MUSUL İÇİN TARİHÇİ VE HUKUKÇULARIMIZA ÇOK HİZMET DÜŞMEKTE!..

A -
A +

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "gerekirse sahaya iner dişe-diş mücadele verir, diplomasi masasında masaya yumruğumuzu vururuz!" diyor.

Bu üslup, ihtilafın askerî ve diplomatik tarafıdır. Onun bir de tarihçi vesikası ve hukukçu içtihadıyla desteklenmesi gerekir. Musul mes'elesini tam 90 sene sonra masaya yatırıyorsak, cephe açmayı göze almışsak tezlerimizde haklı olduğumuzu isbat etmemiz gerekir. Bu da az evvel ifade ettiğimiz gibi vesikaları konuşturan güçlü tarihçiler ve mantık, muhakeme ve içtihatlarla fikirlerini serdedip karşı taraf iddialarını çürütebilen sağlam hukukçularla mümkündür.
Tek başına siyâset ve tek başına silahlı mücadele kâfi gelmez. "Musul mes'elesi" dendiğinde etiketler ortaya çıkmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu, Britanya İmparatorluğu, Türkler, Türkmenler, Kürtler, Araplar, petrol, Lozan Andlaşması, Haliç Konferansı, Brüksel Hudut Hattı, Ankara Andlaşması, Irak'ta İngiliz mandası, Cemiyet-i Akvam, Lahey Adalet Divanı, Musul petrolünde Türkiye'nin yüzde 10 hissesi vs.
Musul mes'elesi, Lozan'da bir karara bağlanamayınca ihtilaf, ileriki bir zamana talîk edilmişti. Bundan dolayı 30 Eylül 1924'te ihtilaflı bölgede keşif çalışması yapacak, ahalinin tercihini öğrenecek 3 kişilik bir hey'et/komisyon teşkil edildi. Komisyonun başkanlığını eski Macar başvekili Pal Telek yapıyordu. Komisyon keşif ve çalışmaları sonucunda 29 Ekim 1924'te geçici bir Türk-Irak hudut tarifi yaparak bunu 16 Temmuz 1925'te BM'ye sundu. Türkiye, raporu tatmin edici görmediğinden itirazları oldu. BM, Lahey Adalet Divanı’ndan mütalaa istedi. BM/Cemiyet-i mütalaadan da kuvvet alarak 16 Aralık 1925'te ittifakla/oybirliğiyle raporu kabul etti. Böylece Brüksel Hudut Hattı ortaya çıkmış oldu. Ancak bu bir geçici sınırdı.
5 Haziran 1926 tarihli Ankara Andlaşmasının 1. Maddesi, BM'nin kabul ettiği Brüksel Hudut Hattı'yla orada İngiliz mandası ve bunun işleyiş ve sonucuna atıfta bulunmaktadır.
Buna göre Irak'taki İngiliz manda idaresi, 1928 yılına kadar devam edecektir. Bu süre dolunca 25 yıl daha devam etmesi mümkündür. Ancak devam etmezse bu takdirde Musul Türkiye'ye iade olunacaktır. Bir talih eseri olarak İngiliz mandası, Irak'ta 1932'de bitti. Türkiye, hak iddia etti mi? Hayır!
Bugün o sayfa yeniden açılıyor. Yaşadıklarımızı sadece sınır güvenliği olarak görmek hatadır. Bir iddiamız olduğuna göre yukarıda sözünü ettiğimiz andlaşma ve diğer alâkalı maddelerin her birinin tarihçi ve hukukçularımız tarafından didik didik edilip hakikatin gün yüzüne çıkartılması lâzım gelir.
Bu sebeple âcilen hariciye, millî savunma, üniversite ve genelkurmay bir hey'et teşkil ederek hukukçu ve tarihçilerden meydana gelecek bir hey'ete süreye tabi bir vazife vermelidir.
Metinlerin bir lafzı bir de ruhu vardır. Harf inkılabı olmuş, kelimeler değişmiş, âlim tarihçi ve âlim hukukçu temini zorlanmıştır. Hey'et, doğmuş o boşluğu telafi edecek bir çalışmayı hazırlamalıdır.
Düne kadar sadece "Lozan Andlaşması" sözü işitiliyordu. O da kutsallaştırılmıştı. Devletin tapusu kabul ediliyor, hatadan münezzeh sayılıyordu. Dün "Ankara Andlaşması denmeye başladı. Bugün "Brüksel Hudut Hattı"ndan söz edilmekte.
Öyle ise bunlar derinlemesine incelenmelidir.
Sorulacak çok soru vardır:
Musul'da Türkiye'ye tayin edilen yüzde 10 Petrol hakkı, her sene ödenmiş midir? Tazminat ödenmiş midir? Hânedan âzâsının buradaki şahsî hakları ne vaziyettedir?
Devrin bölgedeki nüfus yapısı nedir? Bu nüfus yani Kürt, Arap ve Türkmenler Türkiye'ye bağlanmak istediği hâlde neden "cahil" sayılarak istekleri kale alınmamıştır?
Bu ve benzeri soruların ikna edici delillerle, içtihatlarla cevaplandırılması lâzımdır.
Böyle bir çalışma sanılmasın ki sadece Musul için ihtiyaçtır.
Halep, Kerkük ve diğer yerler için de ihtiyaçtır.
Kalemi, silahından kuvvetli olan devlet, büyük devlettir.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.