Filistinliler, ümmet adına haysiyet mücadelesi vermekte

A -
A +

Filistin, bugün Filistin devletiyle İsrail ve Ürdün'ün yer aldığı, bizim dünkü Şam Vilayetimize ait bir bölgenin adıdır... Dünyanın muhtelif şehirlerinde yaşayan Yahudiler, on dokuzuncu asırda siyonist idealler çerçevesinde Filistin'de bir devlet kurmak için teşkilatlandıktan sonra Sultan Abdülhamid Han'ı ikna imkânlarını araştırdılar. Huzura kabullerinde Filistin'de Yahudi devleti kurmalarına izin verilmesi hâlinde Devlet-i âli Osman'ın bütün dış borçlarını ödemeye hazır olduklarını beyan ettiler. Tarihimizde bir karış vatan parçasını herhangi bir sebeple feda etmek gibi bir teamül yoktu. Şimdi de olamazdı. Sultan, teklifi reddetti ve saf teb'anın paraya tamah ederek herhangi bir satış yapmalarını önlemek için de bu toprakları kendi adına satın alarak tapuya tescil ettirdi.

Yahudi talebinin reddedilmesi hem Sultan Abdülhamid iktidarının ve hem de Osmanlı devletinin sonunu getiren başlangıç noktası oldu. Eğer; Hünkâr, siyonistlerin vaki tekliflerini kabul ederek Filistin'de devletleşmelerine müsaade etseydi başına devrin "Gezi Olayı" 31 Mart 1909 Vak'ası getirilmeyecek, Osmanlı Devleti, içerde Yahudi güdümlü yabancılaşmış İttihatçılar ve dışarda da İngiliz stratejileriyle tarihten çekilmeye zorlanmayacaktı. Bugünden bakıldığında "keşke müsaade etseydi!" diyenler çıkabilir. Bu mümkün değildi. Bizde merkezî devlet-sömürgeler uygulaması yoktu. Fatsa, Fatih, Bursa... neyse Filistin de oydu. Bu itibarla böyle bir teklifin kabulü doğrudan ihanet olurdu. Osmanlı Sultanlarına farklı isnatlar yapabilenler çıkabilir; fakat hiç biri için hain denemez. Diyen büyük bir iftira atmış olur.
Şu hâlde İsrail'in fikir babası Theodor Herzl ve yanındakilerin Ulu Hakan tarafından 4 Temmuz 1902'de kabul edilip taleplerinin reddedilmesinden bu güne, bu ihtilaf tam 112 senedir devam etmektedir. Şu yazdıklarımızdan da anlaşılacağı gibi Filistin, sadece orada inanılmaz zor şartlarda, zulüm altında vahşetler görerek yaşayan 5 milyon kahraman Filistinli'nin dâvâsı değildir.

Filistin toprakları, bazı Peygamberlerin -aleyhimüsselam- ayak bastığı, nefes alıp verdiği, Sevgili Peygamberimizin -sallallahü aleyhi ve sellem- ilk kıblemiz Mescid-i Aksa'dan mirac ettiği aziz bir iklimdir. Bu iklimin en muhterem şehri el Kuds'tür, Kudüs-i şeriftir. Topyekûn El Aksa'ya bu şerefi bahşeden de Mescid-i Aksa'dır. Kudüs bir milyondan az nüfusa sahiptir. Batı Kudüs, İsrail tarafından 1948'de işgal edilmişti. Doğu Kudüs ise 1967 Savaşında işgal edildi.

İsrail'in başkenti Tel-Aviv iken 67 Savaşından sonra Kudüs'e taşındı. Fakat, dünya bunu tanımıyor. Kudüs'te hiç bir devletin sefareti yoktur. Ayrıca  Doğu Kudüs'ü işgali de tanınmamaktadır. Diğer taraftan Filistinliler 1988'de istiklallerini ilan ettiklerinde hiç bir mülkte egemen değillerdi. Daha sonra Gazze ve Batı Şeria gibi yerleri istirdat ettiler. Filistin devleti, 100'ün çok üstünde devlet tarafından tanınmaktadır. En son 2014'te İsveç tanıdı. 2012'de BM'ye gözlemci devlet sıfatıyla kabul edildi.

Buna rağmen; sözde BM'ye, güya İİT'ye, vurdumduymaz İslam âlemine rağmen elinde barışın gülümsemesi zeytin fidanını Batı Şeria'da vatan toprağına dikmek isteyen Filistin İskân Bakanı Ziyad  Ebu Ayn'ı İsrail askerleri, boğarak şehit ettiler.

Çünkü; Kudüs işgal altında, Gazze işgal altında, Batı Şeria işgal altında.

Mescid-i Aksa'nın, ilk kıblemizin, Cebrail aleyhisselamın Burak'ı bağladığı kayanın, Peygamberler Peygamberinin göklere yükseldiği mukaddes mekânın dış tarafı ve kazı yapılan zemini işgal altında.

Filistinli yiğit kardeşler, bacılar, çocuklar ve analar, mukaddes Mescid-i Aksa kirlenmesin diye canlarını verme, hürriyetlerinden mahrum kalma pahasına yalnızca kendileri namına değil bütün İslam ümmeti için destanlar yazmaktalar.

Harp içinde doğup harp içinde ölen o güzel insanların hakkı ödenmez.
Onlara şükran borçluyuz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.