Kredi ve faiz bilmecesi...

A -
A +
Basına yansıyan banka ve reel sektör açıklamaları gösteriyor ki, kredi faizleri %29 ile %50 arasında, banka harici kurumlarda ise en yüksek oranlarla kaynak kullandırılıyor. Gelişmiş ekonomilerde bu oranların dörtte biri bile tüketim ve yatırımların durmasına yol açarken, gelişen ekonomilerde bir şekilde devinim devam ediyor. Sebeplerini anlatayım.
 
Aslında bu oranlar bile Türkiye'de ekonominin soğumasını sağlayabilirdi ama firmaların işletme sermayesindeki yetersizlik sebebiyle krediye muhtaç yaşamaları bir "kurumsal körlük" oluşturmuş durumda. Maliyetine bakmaksızın kredi alıp iş yapmaya devam etmenin ortaya çıkaracağı zarar görmezden geliniyor. Konuyu biraz daha açmamda fayda olduğunu düşünüyorum.
 
"Kurumsal" olarak tarif edilen şirketlerin önemli bir kısmı patronlar ya da ortaklar için mali tablolara bakıp da anlaşılmayacak işlemlerle gelir oluşturmaya tenezzül etmeyecek şirketlerdir. Burada büyüklük değil, anlayış ve yaklaşım önemli. Vergi rejiminin karışıklığı ve Türkiye'de iş yapmanın inceliklerinden faydalanarak yapılan bu operasyonların, daha önceki raporlarda bahsettiğim gibi işle alakalı olmayan maliyetleri de firmalara yükleyen yaklaşımla pekiştiğini söylemeliyim. Birçok firma kendi faaliyetleri için kredi bulmaya çalışırken, üst düzey personel ve firma sahibinin ihtiraslarını nakit parayla fonlar hâle gelmiş durumda. Ancak burada Merkez Bankası Başkanı gibi genelleme yapmaktan uzak duracağım. Her firma böyle değil tabii. 
Hem "iktisada yeniden giriş" kitabımda hem de birçok yazımda bahsettiğim gibi, patron farklı sesleri duymaya kulaklarını kapattığı andan itibaren sıkıntılar başlıyor. Bu sebeple kritik karar alırken mutlaka farklı seslerden oluşan bir idare heyeti kurması gerek. Ayrıca söz konusu heyette sabit isimler olacağı gibi, belli sürelerle değişen isimler de olmalı. Hatta farklı sektörlerden gelmeleri daha faydalı olur diye düşünüyor. Böylelikle "öğretilmiş çaresizlikten" kurtulma imkânı doğar. 
 
Merkez Bankası kime mesaj veriyor?..
 
Bir başka sıkıntı da varlıkların değerlenmesi sonucunda oluşan kâğıt üzerindeki kâra güvenerek firmayı geri dönüşü uzun ve pahalı yatırımlara sokmak olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle bu faizlerle böyle bir yatırıma girişmek intihar gibi olur. İşletme sermayesi için ise bir şey diyemem ama yatırımlar için kredi almak isteyenlere Şahap Bey gibi "almayın abi" diyebilirim. Yine de tekrar edeyim, hayatta kalmak için alınan kredilerle alakalı böyle bir tavsiyede bulunamam.
 
Kendi faaliyetinden kâr etmeyen, edemeyen ya da ettirilmeyen bir firmayı kredilerle ayakta tutmak bence faizler rekor düşük seviyede bile olsa sürdürülebilir bir durum değil. Faizler enflasyon oranının yarısı kadar olsa bile sonunda deniz bitecek. Kaçınılmaz son gerçekleşmeden önce firmasını yeni sahiplerine satmayı başaran elbette var. Ancak sayısı fazla değil. Halka arz yoluyla basiretsizliğe vatandaşı ortak etmek de kaçınılmaz sonu değiştirmiyor. En doğrusu kanunda belirtilen tüccar nitelikleriyle firmaları yönetmek. 
 
Son olarak, kredi hacminin hızlı artışına bakalım: Piyasayı yakından takip ettiğim için bankalar uzun vadeli kredi açmaktan imtina ederek kaynak kullandırıyorlar. Artan enflasyon sebebiyle harcamalar büyüdüğü için kredi hacminin artması doğal. Yani hem kısa vadede kullandırılan kaynağın dolanım hızı hem de yükselen enflasyondan arındırılarak okunması gerekir bu verinin.
 
Sanıyorum para otoritesi mesajı iş dünyasına değil siyasete vermeye çalışıyor. "Gerçekten çalışıyoruz siz şikâyetlere bakmayın" gibi bir mesaj diyebilirim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.