dan tatlı, Hama'dan peynir, Halep'ten sabun, Humustan ekmek, İdlib'ten şeker alıp masrafı çıkarıyor, kâra geçiyorlardı hatta.
Otobüsçüler mazot peşindeydi, depoyu doldurdular mı değiyordu fazlasıyla.
Çatışmalar bitse de yine gitsek, kucaklaşsak dostlarla. 
İşte geldim gidiyorum
Şen olasın Halep şehri
Çok ekmeğin, tuzun yedim
Helâl eyle Halep şehri

Bu Rusların ilk katliamı değil, Özi'de, Sinop'ta, Ahıska'da, Kırım'da, Kafkasya'da, Türkistan'da da çok can yaktılar zamanında.

DOĞUŞTAN TÜCCAR
Halepliler Mısır'a, Anadolu'ya, Irak'a, İran'a, Hicaz'a, Yemen'e, Umman'a, Hindistan, Çin'e kervan çıkarıyor, ipek ticaretine yön veriyorlar.
Osmanlılar Halep'in üzerine titriyor, Hüsrev (1544) ve Behram Paşa'nın (1583) valilik yıllarında Mimar Sinan şehri çil çil kubbelerle donatıyor. İpşir (1653) ve Kara Mustafa Paşalar (1681) kurdukları vakıflarla fukaranın elinden tutuyor.


Halep oradaysa...

Adam sallıyormuş: Bi atladım kırk arşından fazla. 
Hoca demiş: Haydi gel yine atla!
- O Halep'teydi ama.
- Halep oradaysa, arşın burada.  
Tarih deyince aklına Çelik Bilek'ten ve Nevada Rançerlerinden ötesi gelmeyen Amerikalı Halep'i nasıl anlasın. 5 bin yıl bu, dile kolay, Akkad tabletlerinde adı geçen kaç kent var şu dünyada?
Halep, Hititleri, Asurları, Sasanileri görüyor. Grekler mimari getiriyor, Romalılar akropol yapıyor, Bizans manastır diziyor.
Halepliler, Ebû Ubeyde bin Cerrâh (radıyallahu anh) komutasındaki İslam ordusuna karşı gelmiyor. Öncü birliğinden İyâz bin Ganm'e inanıyor, anahtarı sunuyorlar. Mücahidler Antakya Kapısı'ndan giriyor ve kalkanlarını yere koyup namaza duruyor.  İşte tam orada Mescidü'l-etrâs (Kalkanlar Mescidi) bulunuyor.
Halepliler yine evlerinde barklarında kalıyor, sanat ve ticaretlerine devam ediyorlar. Yaşadıkları huzur inançlarına da yansıyor, aramıza katılıyorlar.
Halep Hazret-i Muâviye devrinde Cündikınnesrîn'e bağlanıyor. Abbasiler, Tolunoğulları, Karmatîler, İhşîdîler derken Hamdânî Emîri Seyfüddevle başşehir yapıyor. Gelgelelim Nikephoros Phokas kâbus gibi çöküyor, kırıyor, döküyor, halkı kılıçtan geçiriyor. Hamdânîler travmayı zor atlatıyor, bir süre Mısır Fatımi baskısında kalsalar da Mahmûd el-Mirdâsî, Abbâsî Halifesi Kaim-Biemrillâh ve Sultan Alparslan adına hutbe okutuyor.
KULAĞIMIZA AŞİNA
Süleyman Şah, Melik Şah, Tutuş, Şerefüddevle Müslim, Kasîmüddevle Aksungur, Bedrüddevle Süleyman, Emîr Atsız, Sultan Muhammed Tapar, Artukoğlu, İlgazi, Arslantaşoğlu, Atabeg Lü'lü, Timurtaş, Aksungur el-Porsuki, İmâdüddin Zengî, Nûreddin Zengî, Melikü's-Sâlih, İzzeddin Mes'ûd, Selâhaddîn-i Eyyûbî, Melik Gazi...
Bunlar Halep'ten geçen idareciler. Farkında mısınız kulağımız ne kadar aşina!
Halep âdeta açık hava müzesi gibi, sokaklar Eyyûbî ve Memlüki devrinde neyse öyle hâlâ. Tabii varil bombalarından nasibini almadılarsa...
ELDE VAR HÜZÜN
Osmanlı çekilince kaos başlar. Fransız işgali, BAAS rejimi, Bekaa vadisi, Golan, Kunaytra, Hama!
Ve Esed, Putin, Ruhani üçlüsü musallat olur Müslüman halka. 
Bir insan bebek cesedine nasıl omuz silkip geçebilir?
Eğer hesap gününe 
inanıyorsa.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.