Yaptıkları yanlarına kaldı

A -
A +

Irkçı beyazlar Oklahoma Tulsa’da 300 siyahiyi öldürür, 800’ünü yaralar, 1.256 mesken, 11 kilise, 31 restoran, 20 mağaza, 5 otel, sinemalar, tiyatrolar, 8 klinik, koca hastane ve kütüphaneyi yakarlar. 9 bin kişi sokakta kalır, katillerden biri bile çıkarılmaz hâkim karşısına.

Tulsa, 400 bin nüfusuyla Oklahoma’nın 2’inci ABD’nin 46’ncı büyük şehridir. Adı Tallasi’den gelir, Kızılderili lisanında “eski vatan!”
Beyazlar Kiikaapoi, Osage, Creek ve Caddo kabilelerini hizaya sokar (!) bir kasaba kurarlar (1836). Uzun yıllar Arkansas Nehri kıyısında ehemmiyetsiz bir belde olarak kalsa da petrol bulununca (1901) göç almaya başlar. Mississippi, Missouri ve Teksas havaliye akar.   
Petrol nakli için müsait bir yerdedir, hem nehir yolunu hem demir yolunu kullanırlar.
Şehrin parlayıp patlayacağını ilk keşfeden bir siyahi olur. O.W. Gurley! 16 hektar arazi alır ve tozun toprağın içine “Greenwood Caddesi” yazan bir tabela çakar. Önce bir pansiyon açıp zencileri toplar, parselleri sadece renktaşlarına satar. Burası şehrin merkezi olacak ve değer kazanacaktır zamanla. Zaten para nereden kazanılır? “Ya arsadan ya borsadan.” 

Yaptıkları yanlarına kaldı

Bir kaç yıl içinde Greenwood Caddesi şekillenir, kırmızı tuğladan binalar yükselir iki yanında. Pastacılar, postacılar, fırınlar, tiyatro ve bilardo salonları müşteri ağırlar.
Tulsa’nın dört mutena oteli vardır, burada sıralanırlar.  
Malum ABD’de siyahiler ekseri ayak işi görür, bağda bahçede çalışırlar. Tulsa’da ise aksine hekim, eczacı, noter, avukattırlar. Değişik sektörlere ağırlıklarını koyar, Bankalar açar, gazete (Tulsa Star ve Oklahoma Sun) çıkarırlar. Cafeleri, mağazaları, hususi kilinikleri, okulları, daktilo kursları vardır... İyi kazanır, iyi giyinir, iyi arabalara biner, kalburüstü yaşarlar. Gün gelir Greenwood’un adı “Wall Street”e çıkar.

Yaptıkları yanlarına kaldı

KISKANAAANLAR!
Beyazlar bunu hazmedemez, diş bilemeye başlar. Bilirsiniz güneyin ırkçısı pistir, zencileri insandan saymaz, köle gözüyle bakarlar. “1919- Kanlı Yaz”ı pıhtı tutmamıştır daha. Washington DC, Elaine (Arkansas), Knoxwille (Tennessee), Omaha (Nebraska), Charleston (Güney Carolina), Longview (Teksas) ve Şikago (Illinois) sokaklarında siyahileri linç etmiş, korku imparatorluğu kurmuşlardır.
Beyaz çeteler Tulsa’da da göstere göstere silahlanır, kıvılcım beklerler âdeta.  
Ve aranılan bahane bulunur.
Genç bir zenci (Dick Rowland -19) asansör hareket edince dengesini kaybetmiş, beyaz bir kıza (Sarah Page) çarpmış ya da ayağına basmıştır. Kız korkup çığlık atar, beyazlar üşüşünce, delikanlı kaçar. Bilahare yakalar, gözaltına alırlar.  
Ertesi gün gazeteler hadiseyi taciz gibi sunar, “Asın şunu” diye yaygara koparırlar. Kışkırtıcı yayın tesirini gösterir, linç çetesi elde urgan dolanmaya başlar.
Nezarethaneden adam çıkarmak yapmadıkları iş değildir, alır araya, döve döve öldürürler oracıkta.
Siyahilerin önde gelenleri (ki bunlar Cihan Harbi’ne katılan madalyalı kahramanlardır) Emniyet önünde bekler, muhtemel bir infaza mâni olmaya çalışırlar.
Vay siz misiniz karakol önünde toplanan?
Silahlı ırkçılar kalabalık gelir, kuşatırlar. Münakaşa çatışmaya döner, herkes dağıldığında 12 ceset yatmaktadır ortada.

YAĞMADAN YANGINA
31 Mayıs 1921’i 1 Haziran’a bağlıyan gece zenciler için uzun geçer.
Irkçılar, Greenwood’u basar. Kapıları kırıp evlere girer, sahiplerini kolundan tutup dışarı atarlar. Kürkleri, takıları, piyanoları, gramafonları, mobilya ve kıyafetleri yağmalar, binaları tutuştururlar.
O acıyı yaşayanlardan Parrish “Bazılarının kucaklarında bebekler vardı” der, “ağlayan çocuklarını sürüklüyorlardı telaşla.”
Kendinin ve kızının da hayatı tehlikededir, kaç kaç nereye kadar? Meşaleli adamlar adım adım yaklaşırken yanında bir kamyonet durur, şoför kasayı gösterir: “Atla!”
Uzaklaşırken gördüklerini unutamayacaktır; güzelim semt, alev alev yanmakta.
Irkçı beyazlar yaşlı ve kötürümleri dışarı çıkarma zahmetinde bulunmaz, eviyle birlikte tutuştururlar.  
Polis işin içindedir, sağa sola kurşun sıkarken, kundakçılara gaz yağı taşırken rozet çıkarma lüzumu duymaz. Associated Press Ajansı haberine göre “Yüzlerce siyah ellerini kaldırıp kaçışmakta, ‘Ateş etmeyin’ diye bağırmaktadır.”

TUZ DA KOKARSA
Sabah sivil tayyareler görünür, siyahilerin yanmayan mekânlarına havadan yangın bombaları atarlar. Yüksek oteller çatıdan başlar tutuşmaya. Polis seyretmektedir, müdahalede bulunmaz.
Bin küsur evin yanı sıra ahırlar, samanlıklar ağaçlar da tutuşur, ırkçılar itfaiyecileri çalıştırmaz.
Millî Muhafızlar, 16 saat sonra gelebilir, iş olup bittikten sonra.  
300 insan öldürülmüş, 800’ü yaralanmıştır. Komisyon raporlarına göre 1.256 mesken,10 kilise, 31 restoran, 20 mağaza, sayısız bakkal,  Loulah ve Josh Williams’ın sahibi olduğu Dreamland Sineması ve Siyahi Halk Kütüphanesi yakılmış, 9 bin kişi bimekân kalmıştır.
Kasabanın meşhur hastanesi Frissell Memorial, dört eczane ve sekiz hususi klinik artık birer yıkıntıdır.
Cesetler hendeklere gömülür, bir kısmı da Arkansas Nehri’ne atılır. Şahidin biri iki kamyon ölü gördüğü iddiasındadır, ciddiye alınmaz.
İlerleyen yıllarda Tulsa Üniversitesi arşivindeki belge ve bilgiler karartılır. Mesela Tulsa Tribune gazetesinde yayınlanan asansör düzmecesi ve “Zenciler Bu Gece Linç Edilecek” adlı başmakale jiletle kesilip alınır. Gelelim işin maddi tarafına. Zarar, en mutedil hesapla 33 milyon dolardır (o günün doları).
Mesaj açıktır: “Siz bizle eşit değilsiniz, ayağınızı denk alın bundan sonra!”
Katliamdan kurtulanlar mahalleyi yeniden kursalar da Greenwood o eski şaşaasına kavuşamaz bir daha.

ADALETİN BU MU DÜNYA
Cürüm açık ve ortadadır ama tek bir beyaz tutuklanmaz, kimse mahkemeye çağrılmaz, suçu sabitlerden hesap sorulmaz.  
Hukuki takip yürütülmediği için sigortacılar da ödeme yapmaz. Bırakın malı mülkü, cenazeler için kayıt tutulmaz, bu yüzden kaç kişinin öldüğü meçhuldür hâlâ.  
Bunu anlamanın yolu toplu mezarları açmaktan geçer ama beyaz irade insiyatifini aksi yönde kullanır ısrarla.
Benzer hadiseler tekrar yaşanacaktır, mesela 2016’da, yine Tulsa’da beyaz polis Betty Shelby, Terence Crutcher adlı silahsız bir siyahı vurarak öldürecek ve beraat edecektir kolayca.
Geçtiğimiz günlerde Başkan Biden, Tulsa’yı ziyaret etti, bir nevi gönül almaca. Gazetecinin biri sorar; “Devlet adına özür dileyecek, tazminat ödeyecek misiniz?”
Yürür gider, cevap verme lütfunda bile bulunmaz.

Yaptıkları yanlarına kaldı

BA’DE HARABİ’L-TULSA...
Aradan bir koca asır geçtikten sonra mevzu gazetecilerin, belge selcilerin, sinemacıların gözüne batar, hayatta kalan son birkaç şahide mikrofon uzatırlar.
George Monroe beş yaşındadır mesela, meşaleli adamlar eve girdiğinde ablaları ve abileri ile yatağın altına saklanırlar. Haydutlardan biri eline basar. Tam bağıracaktır, kardeşleri ağzını kapatırlar.  Sıhhi sebeplerden bacakları kesilen bir ihtiyar vardır, kaldırımda kurşun kalem satar. Bedenini bir tahta araba ile sürükler sağa sola. Çete yaşlı adamın boynuna halat geçirir, otomobille çeke çeke parçalarlar.  Dr. A.C. Jackson ülke çapında bir cerrahtır, Mayo Clinic’in kurucularından biridir aynı zamanda. Irkçılar evinin önüne toplandığında dışarı çıkar “Buradayım, arkadaşlar” der sakin bir tavırla. Buna rağmen onu vururlar. Yarası hayati değildir ama kan kaybından ölür çırpına çırpına.
2018 Gallup anketine göre Tulsalı siyahlar polise güvenmiyor. Nüfusun %15’i siyah olmasına rağmen teşkilatta yok denecek kadar azlar. Beyaz memurlar sudan bahanelerle siyah tutuklamaya devam ediyor.   

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.