Köken putuna sığınmak…

A -
A +

“Kökenlere inmenin her şeyi çözeceği” ön kabulünden hareket eden bu anlayışlar, dünyadaki “ırk” bilincini güçlendirmekten başka hiçbir işe yaramadı. Güçlenen bu ırk bilinci ve beraberinde getirdiği “üstün ırk kompleksi”, ne kendini ırkından dolayı üstün görene ne de diğerlerine huzur vermedi.

Sürekli çatışma üreten bu anlayış öncelikle, içerisinde farklı ırk ve milletlere ait insanları barındıran toplumları darmadağın bir hâle getirdi. Önce, bu birlikteliğin en büyük hâli olan imparatorluklar gitti.

Ardından “köken” anlayışı bir daralmayla ulus devlet kategorisinde bir temsil elde etti. Fakat kökeni önemseyenler, bu parçalanmayı da yeterli görmediler. Onlar, daha küçük bir temsil ile daha parçalanmış bir anlayış üzerinden yeni bir köke ulaşmak istiyorlardı.

İşte, bugün bu anlayışın ürettiği, çok daha daraltılmış bölgeleri kapsayan ve çok daha küçük etnik gruplara indirgenmiş ırk ya da “köken putu” anlayışı, çatışmaları en kılcal noktalara kadar taşımış oldu.

Öyle görünüyor ki köken konusundaki daraltıcı anlayış, bununla da yetinmeyecek. Çünkü “köken putu” daha fazla bölünme dolayısıyla daha fazla çatışma ve de kurban istemektedir.

Bundan sonraki parçalama oyunu ise aynı ırkın içerisindeki farklılıklar üzerine oynanmaktadır. Artık aynı ırka mensup insanları bölgesel, mezhepsel, geleneksel farklılıklar temelinde bölmeye çalışan bir zihniyetle karşı karşıyayız.

İnsanlara önce “sen Alman, İngiliz, Türk, Arap olduğun için üstünsün” diyen bu kökenciler, daha sonra inançlar üzerinden bir okuma yaparak parçaları biraz daha küçültmek için “sen şuna inan Arap’san ya da Türk’sen daha ütünsün” demeyi öncelediler.

Bu inanç ve kültür farklılıkları üzerinden bölmede, etnik unsur hâlâ etkin olmakla birlikte birincil konumda değil. Mesela Arap, Türk ya da Kürt olmak hâlâ köken putu için önemlidir; fakat A ya da B mezhebine mensup olduktan sonra. Yani bu bölücüler için A mezhebine mensup bir Arap B mezhebine mensup bir Arap’tan daha üstün olmalıdır. Aksi hâlde plan işleyemez; bölünme hücresel bir küçüklüğe kadar inmelidir çünkü.

Bölünme ile nicelik ne kadar küçülür, gurup ne kadar daralırsa bir alandaki çatışma sayısı o oranda çoğaltılmış olur. Dolayısıyla tekrar bir araya gelmek de o aranda zorlaşır.

Başarıp başaramayacağı henüz bir muamma olsa da Batı, kendi içerisindeki farklılıkları birleştirerek AB adında bir birliğin oluşturulmasına çalışırken, İslâm âlemine reva görülen bu âdeta “hücresel bölünme” midir?

İşte bunun kararını verecek olanlar Müslümanlardır. Ya tarihte birlikken elde ettikleri şanlı günlere dönecekler ya da daha fazla bölünerek yine daha fazla değerlerinden kaybedecekler.

Oysa gerçekten de bir Müslümana Rabbinin de emrettiği gibi birlik olmak yakışır. Çünkü birleştiren, ayrılıklardan ve köken putundan koparan Allah, nasıl kardeş yaptığını Kur’an-ı kerimde bize haber veriyor; “Hani siz birbirinize düşman idiniz. Allah gönüllerinizi birleştirmiş ve O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.” (Âl-i İmran Sûresi, 103. Âyet)

Ve yine Rabbimiz bizi uyarıyor; “Kendisine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır.” (Âl-i İmran Sûresi, 105. Âyet)

Şimdi sormak gerek. Bugünlerde çokça taraftar toplamış, kendisine inanmada kusur da etmeyen takipçileri olan bu “köken putu” insanlığı kurtarır mı?

Saygıyla...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.