Biri Rum biri Slav olsun!

A -
A +

Üsküp hükümeti yeniden tarih yazmaya kalktı. Ama ne Yunanistan Makedonyalı İskender’i veriyor, ne de Bulgarlar Çar Samuel’e yaklaştırıyorlar.

Biliyor musunuz, Üsküp’ün fethi esnasında yedi küp altın bulunuyor, Gazi Evranos Bey bunları kenara koyduruyor, şehrin imarına harcıyor. Para azaldıkça “üst küpten alın” diyor. “Üst küp, üst küp” derken adı “Üsküp” kalıyor.
Doğrusunu Allah-ü teâlâ bilir ama Evliya Çelebi böyle anlatıyor.
Üsküp Vardar Nehrinin yanı başında gül-ü gülistan, bağ-u bostan, çemenzâr bir mıntıkada uzanıyor. Yıldırım Bayezid şehrin havasını suyunu seviyor. Edirne’de olmadığı zamanlar burada ikamet ediyor.
Evliya Çelebi’nin yaşadığı günlerde Üsküp 10.060 hane. Ki nüfusuyla da fark atıyor… Mahmud Paşa, Emir Paşa, Koca Serdar ve Sıçanzâde Sarayları meşhur ama evleri de sarayı aratmıyor. 70 mahallesinde, 70 mektep, 70 tekke ve bir o kadar imaret bulunuyor. 110 çeşme, 200 sebil ve bin kuyunun yanı sıra kemerlerle ırmaklar akıtılıyor. Vardar yüzlerce değirmeni döndürüp çifte hamamlarda dinlenirken, kumrular şadırvanlara alkış tutuyor.
Üsküp’te irili-ufaklı 120 cami bulunuyor, 45 tanesinde Cuma kılınıyor. Çarşısı’nda bezzazlar, kazzazlar, saraçlar, sarraflar, haffaflar, hattatlar, hallaçlar icra-i sanat eyliyor. Dükkânlar çiçek içinde, tezgâhlar sümbül, menekşe, gül, nesrin, reyhan ile ıtırlandırılıyor. Evliya Çelebi şehre vuruluyor, halkın nezaketini, nezafetini anlata anlata bitiremiyor.
PİCCO YIKIYOR, ECDAT YAPIYOR
Viyana’yı alsak ne değişirdi bilemiyorum ama kuşatma tutmayınca Avrupa üstümüze geliyor. Üsküp’ü bir süreliğine ele geçiren Avusturyalı General Piccolomini yakıyor, yıkıyor intikam alıyor aklı sıra. Çarşı iki gün boyunca alevlere teslim oluyor. En büyük zararı da Yahudi Mahallesi görüyor.
Osmanlı ordusu yetişip, düşmanı çıkarıyor ama o güzelim köşkler, kasırlar, çeşmeler, türbeler, hanlar, hamamlar viran oluyor. Babıali Rumeli’ye hususi bir teveccüh gösteriyor birçok Avrupa kenti demir yolu ile tanışmazken Selanik -Üsküp arasında şimendifer işliyor. (1873)
Bilhassa Hafız Paşa, şehrin imar ve inşasına çok gayret sarf ediyor, zaman zaman taşan Vardar’ı dizginliyor, ıslah ettiriyor (1908).
Osmanlının zayıfladığı yıllarda Rusya fitne kaynatıyor. Rum, Bulgar, Sırp komitacıları silahlandırıyor. Sonrasını biliyorsunuz işte. Katliam, tecavüz, yağma...
Eli ayağı tutan Müslümanlar göç ediyor ve 1912’de elimizden çıkıyor. 

Makedonya önce Sırplara sonra Bulgarlara bırakılıyor. Bir ara Sırp Hırvat, Sloven Krallığının hâkimiyetinde kalıyor, sonra Sosyalist Yugoslavya’nın çatısı altında özerk bir Cumhuriyet oluyor (1944).

ESKİŞEHİR’DEN BETER OLMUŞ
Üsküp’ü ilk defa 20 yıl evvel görmüş ve hayran olmuştum âdeta. Değişik vesilelerle defalarca gittim ve her seferinde muhabbet tazeledim. Geçen yine yolum düştü.
Aaaa bu da ne?
O ağırbaşlı şehir panayıra dönmüş, sağım solum heykel, birinden kurtulan öbürüne çarpıyor. Düşünün bir köprünün üzerinde kırk tane ucube sıralanıyor.
Oturuyorum bir kahveye, basıyorum teybin düğmesine. Soruyorum: Neler oluyor böyle?
“Biliyorsun” diyorlar, “Slavlık ile Yunanlık arasında bocalayan yöneticilerimiz yeniden tarih yazmaya kalktılar. Sırtlarını Makedonyalı İskender’e dayamak istediler ama Atina üstlerine gelince pustular. Döndüler Çar Samuel’e bu sefer Bulgarları karşılarında buldular. Yani ne Helenleşebildiler ne de Bulgarlaşabildiler ortada kaldılar. Keyif kendilerinin ne istiyorlarsa yapsınlar ama İslam eserlerine dokunmasınlar. Daha evvel Vardar kıyısında Balkanların en zarif camisini (Burmalı Minare) sebepsiz yıkmışlardı bu proje ile de Fatih Köprüsünün namazgâhını bozdular, kitabesini kopardılar. Vodna Dağına 60 metre büyüklüğünde bir haç çaktılar. Döndüler geldiler Mustafa Paşa Camiinin karşısına bir kilise yapmaya kalktılar, gençlerimiz ‘sıktınız ama’ deyip tepki gösterince geri adım attılar.”   

Biri Rum biri Slav olsun!

TAMAMEN DUYGUSAL

Devam ediyorlar: “Başbakan Nikola Gruevski’nin ‘Antikleştirme’ adını verdiği proje güya 70-80 milyon avroya mal olacaktı ama şimdiden 560 milyonu buldu, korkarım bir milyarı da aşacak. Bu bizim gibi bir ülke için büyük meblağ. Zaten her üç kişiden biri işsiz, esnaf çaresiz, köylü kan kaşınıyor. 
Eğer siz bina yaparsanız metrekare birim fiyatları bellidir. Hangi müteahhide verseniz üç aşağı beş yukarı aynı paraya çıkar. Ama heykel öyle değil, kaç kilo bakır, kaç metre mermer diye hesaplanmıyor. Sanatın fiyatı mı olur diyor, kasaları ardına kadar açıyorlar. İtiraz ederseniz sanat düşmanı ilan ediliyorsunuz, yandaşlar üzerinize geliyor.
Sadece Atlı Savaşçı heykeli 7.5 milyon avro. İtalyanların heykele yatkınlıkları bilinir ama burada ikna kaabiliyetlerini de kullanmış, hayli iş almışlar. Paralı parçalar Floransa ve Vicenza’da yaptırılmış zira. Hâsılı şehri mini Las Vegas yapmaya kalkan hükümet sadece Müslümanları üzmekle kalmadı Makedonların da gönlünü alamadı.
Makedon asıllı mimarlar da projeyi desteklemiyor, kibirli, banal, rüküş ve pahalı buluyorlar.”

Biri Rum biri Slav olsun!

 KİM BUNLAR?

Maliyeti bir yana Makedonya gibi çok uluslu devletlerin ırkçılık yapması büyük hata. Peki, yarın ötekiler de çekerlerse o yana, bu yana?
Meydanın devleri arasında Savaşçı ve Atlı Savaşçı göze batıyor. Biri İskenderi, diğeri de babası 2. Filip’i işaret ediyor ama adlarını bile anamıyorlar. Kolay mı Yunanistan n’apar sonra?
Bence ey büyük tenakuz, İmparator Justinianos ile Çar Samuel’in bir araya gelmesi. Bulgar Kralı Samuel Romalılardan nefret ediyor zira.   
Kledion savaşında II. Basileious’a yeniliyor, esir düşen askerlerinin gözlerine mil çekilince, kahrından ölüyor.
Bunlar meşhurlarıydı, dilerseniz heykeli dikilen diğer zevat hakkında da kısa bilgiler verelim ki mevzu vuzuha kavuşa.
  Todor Aleksandrov Osmanlıya karşı terör eylemleri düzenleyen bir komitacı. Hukuk dışı faaliyetlerinden dolayı 5 yıl yese de bağışlanıyor, İştip lisesine tayin ediliyor. Ancak o haydutlukta karar kılıyor. Vojvoda (komutan) olarak birçok sabotaja imza atıyor, anarşi çıkarıyor. Kızıllar tarafından kullanıldığını anlasa da konuşamıyor, Ruslar tarafından ortadan kaldırılıyor.
 Vasil Hristov Chekalarov devrimciler arasında acımasızlığı ile tanınıyor. Kanun dışı yollardan Makedonya’ya silah taşıyor. Emrindeki Bulgar gerilla grubu ile Balkan Savaşında Rumlara destek verdiyse de ikinci Balkan savaşında Yunan askerleri tarafından öldürülüyor.
 Kuzman Josifovki Pitu Arnavut ve İtalyan kuvvetlerine karşı çarpışan bir partizan. Şubat 1944’de işçi partisinin gizli toplantısı için Sofya’ya gidiyor. Bulgar polisi onu tanıyor, teslim ol çağrısına uymayınca vurup öldürüyor.
 Karev Krusevo Osmanlının hâkim olduğu Manastır’da öğretmenlik yapıyor. Krusevo’da kurdukları eğreti Cumhuriyet sadece 10 gün yaşayınca Bulgaristan’a kaçıyor, Marksistlere katılıyor. IMRO savaşçıları ile Makedonya’ya girmek isterken vuruluyor.
 Boris Sarafov Eli kanlı bir komitacı. Kendini tenkit eden Romen gazeteciyi ortadan kaldırıyor. Bulgaristan ve Romanya’yı savaşın eşiğine getiriyor. Yakışıklı bir adam, kocalarından sıkılan varlıklı kadınları tuzağa düşürüp örgüte bağış koparıyor. İdam cezasına çarptırılıyor.
 Pavel Shatev İstanbul’da bombalı saldırılar planlıyor, tutuklanıyor, bırakılıyor. 1901’de Osmanlı Bankası’nı havaya uçurmak isterken yakalanıyor, yine salınıyor. Sonra Selanik’te Fransız gemisini (Guadalquivir) dinamitliyor (1903). Cezası sürgüne çevrilip, Fizan’a yollanıyor. Bilahare Sofya Üniversitesinde hukuk okuyor, ömrü komünizm propagandası yapmakla geçiyor. Gelgelelim Kızıl patronları tenkit edince temizleniyor (!), cesedi gübrelikte bulunuyor.
 Hristo Uzunov Ohri’de biri öğretmen iki Sırp’ı öldürünce tutuklanıyor. Kaçıyor, İlinden İsyanında rol alıyor. Manastır civarındaki diğer devrimci örgütlerle hâkimiyet savaşı veriyor. Osmanlılar tarafından Tser köyünde sıkıştırılıyor, teslim ol davetine uymuyor, kendi canına kıyıyor.
Eğer bunlarla tarih yazılacaksa…
Ben bir şey demiyorum başka.

Biri Rum biri Slav olsun!

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.