Bir
hayli zamandır kafamda iç ses olarak dolaşan bir düşünce, dünkü
gazetelerde haberdi. Oxfam, bir araştırma yayınladı. Haber olan bu
araştırmadır. Mezkûr kuruluş, II. Dünya Harbi sürecinde 1942 yılında
Oxford Üniversitesi bünyesinde kurulmuş bir vakıf. 17 Milletlerarası
teşkilatın çatı kuruluşu. 90 memlekette faaliyet göstermekte. Bu arada
bir parantez açarak şunu hatırlatmadan geçemeyeceğiz. O tarihte
Osmanlıya inat Türkiye'de vakıf kurmak yasaktır. Vakıfların tekrar
hizmete başlaması için 1971 senesini beklemek gerekecektir.
Bir
de ders parantezi açmak lazım. Devletler, sadece maliyesi, hariciyesi
ve silahlı kuvvetleriyle mücadele etmezler. Bugün THY yolcu taşırken
millî itibar için nasıl ki dünya hava yollarıyla rekabet hâlindeyse
Kızılay da Kızılhaç'la rekabet hâlindedir. Vakıflarımızın daha da
güçlenmesi gerektiğini söylemek istiyoruz.
Diğer ders de şu
olmalı. 1942'de İngiltere'de bir üniversite, böyle bir hayır çalışması
başlatırken Türkiye üniversiteleri ne yaptılar? Ne yaptıkları
hafızalarda. Laiklik jandarmalığı, Atatürk taassubu, darbe fetvacılığı,
öz kültür reddi. O günlerin uzak olmasa da mazide kaldığını ümit
etmekteyiz. Bizde de artık bazı üniversiteler, takdir edilecek işlere
imza atmaya başlamışlardır.
Mevzuun tafsilatına gelince; öyle
çok uzun bir haber değil. Bir kaç satır bir şey. Dünya 7 milyar farz
edilmekte. 85 zengin aile, bu 7 milyarın yarısını teşkil eden 3.5
milyarlık fakir nüfusunun toplam servetine denk servetteymiş.
Diğer 3.5 milyara gelince; onun cevabı da şöyle:
En
zenginler, 7 milyarın yüzde 1'ini teşkil etmekteymiş. İşte bu yüzde
1'in elindeki servet, diğer 3.5 milyarın yani dünyanın diğer yarı
nüfusunun elindeki servetin 65 katıymış. Bir başka tesbit şöyle; 1426
dolar zengininin sahip olduğu servetin toplamı 5.4 trilyon dolarmış.
Ayrıca 2013 yılında -nasıl bir tesadüfse- 2013 yeni dolar milyarderi
piyasaya girmiş. Tabiî bu malumat daha tafsilatlanabilir. Hangi ülkede
kaç dolar zengini var, kaçı kaç nesildir zengin, iş kolları nedir gibi?
Fakat rakamlarla yorulmaktansa hadisenin sosyolojik, ahlaki ticari,
hatta vicdanî tarafları üzerinde durmak daha doğrudur.
Bu
servetler nereden kazanılmaktadır? Bazıları internet cihazları, yazılım
satışı, petrol satışı, maden satışları, marka satışları gibi meşrudur.
Bazıları ise Afganistan'dan Filistin'e kadar daha doğrusu bütün İslam
coğrafyasına nefes aldırmayan savaşlarda silah satışıyla elde edilmekte.
Daha beteri ise uyuşturucu ticaretidir, buna faiz vs eklenebilir.
AVM'lerin
hep çokluğu ve yüksekliği konuşulmakta. Halbuki asıl sorgulanması
gereken marka tekelidir. İstanbul'un kenar semtlerindeki AVM'de de DC'de
ve Tokyo'da da aynı markalar aynı düzenle satılmaktadır. Bu tabloya
nereden bakılırsa bakılsın dünyada merhametsiz bir tekel kurulmuştur.
Özetlersek; 7 milyar insan, 700 aileye çalışıyor.
Modern kölelik devrindeyiz.
Herkes bir parça ırgat.
Moda,
markayı körüklemekte, marka, kapitalizme hizmet etmekte. İnsafsız ve
vahşi kapitalizm, dünyayı kanser gibi sarmış vaziyette. Filistinli
çocuğun, Iraklı kadının, Suriyeli gencin, Afrikalı sahipsizin ve diğer
mazlum insanların kanı, dolara dönüşerek kapitalist kasaları şişirmekte.
Böyle bir dünyada huzurun olması mümkün mü?
Adalet yoksa huzur da yoktur!