Batı’ya bakışımızdaki üç dönem…

A -
A +
“Batı” kavramı elbette bir felsefi mantalite üzerinden değerlendirildiği için bir “yön”den ziyadedir. Genel olarak İslâm, özel olarak ise Türk coğrafyası Batı’ya bakışı bazı temel dönemlerle izah edilmek durumundadır. Bu dönemlendirmeyi, Batılı yöntemlerle modernleşme çabaları sonrası üzerinden yapmaya gayret edeceğimi de ifade etmek isterim.   
Bu temel dönemleri değerlendirdiğimizde şu üç temel anlayışın hâkim olduğu öne çıkacaktır.
Birinci aşama Batı’nın teknolojik üstünlüğünün kabullenilmesi aşamasıdır. Bu aşamada “Batı neden üstün?” sorusu soruldu hep ve buna cevap arandı. Bu aslında Batı için sömürmeye karar verdiği “Doğu”nun, kendisi karşısında zihinsel olarak yenildiğinin ilk işaretiydi. Başka bir açıdan değerlendirildiğinde Batı, “Doğu” karşısında cazibesini artırıyor ve tabiri caiz ise marka değerini yükseltiyordu.
Bu yükselişin devam ettiğinin en temel göstergesi ise ikinci aşama oldu. Bu aşamada sorulan soru artık “Neden bizde Batı’daki gelişmeleri, teknolojiyi almıyoruz?” idi. Bu, Batı’nın İslâm coğrafyasını kökünden etkilediğinin en açık delilidir. En büyük yenilgi zihinde yaşanır; bu aşamadaki yenilgi buna tekabül ettiği için zihinsel toparlanmamız maalesef asırlardır devam ediyor. İslâm coğrafyasındaki paramparçalılık başka nasıl izah edilebilir.
Bu aşamaya kadar İslâm toplumlarındaki zihinsel çöküşü ve bu çöküş karşısında da kazanan Batı’yı ifade ettim. Bu gerçekler elbette kapatılamaz, inkâr edilemez. Bu gerçekler karşısında yaşadığımız komplekste inkâr edilemez.
Fakat “one minute” ile başlayan ve 15 Temmuz sonrasında daha da netleşen üçüncü ve son aşama, Batı’nın karşısında “Doğu”nun zihinsel galibiyeti yeniden ele geçirmeye başladığını gösteriyor. Bunun da bu dönemin temel sorusuna bakarak çıkarabiliriz. Bugünün toplumu Batı karşısında artık şu soruyu soruyor, “Batı neden ihanet içerisinde ve neden ikiyüzlü?” bundan önceki iki kuşakta sorulan sular, Batı için bir değer atfediyor ve onu taklit edilmesi gereken bir zihniyet konumuna çıkarıyordu. Oysa son dönemde sorulan soru bir zihniyet çürümesini işaret ediyor ve Batı için “time over” sürenin bittiğini haber veriyor.
Batı, on yıllar boyu oryantalistler marifetiyle doğunun kılcallarına kadar girdi ve fay hatlarını hareketlendirerek kültür ve inanç depremleri yaptı. Buna karşın “Doğu” oksidentalist yetiştirmeyi ve onlara yine onların zihniyetiyle muamele etmeyi kendi değerlerine hiçbir zaman sığdırmadı. Tehlikenin nereden geldiğini uzun bir zamandır bilmesine rağmen “misliyle mukabele”yi hiçbir zaman düşünmedi.
Fakat bundan sonraki süreçte mutlaka yapılması gereken şey şudur. Elbette Batı’nın misyonerlik altyapısı için kullandığı zeminde değil ama bilimsel olarak onu tanımak adına bu alandaki akademik çalışmalarını artırmak zorunda. En azında “Doğu”nun zihninde çürümeye başlamış Batı felsefesini, bundan sonraki nesillere daha iyi anlatmak zorunda. Kendisine asırlardır rahat vermeyen bu anlayışı, ötekileştiren, hor gören, yok sayan zihniyetleri genetiğine kadar bilmek durumunda.
“Doğu”, kendi gücüyle değil de maalesef Müslümanın gücüyle Müslümanı yenen bu zihniyete, bundan sonra bir daha yenilmemek için bilginin gücüyle hareket etmek zorunda. Kuvve ve fiil aynı anda ilerlemeli; teknoloji ve onun önünü açan felsefe…
Uyanmışken, uyanık kalabilmenin her şartı yerine gelmeli artık...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.