Adyabatık bir zihin ve cuntaya tesiri…

A -
A +
Türkiye 15 Temmuz’da çok önemli bir tarihsel kırılmaya işaret edecek bir kalkışmaya şahit oldu.
Bizler aslında bu malum yapının MİT’e yapmaya çalıştığı operasyonda, 17-25 Aralık hadiselerinde nasıl bir zihinle hareket ettiğini anlatmaya çalıştık. Zihinsel ve inanç kodları üzerine tahliller oluşturmayı denedik.
Bu yapının son ve elbette en vahşi faaliyetini de 15 Temmuz’dan bu yana anlamaya ve yorumlamaya çalışıyoruz. Rabbim bize yine çok büyük vesileler, sebepler tayin etti ve pek çok kanalda ve ajanslar aracılığıyla ilk andan  itibaren düşündüklerimizi anlatma fırsatı bulduk.
Bunu yapmaya çalışırken inanın bir tek gaye güttüm. O da, bu zor zamanlarda insanların “Ne oluyor?” dediği bir zeminde onlara moral verebilecek bir sakinlikte kalmaktı. Çünkü ekranlarda paniklemiş, endişeli yüzler olmamalıydık. Endişelerden uzak, cesaretli, mantığını ve iz’anını kaybetmemiş insanların ve yorumcuların da milletin direncinde çok önemli olacağına inandım.
Eğer zerre bir miktar buna vesile olabildiysem ancak bahtiyarlık duyarım. “Hiç olmazsa tarafımızı belli olsun” demiş olabilmeyi yürekten diliyorum.
İşin bir başka yönü de öne çıkarmaya çalıştığım malum “örgütün” zihinsel yapısıyla ilgiliydi.
Bu zihin yapısı nasıl oluyordu da yaklaşık kırk yıl hiç istikamet kaybetmeden aynı hedefte kalabiliyordu. Yani devleti ele geçirme hedefiyle yola çıkan bu insanlar, başlarından aldıkları motivasyonla kırk yıl hazırlandıkları hedefi 15 Temmuz’da gerçekleştiriyor.
İşte bu zihinsel kodlamayı çok iyi analiz etmek gerekir. Ben bu zihinsel angajmanı atmosferde yaşanan bir termodinamik hadiseyle izah ediyorum. O da “adyabatık” olarak isimlendirilen bir bulutlanma olarak ifade ediliyor. Bu sisten ya da atmosfer olayında hareket gerçekleşirken herhangi bir ısı ya da kütle kaybı yaşanmıyor ya da artışı olmuyor. Etraftaki hiçbir hava hareketinin etkileyemediği bir sistem oluşuyor.
Bu metafor üzerinden bakıldığında bu inanç yapısının da bu atmosfer hadisesinde olduğu gibi kendisini etraftaki bütün sosyolojik gerçeklere kapatarak belirli bir hedefe kilitlendiği ifade edilebilir. Çünkü bir zihin otuz-kırk yıl boyunca asıl maçından hiç sapmamış görünüyor.
Burada artık “cemaat” de diyemeyeceğimiz ve kendi vatanına ihanet etmiş bu yapının elemanlarını, dış çevredeki yapılardan ne kadar uzak tutmaya çalıştığı gayet açık bir şekilde görülüyor.
Bunu nasıl başardılar? Hem de 21. yüzyılda dünya ve ülkemiz bu denli değişim yaşarken. Aslında izahı var bu sorunun. Kendi elemanlarını mutlak sınırlamalar getirerek. Özellikle inanç meselelerinde bu sınırlar çizildi. Çünkü en kenetleyici nokta burasıydı. Bu motivasyon, kendi inançlarını devlete hakim kılma inancına dayanmalıydı. Sonrası motive edenlere kalmış. Zihinlerini yıkadıkları kişilere kurduracakları zeminde kimi nereye terk edecekleri de belli değildi tabi. Çünkü motive edenin de kukla olduğu bir zeminden bahsediyoruz.
İnançları kontrol etmenin yolu nasıl mı oldu? Sesli, yazılı ve her türden yayınlar aracılığıyla yapıldı toplantılar dışında. Sözde cemaatin TV’si izlendi, gazetesi ve kitabı okundu, okuluna-dershanesine gidildi, camisinde-mescidinde namaz kılındı, bankasından para alındı vs. vs... 
İşte tüm bu yöntemle zihinlerin istenenin dışında bir şeyle teması engellenmiş oldu. Sonrası mı? Orası da işte bu malum sonuç…
Ama Rabbimizin de bir hesabı vardı ve onların hesapları şaşırttı, ellerini ayaklarını birbirine dolaştırdı…
Milletin inancı karşısında da yenilmeye mahkûm oldular… 
Dua ile…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.