YAKLAŞAN TEHLİKE

A -
A +
1 Mayıs 2019 günü ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey, beraberindeki bir hey’etle birlikte Türkiye’ye geldi. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’la görüşen bu hey’etin ziyaret sebebi, Washington tarafından şöyle açıklandı:
-Amerika’nın kuzey Suriye’deki askerî gücü azalırken Türkiye’nin kaygılarını anlamak.
Cümlenin “acaba?” dedirtmesi orada kalsın. Biz, çok daha ilginç bir başka tuhaf tesadüfe dikkat çekeceğiz. Özel temsilci, Cenevre’deki Suriye toplantısına giderken iki günlüğüne uğradığı Ankara’dayken Türk umumi efkârı, Donald Trump’ın temmuz ayında Türkiye’ye geleceğini öğrendi. Haberi öğrenen vatandaşlar da eminiz ki dudak bükmüşlerdir. Tesadüfler dikkat çekicidir. James Jeffrey ve arkadaşları Ankara’dayken, Sn. Trump’ın Türkiye’yi ziyaret edeceği açıklanıyordu. Aynı saatlerin içinde Venezuela’da “diktatör” denen Devlet Başkanı Nicolas Maduro’ya karşı ikinci kere yapılan darbe teşebbüsü de başarısız oluyordu. Kolombiya ve İspanya’nın antrenörlüğünde, Amerika’nın teknik direktörlüğünde icra edilen bu darbe teşebbüsü, hedefine ulaşamayınca Amerikan makamları, Venezuela’ya askerî harekât düzenleme ihtimalinin yüksek olduğunu açıkladılar. Bu açıklama da nasıl bir tesadüf ki yukarıda sözünü ettiğimiz vakit ve kararlaştırılmış ziyaret haberleriyle çakışıyordu. Üstelik bütün bunlar Sn. Erdoğan’ın Sn. Trump’la yaptığı telefon görüşmesinden bir gün sonra ve “F-35 mevzuunda Türkiye’ye dayatma yapılıyor!” konuşması üzerine oluyordu.
Venezuela’daki darbe teşebbüsü, bizi şu bakımlardan ilgilendirmektedir. Bir kere Maduro ne kadar hatalı olsa da bir Türkiye ve Filistin dostudur. İkincisi, seçimle işbaşına gelmiş bir siyasetçi, diğer devletlerden tayin edilen sözde devlet başkanı eliyle devrilmek istenmektedir. Üçüncü sebep ise bizi daha çok alakadar etmektedir.
Üçüncü sebebi açmalıyız:
Sömürgeci gelenekte bir devlette dış destekli bir darbe yapılmadan evvel indirilecek lidere “diktatör” yaftası yapıştırılır. Irak, Mısır, Libya, Cezayir, Sudan darbelerinde hep bu yaşandı. Oradaki liderler, hangi şekilde gelmiş olursa olurda olsunlar, gitmeleri gerektiğinde söz hazırdır:
-Diktatör!
Biz, bunu yalnızca 15 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan aleyhine yaşamadık. Abdülhamid Han ve Adnan Menderes’e de diktatörle eş anlamlı olarak “müstebit!” diyorlardı.
Kimse gaflete düşmesin!..15 Temmuz ihaneti püskürtüldü diye Tayyip Erdoğan’a “diktatör!” iftirası atanlar, buna son vermediler, aksine hızlandılar. Siyon, FETÖ ve PKK’dan para ve diğer destekleri alan Avrupa ve Amerikan basını, Tayyip Erdoğan’a bugün daha çok bağırarak “diktatör!” demektedir. Onların zaviyesinden Irak, Libya, Sudan, Cezayir ve Venezuela devlet başkanları diktatördür. Her diktatörün devrilmesi meşrudur. Öyle ise Tayyip Erdoğan’ın devrilmesi de meşrudur. 15 Temmuz olduğunda başkan adayı Donald Trump, Türkiye’deki darbe teşebbüsünün arkasında CIA’in olduğunu söylemişti. Avrupa ve Amerika’nın bir takım medya, STK ve para mihrakları için saydığımız yerlerin liderleri diktatördü ve diktatördür. İran ise devlet olarak bu statüdedir. Bütün bunlardan birçoğunda muvaffak oldular. İran ordusunu terör listesine aldılar. Nicolas Maduro’ya karşı ikinci kere darbeye kalkıştılar. Recep Tayyip Erdoğan’a karşı ise ikinci teşebbüs öncesi ikna turları tertipleniyor. Türkiye ne de olsa NATO üyesidir, hin-i hacette askerî gücüne ihtiyaç duyulabilir. Bu yüzden katlanıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı FETÖ örgütüyle deviremeyince dolarla darbeye kalkıştılar. Dolar darbeleri, ardçı sarsıntılar gibi sürmekte.
Soru şudur:
-Sn. Erdoğan’a niçin diktatör diyorlar?
Çünkü;
Sn. Erdoğan IMF’yi göndermiştir, TL’den altı sıfır atmıştır, İsrail’e meydan okumuştur, millî silah sanayiini başlatmıştır, Türkiye’yi Afrika’ya sokmuştur, AB ve ABD gibi Rusya, İran ve Çin’le de ticareti geliştirmiştir, Rusya’dan füze almaktadır, PKK ile amansız mücadele etmektedir, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı’yla Erbil’den Akdeniz’e uzanacak taşeron Kürt garnizon devletinin kurulmasını engellemiştir, arkasında ABD, İngiltere ve bazı AB devletlerinin olduğu Doğu Akdeniz enerji aramalarında İsrail, Mısır, Rum diyarı ve Yunanistan’ı başıboş bırakmamıştır.
Daha fazlası var ama bir lidere “diktatör” demek için bu kadar suç yemez mi?
Uzak-yakın bütün bu olup bitenler, aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etrafını boşaltmak içindir. Yapılan ve yapılacak olan bütün ziyaretlerde Rusya’dan S-400 füzeleri almaktan vazgeçmemiz, İsrail’e karşı özenli olmamız, PYD, PKK ve FETÖ’ye karşı daha yumuşak davranmamız, Fırat’ın doğusuna askerî harekât yapılmasını gündemimizden çıkartmamız istenecektir.
Bu isteklere “hayır!” deneceği için Türkiye Cumhurbaşkanı’na iftira katmerlenecektir. Onun için ilk fırsatta ikinci darbeyi yapacaklarına inanarak her türlü tedbiri almalı.
Denebilir ki Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’a da diktatör dedikleri hâlde ona neden darbe yapılmaya kalkışılmıyor?
Güney Kore, ABD’nin,
Kuzey Kore, Çin’in,
Suriye, Rusya’nın arka bahçesidir.
Çin sebebiyle, gerçek diktatöre dokunamıyorlar.
Buradaki mücadele ise Türkiye’yi ABD’nin arka bahçesi yapma ve yapmama mücadelesidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.