Maysalun Savaşı'ndan ders almak...

A -
A +
Bugün Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmeleri ve 7 Haziran seçimlerinde alınan yüzde on üçlük oyu kendisine referans alarak hegemonik bir dil oluşturan HDP, aslında siyaseten yakalayabildiği önemli gücü maalesef heba etme noktasına geldi.
Sabırla geçilmesi gereken bir süreçte, sürekli Hükümetin topuklarına basmayı ve şantaj politikasını kendisine bir siyaset tarzı olarak seçti. Fakat bu süreçte silahların bırakılması noktasındaki koşulsuzluk hiçbir zaman aynı sabırsızlıktan nasiplenemedi. Yani HDP'ye göre acele etmesi gereken sadece hükümetti.
Oysa yüz yılı aşan bir zaman diliminde kangrene dönüşmüş bir mevzuda her şeyini ortaya koymuş bir iktidarın ve Sayın Erdoğan'ın bu zorlamalar karşısında hatta özellikle son bir yılda gerçekleşen abartılmış şımarıklıklara karşı bile ne kadar sabırla yaklaştığı hep göz ardı edildi.    
Bana göre HDP'yi, siyasette yakaladığı başarıya rağmen bu noktaya getiren bir başka önemli şey de Batı'nın konjonktürel vaatleridir. Bu vaatlere kapılanlar aslında tarihten de ibret almamışa benziyorlar.
Aynı Batı (Fransa temsilinde) 1920'lerde Suriye'de Faysal'a da aynı vaatleri yaparak Osmanlı'ya karşı kışkırtmadı mı? "Seni bu bölgenin ve Arapların en büyük kralı yapacağız" diyenler menfaatleri bittiği anda onu öylece yüzüstü bıraktılar.
Bugün de PYD'nin DAEŞ'e karşı bir kalkan olarak kullanılmasından umutlananlar, büyük bir devlet olma refleksinden yoksun ve "güçlünün yanında yer alma" psikolojisiyle yanlış bir yola girdiler. Maalesef "Kürt devleti kurmak istiyorlar" diyerek Çözüm Süreci'nin sonlandırılmasını isteyenlerin eline büyük kozlar verdiler.
Güvenlik ile özgürlük arasındaki önemli ayrıntıyı yok sayarak Hükumetin, Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi Güneydoğu'da da aldığı tedbirleri kendilerine karşı saydılar. Oysa kendisini bu ülkenin bir parçası sayan herkesin bundan mutluluk duyması gerekirdi. Birliği ve beraberliği bozmayı hedefleyen dış düşmanlara karşı güçlü olmak, çatısı altında yaşanan ülke açısından son derece önemlidir. Bu güç kimi ve neden rahatsız edebilir ki? İşte bu soruya verilecek cevap meselenin doğru bir yere oturtulabilmesinde son derece önemlidir.
Şunun mutlak surette iyi bilinmesi gerekir. (Elbette her etnik yapısına şefkat eliyle dokunan bir devletin varlığı altında yaşamanın gerekliliğinin de bilinciyle tabii) Tarihsel gerçekliğin de ışığında ifade edecek olursam Kürtler en huzurlu yılarını da yine Türklerle birlikte ve Din Kardeşliği ekseninde yaşamışlardır.
İttihat Terakki ile başlayan ayrışma ve Tek-Parti "inkâr"cılığından ötürü mağdur edilmişliği reddeden bir iktidar fırsatını da heba etmek üzere olmak, aceleci ve günübirlik kazançlara kapılmışlığın göstergesidir.
Tüm Kürt kardeşlerimizin aynı çizgide olmadığı bilinciyle ve HDP'nin de yine tüm Kürtlerin temsilcisi olmadığı gerçeği ile silaha ve şiddete mesafe koyan herkesle müzakere yolu hâlâ açıktır. Başbakanın açıklamaları da bu yöndedir.
Ortadoğu'da yaşananlar üzerinden bir gelecek tasavvur etmek, bedeli ağır bir hayalden başka bir şey değildir. Tarihe de siyasete de uzaktır. Bu gerçeklerin yanına bir başka sosyolojik gerçeği de ekleyebiliriz. O da Kürtler de kendi içlerinde bir birlik oluşturmaktan uzaklar. Farklı devlet ve farklı aşiret yapılarında uzun süre yaşamışlığın getirdiği farklılıkları tolere etmek de hiç kolay değildir.
Hülasa gerçek huzurun nerede olduğunu iyi hesaplanmalı ve kadim kardeşlik anlık heveslere feda edilmemeli...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.