Er kişi niyetine!

A -
A +

Allah için namaza! Resulullah için salevata! Meyyit için duaya… Uydum hazır olan imama.

Yatan hasta için vakit kolay geçmez.  7/24 bakarsın tavana. Ne çizgi, ne motif, bembeyaz badana…
Hele o “yoğun bakım” üniteleri… Gün doğmaz, ay çıkmaz. Öğlen mi, yatsı mı belli olmaz, vakitler karışır, jetlaga bağlarsın sonunda.
Floresanın önündeki ızgarada sağdan sola 6 çubuk, yukarıdan aşağı 7 tane daha. Altı kere yedi kırk iki, biri 10 santimetrekare olsa...  
Ezberledim artık, n’apsam karoları mı saysam?
Kapıdan duvara dokuz tane. Birine kırk santim desek. Öbür cephe sanki daha mı geniş? Yok yok, kesin yirmi metrekare var bu oda.  
Yarın başka bir meşgale bulmalı, perde ölçüsüyle mi uğraşsam acaba?
Koridorda şu kadar koğuş olsa, ısıtması, soğutması… Onca hemşire, doktor, odacı, yemekler, kahvaltılıklar… Oksijen tüpleri, enjektörler, serumlar...  Ne masraf, ne masraf…

Er kişi niyetine!
Her ziyaretçinin eline eldiven, sırtına urba… Üç dakika giydiriyorlar, hooop çöp kutusuna.
Yok metroyla, belediye otobüsüyle geliyorlarmış da... Eee n’apacaktı başka?  Baykonur’da mı oturacaktı, uzay mekiği ile mi inecekti çatıya?
Amaan. Ben ne dediğimi biliyor muyum. Bütün bunlar iyiliğimiz için aslında.
Bu hastane işi böldü beni, yapacak da ne çok işim vardı oysa.
Hoş ayağımla gelmedim, gözümü açtım acil servis, sonra hooop buraya!
Bir sebebi de yok, üzüntü sıkıntı diyorlar. Eee kolay değil, o inşaat yıllarımı yedi, sadece 6 ay ruhsata koştum. Git gel fen işleri, dön dolaş zabıta…
Usta milleti ayrı gaile, uğraşılmaz. Herkese söz verir, alayını oyalar. Temeliydi, iskeletiydi, kabasıydı, sıvasıydı. Neyse zor oldu ama çıktı ortaya. Tam keyfini süreceğiz,
düştük yatağa.
Bazen düşünüyorum da bu kadar kovalamaya gerek var mı acaba? Eğer mesele düzgün bir evde oturmaksa, güzel giyinmekse, tatile filan gidebilmekse zaten var fazlasıyla. Kazan kazan koy kenara. Ahmaklık gibi geliyor bana. Amaaan, şunun şurası üç günlük dünya.
Ölüme hazır mıyım peki?
Nerdee? Geliyor mu aklıma.
Yarın ölmeyeceğime garanti?
Kim emin olabilir ki? Adı üzerinde fani dünya.
 Ağzınızın tadını kaçıranı çok hatırlayın…
 Amenna, biliyoruz da…

ŞİMDİDEN BAŞLADILAR

Aaa bak bizimkiler geldi, yine hep bir ağızdan konuşuyorlar. Benim anlamadığımı mı sanıyorlar acaba? Ulen bu ufak oğlan yine fısır fısır anasının kulağında, bir dümen çeviriyor ama.
Ben ayakta iken sökmedi, yatakta iken kadıncağızı bunaltacak, kesin motosiklet aldıracak. Ölmemi bekleyin bari, aceleniz ne? Gidiyoruz işte ufak ufak.
Yok orada şu kadarmış, burada filan lira. Ne çakaldır ooo, gel sor bana.
Hadise sonra sonra netleşiyor. Meğer çocuk benim için oda nemlendirici bakıyormuş. Boğazım sık sık kuruyunca... Haydi gel helalleş şimdi, günahını aldık boşuna.
Gece el ayak çekilince servis sakinler. Hastabakıcılar, hemşireler makaraya başlar. Ayaklı hastaların da tuzları kuru, bizim canımız gargarada. Ulen azıcık kısın şu teybin sesini. Bom bili bili diye diye gidecez, mundar olacaz sonunda.
 Son nefeste söylemezse bu diller
Bülbül gibi sesin olsa ne fayda. 

Er kişi niyetine!

ÇIKAR MIYIM SABAHA?

Keçeden çalı nasıl sökülür? Yırta yırta.
Ölüm acısını ona benzetiyorlar.  
Azrail aleyhisselam da heybetlidir mutlaka.
Ama o bir melek, ilmi ibadeti ortada. Ya Rabbi n’olur müşfik davransın şu aciz kuluna.
Dermanım iyice kesildi, sabahı zor görürüm gibi geliyor bana. Morg da soğuktur şimdi. Bi de şokluyorlarsa, katılıp kalırız kalıp gibi, peki eğri büğrü adamı nasıl sığdırıyorlar tabuta?
Gasılhanede açılırız artık, eğer lütfedip hortumu sıcak suya takarlarsa.
Döndür o yana, döndür bu yana. Mevta itiraz edemez ki gassala.
Nerede okumuştum bir yerde. Teneşirdeki ölü gibi olmalıymış, itirazsız uymalıymış şeriat tarikat hakikat öğreten hocaya.
Ben sabunumu lifimi, kefenimi hazırladım ama çocukların aklına gelir mi o telaşla. Oramız buramız açılmasa bari, insan utanıyor, ceset de olsa.
Sanki yoğun bakım ne? Cıscıbıl yatırıyorlar, üstüne bir çarşaf atıyorlar, yarımız açıkta.
Yakınlar, defin sabahı gasilhane kapısına toplaşmasa bari. Bağırıp, çağırmasalar, yakalarını paçalarını yırtmasalar. Bilirim aksidirler, kapılara dayanır, niza çıkarırlar. Yok biz illa babamızı göreceğiz de filan. Sanki yüzümüze baktılar sağlığımızda?
-Merhumu nasıl bilirsiniz?
Aziz cemaat ne desin şimdi? Yedikleri kazıkları mı anlatsınlar? İhtimal ayıp olmasın diye “iy miy” diye mırıldanacaklar.
-Haklarınızı…
-Ettik, ettik.
-Ne ettiniz abi? “Hakkımı helal ettim” desenize açıkça. Yok bunlar ayrı uyanık, hesabı kapatmıyorlar. Sıkışırlarsa, defter açtıracaklar mahşer meydanında…
-Allah için namaza! Resulullah için salevata! Meyyit için duaya… Uydum hazır olan imama.
-Er kişi niyetine!
Ah er olabilseydik zamanında.
Gençlerin ilmihâl okuduğu yok, kırk yılın başı yakınları ölünce giriyorlar safa. Onda da bayram namazı gibi tekbir alıyorlar, iki salla bir bağla.
Hışşt, kaldırma o ellerini. A be evladım insan cenazeye gelirken bi bakmaz mı kitaba? Bir kere Celle senaaaaük’ün “se”si peltek olacaktı, dört elif miktarı çekecektin ayrıca.
Mezarlık ayrı âlem, üç beş kişi kabri hazırlar, gerisi derin mevzulara dalar servi atlarında.
-Yok bilader bu takım adam olmaz. Bir kere orta alanda çoğalamıyoruz, bu defans, bu hantallıkla…
-Duydun mu indirim varmış ayakkabılarda…
-Ülen hacıdan da ne mal kaldı ama?
-Bence yenge evlensin, genç sayılır daha.
-Çıtır çıtır yesinler anasını satiim, ikinci bahar, devlet kuşu kondu kadının başına.
-Şışşt sus oğlu geliyor.
-Başınız sağ olsun güzel kardeşim, çok üzüldük inan. Hep iyiler gidiyor, yerleri dolmuyor bir daha.

MER(n)RABBUKE?

Bilmez miyim ufacık çocukken ezberlemişim. Hece hece aklımda.
Rabb’im Allah-ü teâlâ, Peygamberim Hazret-i Muhammed Mustafa, kitabım Kur’ân-ı kerim, kıblem Kâbe-i muazzama, milleti İbrahim Halilullah ve zürriyeti Adem Safiyullah, itikatta mezhebim ehl-i sünnet vel cemaa…
Münker ile Nekir karşısında tutulmayız inşallah. Bir de bakıyorsun zihin flu, dil kuru. Allah muhafaza.
Zor imtihan, seyirci joker hakkı da kullanamazsın orada. Hem bu seyirciden ne olur? Sabahtan beri libero arıyorlar takıma. Ulen öleceksiniz işte, bir gün sizi de yatıracaklar musallaya. Hâlime bakıp da ibret alsanıza!
Afedersiniz beyefendi, o dediğinizden siz aldınız mı zamanında?
-Alsak böyle mi olur? Ölümü hep eşe dosta yakıştırdık, onlara, şunlara, bunlara. Birinci tekil şahıs gelmedi aklıma.
Şimdi bu haspalar mermer mezar da yaptırır bana, filanca eşrafından filankes oğlu filanca.
Eee koskoca müteahhidin çocukları, el âlem ne der sonra?
Üstüm toprak olsa ne yazar, yeter ki Fatihaları eksik olmasın da, hiç değilse bir Yasin-i şerif okuyun cumadan cumaya. Tamam ben ölmüşlerime okuyamadım kabul. İşten güçten vakit mi kaldı. Hep ucu ucuna. Hep ucu ucuna…
Hem öyle kabristana gelip giden evlat nerede, bence bir bahçıvan tutar uğramazlar bir daha.
Bakımlı mı bakımlı. Eee ne istersin daha?
Ah bu tabutlar hep böyle dar mı? Yoksa beden battal boy olunca…
Yavrum kazmışsın bak yumuşak toprağından atsana, eline geçeni iteliyorsan, donmuş harçlar, kiremit parçaları, briket, tuğla…  Belli “bitse de gitsek” diyorlar şu anda.

SAR BAŞA

-Bey amca kolunuzu şöyle alabilir miyim?
-Ay! Sen de kimsin?
-Serum hortumu katlanmış da...
- Ohh be. Hemşiranım sizdiniz demek. Ben de sandım ki bir ara…
-Terlemişsiniz, kâbus mu görüyordunuz yoksa?
-Yok yok geçti, öylesine bir rüya.
* * *
Söylüyoruz da dinletemiyoruz ki, ben yandaki arsayı da alalım demiştim ortaklara. Girmişken ikisini birden yapar çıkarırdık. Bir de pasaj atardık altına. Evleri elimizi öpene, dükkânları dolarla, gel de kahrolma!

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.