Balat siyah beyaz filmlerden kalma

A -
A +

Tamam Balat’ta ciddi azınlık vardır ama Türkler ekseriyettedir daima. Sokak aralarında sahabe kabirleri vardır, Müslümanlar severek oturur burada.

Amca beni çek! Beni çek!
Deklanşöre basıyorum, şrakk dağılıyorlar anında.
- Oğlum bakmayacak mısınız fotoğraflarınıza.
- Bakalım di mi?
- He ya!
Dönüp geliyor, toplanıyorlar başıma.
Aaa benim ağzım açık kalmış… “Benim gözüm kapalı. Yoksa saçım dağınık mı?
Menemen destisi gibi tekrar diziliyorlar, elini arkadaşının omzuna atanlar, arkadan kulak yapanlar, şenlik, şamata.
*
Bir yaşlı, delikanlıya çıkışıyor, “Bak yine arabayı dükkânın önüne çekmişsin Apaçi, bir gün o lastiklerini kesecem ha!
Genç çevik bir hareketle kapıp ihtiyarın elini öpüyor “Sen adamın dibisin baba, döv beni, yapmiym bir daha!”
İhtiyar gülüyor, ne desin şimdi buna.
- Bekliyorum haydi vur. Al şu süpürgenin sapıyla.
- Git başımdan ya!

Balat siyah beyaz filmlerden kalma

UMURUNDA MI DÜNYA
Balat böyle bir semt işte. Dert nasıl olsa bitmez, koyver gitsin, neşeli tarafından bak hayata...
Tarih, mimari, martılar, şairane duvar yazıları, boy boy çamaşırlar. Objektifi ne yana çevirsen manzara.
Bir zamanlar hayli azınlık varmış, önce varlık vergisi vurmuş, sonra 6-7 Eylül hadiseleri, derken Kıbrıs gerginliği. Bazı Yahudiler de siyonistlere kanıp Filistin’e gitmiş, devlet kuracaklar akılları sıra.
Aradıklarını bulamamış olmalılar, akın akın Balat’a geliyor, dalıyorlar hatıralara.
Evet ortalık turist otobüsünden geçilmiyor, sokak araları ecnebi kaynıyor serapa.

HÂLBUKİ, OYSA
Osmanlılar İstanbul’u kuşattığında, Yahudiler şehirde durmaz, uzaklaşırlar. Fethi takiben Fatih “Gelsin mülklerinde otursunlar” buyurur, “ticaretleriyle meşgul olsunlar!”
Davete icabet eder, ürke korka sokulurlar. İlk kafile sadece 100 kişidir, bakarlar sultan sözünün eri, diğerlerine de haber uçururlar. Döner Balat’ı mekân tutarlar.
İspanyollar Musevileri kıtır kıtır keserken (1492) Avrupa lakayıttır. Yahudi ölmüş, kalmış kimin umurunda?
Ama Bayezid-i Veli üstüne düşeni yapar, çaresiz insanları, kan dökücülerin önünden alır, İzmir ve Selânik’e yerleştirir. Tabii bunlardan da gelen olur. İlim, sanat, ticaret, para, ne varsa İstanbul’da.

Balat siyah beyaz filmlerden kalma

AŞŞAĞISI YUKARISI
Balat’ı biliyor olmalısınız Fener’den Ayvansaray’a uzanan mıntıka.
Semtin Bizanslı yıllarda adı Vasiliki Pili’ymiş. Sonra eski bir saray kalıntısı (Palation) ile anılırmış rivayet doğruysa. Yok Palas değişmiş de Balat olmuş. Bence Balat Türkçe. “Bal” ve “at” gibi iki sarih hecemiz var yapısında.
Dış Balat adı gibi surun dışında. Sefil bir yer, sakinleri çorbayı balıkçılıkla, kayıkçılıkla kaynatırlar.
Balat kapısından girdiniz mi İç Balat... Bunlar esnaf ve sanatkârdır, kundura yapar, manifatura satarlar.
Makedonya’dan (Kasturiye ve İştip) gelen Museviler ise yukarılarda oturur, mutena muhittir, köşkler, kâşaneler, alımlı konaklar.
Ecdadımızın mabet yıkmak gibi âdeti yoktur. Çok ihtiyaç duyulursa sahipsiz mekânlar mescide çevrilir ama mimari karakteri bozulmaz. Sadece şirke sebep olacak haçlar putlar kazınır, duvar işlemeleri, sütun başlıkları olduğu gibi kalır, korunup kollanır itinayla. Hazreti Cabir Mescidi gibi mesela.

HALİÇ VAPURU
Eskiden daha ziyade deniz yolu kullanılır. Peremeler (gondola benzeyen kayıklar) getirdikleri zerzavatı, zahireyi, bakliyatı iskelelere yıkar. Erzak at arabalarıyla dağılır mahalle arasına.  Yağ iskelesi, Yemiş İskelesi, Odun İskelesi… Hepsi de yaptıkları işlerle müsemma.
Mahallenin çöpleri de sahilde toplanır, yüklenir mavnalara. Bunları Marmara açıklarına götürüp boşaltırlar. Henüz lastik, plastik yoktur, atıklar organiktir, balıklar kapışırlar.
Şirket-i Hayriye’nin balta burunlu kule bacalı gemileri iskeleler arasında zikzak yaparak yolcu taşır. Gezenti kadınlara da “Haliç vapuru gibi” denir halk arasında.
Eyüpsultan - Sütlüce, Balat - Hasköy ve Eminönü - Karaköy arasında sandallar gidip gelir ayrıca.
Sonra yollar yapılır, çın çın tramvay, İETT otobüsleri. Artık kaybedecek vaktimiz yoktur, tıkış tepiş dolmuşlara.

Balat siyah beyaz filmlerden kalma

ANADOLU & RUMELİ
Tamam Balat’ta ciddi azınlık vardır ama Türkler çoğunluktadır daima. Müslümanlar severek oturur burada. Nasıl sevilmez, sahabe kabirleri sıralanmış sokak aralarında.
Çavuş Hamamı şehrin fethedildiği yıllardan kalmadır, düşünün bu çifte hamamı yaptıran derviş gönüllü, adını bile koymaz, vakfeder hayrına.  Türk eseridir ama azınlıklar “Banyo dö Balat” derler Fransız aksanıyla.
Tahta Minare Camii Fatih Sultan Muhammed’den yadigâr, onun da hamamı var yanında. Semte silüet çizen Ferruh Kethüda Camii ise “Mimar Sinan eseriyim” diye bağırır âdeta.
Günümüzde Balat ekseri Karadeniz ve Balkanlardan gelenleri ağırlar. Bu yüzden Arnavut ciğeri, Üsküp köftesi, triliçe bulabilir, pazar sabahları dalabilirsiniz Kastamonu pazarına.
Eğer selfie’koliklerin karelerine girmekte beis bulmuyorsanız mesele yok ama hoşlanmıyorsanız sair gün gelin derim.
Mümkünse yürüyerek; sokaklar dar ve yokuş, arabayı dert etmeyin başınıza.

EV AHŞAP ÇATI ÇIRA
Balat, rüzgâra açık bir semt, ardı yamaç. O yıllarda evler çıtır çıtır ahşap. Ezkaza bir kandil düşse mangal devrilse Allah muhafaza!
Tulumbacılar yetişesiye alevler bacada.
Mesela 1510 yangını taaa Bahçekapı’ya (Eminönü) uzanır ve 800 dükkân yanar.
1639’da Dış Balat’ta bir mumhanede çıkan afet, sahili siler süpürür ama surları atlayamaz. Millet tam oh demiştir ki, bir ceviz ağacı tutuşur, alevli dallar düşer öte taraftaki çatılara. O gün de nasıl bir poyraz sormayın. Balat Kapısı’ndan Fener’e kadar kül olur, Draman’ı da geçer, dayanır Çukurbostan’a.
1692 senesinde bir hallaçtan çıkan yangın bir anda mahalleyi sarar, tulumbacılar ne yapsın, 1.500 ev ve iş yeri yanıyorsa. Yıl 1721. Bu sefer Yahudi terzinin dükkânı tutuşur, o mevkide de evler bitişik nizam, Balat alev topuna döner bir anda. Padişah III. Ahmed kayıkla hadise mahalline gelir ama çaresizdir. Sadrazam Damat İbrahim Paşa ve yeniçeri ağası cansiparane çalışsa da 100 ev, 120 dükkân, yedi değirmen yanar. Çavuş Mescidi ve Medresesi kül olur arada.

Balat siyah beyaz filmlerden kalma

HANGİSİNE YANALIM?
Ispanak pırasa yanar mı demeyin, 1729 yangını bir manavdan çıkar. Rüzgârla şiddetlenip yayılır, bir ucu Fener’e yürür, bir dili Edirnekapı’yı yalar. İstanbul’un sekizde biri kül olur ki; Sunullah Efendi, Abdürrahim Efendi, Kazasker Sahafzade, Veliyüddin Efendi, Mirzazade Konakları ile onca mektep, medrese, kütüphane kalkar ortadan.  Yirmi beş mescit zayi olur, o güzelim yazmalar, hatlar, kandiller, şamdanlar... Yalılar, halılar...
1782 yangını ise Sultan Selim Camii’ne ve Karagümrük’e varır. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa çırpınsa da zayiat ağırdır. Ceman yedi bin bina.
1812: Bir Yahudi evinden yükselen alevler değişik yönlere sıçrar. Birinci kol Tekfur Sarayı, ikinci kol Balat Hamamı, üçüncü kol Ayvansaray’ı tutar. Tulumbacılar alevleri, Zal Mahmut Paşa önünde durdurur, Eyüpsultan’a sokmazlar. Sultan II. Mahmud mücadeleyi Aynalıkavak Kasrı’ndan izler, tersane işçilerini de yardıma yollar. Kaymakam Paşa, Kaptan Paşa, Sekbanbaşı, Bostancıbaşı tam tertip sahada.
Misalleri çoğaltmak mümkün işte sırf bu yüzden Balatlılar karşıya geçer, Hasköy mukimi olurlar. Yangın korkusundan mimari de değişir, taş evler görünmeye başlar. Ancak onlar da zelzeleye dayanamaz bu defa.

KİLİSE DEĞİL LİSE
Balat’ın alımlı binalarından biri de Özel Fener Rum Lisesi. Bu mektebi yine kendi mezunlarından Mimar Dimadis yapar (1881). Genellikle kilise, hatta patrikhane sanılır. Hâlbuki o bölge Müslüman ağırlıklıdır, çevresinde İsmail Ağa, Mesnevihane, Tevkii Cafer, Mismarcı, Yusuf Şüceaddin ve Yavuzselim Camileri ile İsmet Efendi Dergâhı yer alır.

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.