Cilalı kenevir devri

A -
A +

Eskilerin pazar çantaları vardı, aldığını göstermekten hoşlanmazlardı. Çanta şeker çuvalından da yapılırdı ama kenevir başkaydı, eskimez, yıpranmaz, torunlara miras kalırdı.
Her evde bir top kınnap olur, dururdu kenarda. Çuvallar sicimle dikilir, paketler sicimle bağlanır, uçurtma ipi olurdu icabında.
Kalınları, hayvan bağlamaya, araba çekmeye, çamaşır asmaya, branda sarmaya yarar. Kızlar ne eder eder iki kulaç “urgan” uydurur “ip atlarlar”.
İyice okkalıları gemicilerin işi artık, şehir hatlarından hatırlayın halatlar gerilir, gıcırdar ama vapuru mıh gibi  iskelede tutar. Yelkenler de kenevirden dokunur, göğüs gerer sert rüzgârlara.
Kenevir çamaşırlar, cildinizi pamuk gibi okşamaz ama terletmez, bunaltmaz da. Kanvas dedikleri pantalonlar kenevirden imal edilir zamanında.
YEŞİL ALTIN
Kenevir bambudan sonra en hızlı büyüyen bitki. Toprak seçmez, gübre istemez, böceklere aldırmaz. Dört ayda olgunlaşır ve birkaç hasat alınabilir yılda. Havadan karbon emer ve ormandan 25 kat fazla oksijen salar. Bataklık kurutur, radyasyon arıtır, eh yeşili de göz okşar, ne istersiniz daha?
Kenevirden yapılan kâğıtlar daha sağlamdır, asırlarca dayanır, Arap ülkelerinde banknotlar bu kâğıda basılır.
Diğer kâğıtları üç defa hamura çevirebilirsiniz, bunu ise 8 defa.
Kenevir tuğlalar hafiftir, ısı ve ses geçirmezler ayrıca.
Sabun şampuan da yapabilir, biyodizel ve asfalt olarak da kullanabilirsiniz. Küspesi de çok yarar hayvanlara.

BİR TAŞLA ÇOK KUŞ
Kenevir yaprakları mükemmel ağrı kesicidir, eczacılıkta kullanılır sıklıkla. Tohumları yağlıdır, taşıdığı omega-3 ve 6 gibi esansiyel yağ asitleri sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir. Mineralden yana zengindir, hem kalp, damar sıkıntısı olanlara tavsiye edilir hem zayıflamak arzusunda olanlara.

ONUN DA VATANI ORTA ASYA
Osmanlı döneminde “kendir, kettan” ismiyle anılır, bilhassa Sinop, Tokat, Amasya, Ödemiş, Tire, Urfa, Malatya’da çok yaygındır. Evliya Çelebi Samsunlular için “kendirciyândırlar” tabirini yakıştırır. Kastamonu ve çevresi, zaten merkezdir. Köylü mahsulün bir kısmını satar, bir kısmını ise getirir evine yığar. Kış boyu işler, sicim, urgan, halat, çuval yapar. Ufak ama sıcak para, akmasa da damlar.
Tesisatçıların çantasında kenevir lifi bulunur mutlaka, dişlere sarar sıkıştırırlar. Şişti mi damla sızdırmaz bir daha.
Evet, dişi kenevirin yaprakları sabıkalıdır, mafya bunlardan esrar kubar üretir, el altından satar. Yani haşhaş neyse kenevir de odur bir bakıma. Uyuşturucu imalatçıları için önemli olan yapraktaki THC miktarıdır. Gelgelelim endüstriyel kenevirde, Hint kenevirinin ancak yüzde ikisi kadar THC bulunur, uyuşturucu üretilebilir ama astarı yüzünü aşar.
Erkek bitkiler zaten temizdir, ıspanak maydanoz kadar zararsızlar. 

FORD’DAN BALYOZLU ŞOV
Kenevir levhalar şaşırtıcıdır, Henry Ford lifleri reçine ile sıkıştırıp otomobil kaportasında kullanır (İlk kompozit oto - 1930). Yakıt olarak da kenevir yağı yakmayı planlar. Hatta gazetecilerin önünde arabayı (Ford- Biomasscar) balyozla dövüp şov yapar.

KENDİRİN ÇAKMASI JÜT!
Kendir imalatı hakkında bilgi toplamak için Eminönü’nü dolandık “bu ipler nerede bükülüyor” diye sorduk esnafa. Hepsi de ithal çıktı, yalnız biri “urganlarımız İzmir’den geliyor” dedi.  
Samimi olduğumuz bir tezgâhtar ise “bunlar kenevir filan değil abi” diye uyandırdı.
-Ya ne?
-Rafyalar muz lifi, bezler ise Jüt! Yani Hindistan’da yetişen başka bir bitki. Ne rengi kenevir gibi alımlı, ne de lifi kenevir gibi sağlam. Ama millet dekorda kullandığı için, mukavemet aramıyor. Kanaviçe işleyeceğin bez, makrame yapacağın ip dayansa da olur, dayanmasa da...
Kenevir meşakkatli bir ürün, ter ve emek var mayasında. Bilmem gençlerimiz ilgilenir mi, bu saatten sonra?
Samsun Vezirköprü’den başlaması planlanan üretim, yine de heyecanlandırmıyor değil. Bilen bilir, bölgenin ipi pek makbuldü Anadolu’da.

 

 

ÜÇ SİLAHŞORLAR
Efendim W. R. Hearst, kâğıt üreticisi ve gazete sahibi imiş. Babadan kalma ormanları varmış, bu yüzden kenevircelere tavır almış.  
Rockefeller ise petrolcü olduğu için, bio yakıttan (kenevir yağı) hoşlanmazmış.
Plastikçi D’upont’un ana hissedarı Mellon ise Başkan Hoover’in hazine bakanıymış. Keneviri marihuana ile aynı potaya koymuş, “sakıncalı” kararı çıkartmış. Sadece kendi ülkesinde yasaklamakla kalmamış, sopa göstermiş sağa sola. Bizim de önümüze bir evrak koyulmuş (1931), imzalamışız paşa paşa.
Burada dert lif değil esrar. Eğer gençleri koruma gibi bir kaygıları varsa tamam, ne diyebiliriz ki adamlara? Yok maksat çiftçiyi, sanatkârı boğmaksa, direniriz inadına.
Kenevirle plastik çok karşılaştırılıyor, kene-vir keçe, kenevir levha işini anlarım da, nasıl girebilir plastiğin alanına. Masamda telefondan bilgisayara bir sürü plastik var bunlar kenevirle yapılabilir mi acaba?  
Peki petrokimya iliklerimize işlemedi mi? İşledi. Kanser vakaları artmadı mı? Arttı. Bu naylon bakiyesi bin yıl daha denizlerimizde topraklarımızda durmayacak mı? Duracak.
Eee daha ne dediğinizi duyar gibiyim de, nasıl olacak?

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.