Demokrasiyle aldatmak…

A -
A +
Bugünlerde özellikle de Avrupa’ya yönelen göçmenler sebebiyle artık birilerinin yıllardır “demokrasi” diyerek insanları nasıl aldattıkları çok daha açık bir şekilde ortada değil mi?
Başta ABD ve Avrupa’nın kendi elleriyle oluşturdukları bir öcüye (İslâmofobi) karşı ilan ettikleri savaşta da çok daha farklı bir riyakârlığı icra etmiyorlar mı?
Sözde herkes DAEŞ’e karşı bir savaş veriyor. Fakat bana göre bu, kendilerinin dahi inanmadıkları bir hikâye. Herkes kendi meşrebince dizayna için “DAEŞ şemsiyesi” kullanıyor.
Bütün dünyanın gözünün içine baka baka da yalan söylüyorlar.
Dünya, tarihte hiçbir zaman bu kadar görünür gerçeklerin yalanlandığına şahit olmamıştır kanaatimce. Bütün teknolojik aygıtların neredeyse “sıfır” hata ile ortaya koyduğu veriler, bu yalanların en açık ispatıdır.
Eğer birileri övündükleri teknolojinin ortaya çıkardığı yalanları kabul etmiyorsa diğer konularda da bu teknolojilerine çokça güvenmemeliler. Ama ifadeler tam aksini gösteriyor. Yani tabiri caizse sorun olduğunda “karakutunun yazılımında arıza oluştu”ya sığınanlar, sorunsuz zamanların “hatasız” aletlerine dönüşüyorlar bir anda; “mükemmel bir teknolojiye sahibiz” cakalarıyla. Bu bile kendi kendilerini nasıl da yalanladıklarını göstermeye yetmez mi?
Bu inkâr ve riya neye mi sebep oluyor; işte biraz da onlardan bahsedelim...
Zorumuza gitse de, hatta bizi çokça yaralasa da, bugün ABD ve Avrupa’da gerçekleşen ırkçı ve İslâmofobik yaklaşımlar oldukça ilgi görüyor. Hatta bunları parti politikası yapanlar artık ciddi bir oy potansiyeline ulaşmış durumdalar. Aksi halde İngiltere’de UKIP, ABD’de Trump’un geldiği nokta başka ne ile izah edilebilir.
Bunun yanında Almanya'da yaşanan ırkçı saldırılar ya da AB’nin göçmenlere karşı dışlayıcı hatta aşağılayıcı tavır takınan diğer ülkelerinin halleri.  
ABD ve Avrupa’da birilerinin riyakârca tavır takınarak gizlemeye çalıştıklarını, UKIP ve Trump gibi örnekler ifşa ettiler.
İşin bir başka tarafı ise UKIP ve Trump’ın aslında bir sonuç olduğudur. Öylesine acımasız, öylesine savaşa endeksli ve silah sanayinin iştahı üzerine kurulu bir politika izlediler ki, bunun sonucu da bir sürü düşman peyda ettiler.
Irak’ta, Afganistan’da, Suriye’de, Filistin’de insanları sürükledikleri savaşlarla onların annesini, babasını, kardeşini, komşusunu ve yaşamak için çok gerekli olan insanlık onurlarını öldürenler (kendilerine toz kondurmasalar da) baş suçlulardır.
Bu yaşananlara nasıl sebep olduklarını, kendilerine bir de Seneca’nın zâlim Nero’ya seslenerek nasıl düşman kazandığını göstermeye çalıştığı cümleleriyle anlatayım; “Öç alma sebebinden önce öç alma isteğinin ortadan kalkması gerekir; aksi halde tıpkı kesilen ağaçların pek çok dalından filiz sürmesi ve birçok ekin türünün daha sık büyümesi için biçilmesi gibi, kralın zalimliği de düşmanların sayısını giderek artırır; zira katledilenlerin ana babaları ve çocukları, hatta yakınları ve akrabaları da her bir katledilenin yerini alır.”
Ey ABD ve Avrupa’nın zulümden yana olanları!
Şimdi anladınız mı bu marjinallerin nereden türediğini?
Gittiğiniz bu yol, size daha fazla öfke ve kırgınlıktan başka bir şey kazandıramaz.
Samimi ve açık olmak ise en büyük kazancınız olabilir. Hâlâ fırsat varken bunu da hebâ etmeyin.
Bunu dünya için, insanlık için yapın ama en çok da kendiniz için…
Yoksa yaktığınız bu ateş, yakanın da yanacağı bir “kin”le büyümeye devam edecektir...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.