Türk SİHA’ları Vistül Nehri'nden su içer mi?

A -
A +
Polonya, Avusturya ve Rusya tarafından 1700’lü yılların sonlarında işgal edilince Ukraynalı Wernyhora “Türk atları Vistül Nehri'nden su içmedikçe Polonya bağımsızlığına kavuşamaz” diyor. Bu öngörüden bir asırdan fazla bir zaman sonra Osmanlı askerleri Galiçya cephesinde Rusya’ya karşı mücadele ediyor, atlar Vistül Nehri'nde su içiyor ve Polonya bağımsızlığına kavuşuyor...
Şimdi aynı Polonya, birinci derece tehdit olarak telakki ettiği Rusya’ya karşı Türkiye’den beşinci nesil savunma sanayii ürünleri tedarik ediyor. Tedarik edilen SİHA’lar Vistül Nehri'nden su içer mi bilinmez lakin sahada başarısını ispat etmiş sistemlerin Polonya savunma sistemine son derece büyük katkı sunacağı aşikârdır.
Polonya’nın bu hamlesinden sonra Macaristan ve Letonya’nın da aynı saiklerle Türkiye’den savunma sanayii ürünleri tedarik edeceği anlaşılıyor. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’yi ziyaret eden Letonya Savunma Bakanı Artis Pabriks, Türkiye’ye yaptığı resmî ziyarette bu konuyu açık bir dille ifade etti ve Türkiye’nin savunma sanayisine yönelik övgü dolu sözler sarf etti.
 
Bu ülkelere savunma sanayii ürünleri satmak ne anlama gelir?
 
Elbette söz konusu ürünlerin bu ülkelere satılması sadece bir ihracat kalemi gibi okunamaz. Türkiye geçen zaman içinde savunma sanayi ihracatını dış politikasının bir enstrümanı olarak tereddütsüz kullanacaktır.
Bugüne kadar Katar, Bahreyn, Azerbaycan, Libya, Tunus, Ukrayna, Polonya gibi ülkeler gelişmiş Türk savunma sanayisinin önemli müşterileri. Söz konusu ülkeler aynı zamanda Türkiye ile kazan kazan denkleminde hizalanmış olan ülkeler.
Bu ülkeler ile olan münasebetin daha değerli bir noktası var ve bu husus ısrarla gözden uzak tutuluyor. Bu nokta ise, söz konusu ülkelerin büyük bir çoğunluğunun tehdit algısında Rusya birinci sırada bulunmaktadır. Türkiye ise bu tehdit algılarına karşı sahada denenmiş savunma sanayii ürünleri ile karşılık vermenin mümkün olduğunu Suriye, Azerbaycan ve Libya’da çok başarılı harekâtlar ile gösterdi.
O zaman neden ısrarla Türkiye’nin tedarik ettiği S-400 hava savunma sistemleri ile NATO’nun altını oyduğu algısı oluşturuluyor?
Cevabı çok basit…
Türkiye ve Erdoğan yönetimi demonize edilmek isteniyor. Bu başarılı olursa, bugüne kadar elde edilmiş tüm kazanımların anahtarını teslim etmeye hazır mümessillerin emre amade beklediği biliniyor. Bunun için de 14 Haziran’a kadar ellerinde hangi argüman varsa sahaya sürme telaşı içindeler.
 
Türkiye Rusya’yı düşman görmez , NATO’nun da altını oymaz…
 
Ukrayna toprakları ayrılıkçılar tarafından ateşe verilirken ve Kırım Rusya tarafından ilhak edilirken NATO, ABD ve Batı’dan kayda değer hangi hamleler sahaya sürüldü?
Türkiye, Suriye sahasında Rusya’ya karşı korakor bir mücadele verirken, tek bir NATO desteği görmediği gibi, uygulanan örtülü silah ambargolarının dozajı daha da arttırıldı, CAATSA yaptırımlarına maruz bırakıldı.
Libya’da Rusya’ya, Fransa ve Yunanistan tarafından alan açılırken, Türkiye Rus Wagner askerlerini Trablusgarp cephesinden Sirte-Cufra hattına kadar silip süpürdü. Avrupa’nın Güney Doğu kanadı hâlen bu coğrafyada bulunan Rus kara ve hava gücünün tehdidi altındadır ve bu konuda Avrupa mezarlıkta ıslık çalan adam misali tehlikeyi görmeme konusunda ısrarlıdır.
Şimdi ise Türkiye, savunma sanayii ürünleri ile Ukrayna ve NATO üyesi Polonya’ya destek sunuyor, yine NATO üyesi olan Letonya ve Macaristan bu sistemleri tedarik etmek istediklerini açıklıyor ama tüm bu şartlar altında bile Türkiye NATO’nun altını oyuyor öyle mi? Bunun adı olsa olsa göz bağcılığıdır…
 
Libya’da kendi çıkarları için Rusya’ya alan açan Fransa ve Yunanistan’a ne demeli?
 
Girit’e konuşlandırılmış S-300 hava savunma sistemlerini bugüne kadar görmezden gelişinizin bir açıklaması var mı?
Ya Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin âdeta Rus kara parasının aklanma merkezi olduğundan da bihaber misiniz?
Rusya ile aynı döşekte sabahlamış ve NATO’ya/AB’ye zerre katkı sunmayan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi değil ama Türkiye NATO’nun altını oyuyor öyle mi?
Tüm bu hususlar elbette 14 Haziran’da masaya konulacak, lakin bu konuları uluslararası alanda daha fazla görünür kılmanın zamanı geldi de geçti bile.
 
Dedenizin zamanındaki Türkiye yok, anlasanız iyi olur!..
 
Aslında durum dün Wall Street Journal’de Hudson Enstitüsü akademisyenlerinden Walter Russel Mead’ın kaleme aldığı yazıda belirttiği gibidir.
Walter Russel şöyle diyor: “Dünya da Türkiye de çok değişti. ABD’nin iki ülke arasındaki ilişkiyi bu perspektiften yeniden düşünmesinin zamanıdır. Çünkü, Türkiye dedenizin zamanındaki Türkiye değil.”
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.