“Başarabilirsin mi başaramazsın mı?”

A -
A +

Yanlışları ve hataları büyüterek bir yere varmak mümkün mü?

Aksine bunları ufak bir gayretle yok saymaya yönelmek hatta bundan kurtulabilmeye çalışmak gerekmektedir. Çekinmeden diyebilirsiniz ki:
-Merak etmeyin hata ve kusurlar kolayca düzeltilebilir.
Sonra yapmaları gerekeni söyleyeceksiniz. Önce yapması gereken işlerin zor olmadığını hissettireceksiniz. Ne kendi işinizi, ne onların işini zorlaştırmayacaksınız.
Yabancı dil öğrenmede yaşadığı heyecanını bir arkadaş şöyle anlatmıştı:
"Pratik olarak biraz İngilizce biliyordum. Bunu geliştirmek için bir öğretmene gittim. Daha ilk sözü şu oldu:
'Bildiğin her şey yanlış...'
Yani, her şeyi unutup yeni baştan başlamalıyım.
İyi bir dil öğrenebilmem çok zordu. Bu açıklamaya göre… Ben zaten çok iyi İngilizce öğrenme iddiasında değildim. Ama bu söz bütün hevesimi kırdı. Moralimi bozdu. Ders almaktan vazgeçerek ayrıldım.
Bir müddet sonra, yeni bir hevesle kendimi toplayıp bir başka öğretmene gittim. Benim kırılan hevesimi bakın nasıl onardı:
Bilmediklerimin fazla olmadığını söyleyerek bana güven gelmesini sağladı. Yabancı dile karşı çok iyi bir kabiliyetimin yani yeteneğimin bulunduğunu söyledi.
Hâlbuki ben orta halli bir İngilizce öğreneceğimi hissediyordum. Gerçekten de derslerin sonunda orta derecede bir dil öğrendim...
Bunu ikinci hocamın bana çok iyi bir dil öğrenebileceğimi söylemesine borçluyum. Eğer o öyle söylemeseydi normal bir dil öğrenmem de gerçekleşmeyecekti.
Bir çocuğa, bir eşe, bir memura, bir şirket elemanına, şirket yöneticisine beceriksiz ve kabiliyetsiz olduğunu söylersek, onun bütün gelişme hevesini, daha iyi olma ümit ve arzusunu kırmış oluruz.
Aksine onu “başarabilirsin” gibi motive edici şekildi desteklersek birçok konuda başarırız. Yapamadıklarını eleştirmeden önce yapabildiklerini ön plana çıkartıp övmeliyiz.
Onun kabiliyetine güvendiğimizi hissettirmeliyiz. O zaman daha iyi olmak için elinden geleni yapacaktır. Siz yeter ki bardağın dolu tarafını görmeyi öğrenin…
Taha Uğur
 
 
ŞİİR
 
Otuzbeş yaş
 
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
 
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
 
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
 
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
 
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç fark ettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
 
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
 
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
 
Cahit Sıtkı Tarancı
 
ATASÖZÜ
“Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.