Behâeddîn - i Buhârî / "Onu nasıl tanıdım?"

A -
A +

Bu zâtın bir sevdiği "Abdullah-ı Hâcendî", Vardı ki, bir vak'ayı anlatır şöyle kendi: Der ki: Ben gençliğimde, bir "Rehber" arıyordum. "Bir mürşidim olsa da, hizmet etsem" diyordum. "Hakîm-i Tirmizî"nin kabrine en nihâyet, Gelip, onun rûhundan istedim yardım, medet. Sonra uyku bastırdı, uyudum o arada. Heybetli "iki kişi" göründü o rüyâda. Onlardan bir tânesi, bana buyurdular ki: (Ben, "Hakîm-i Tirmizî", "Hızır"dır yanımdaki. Sen, tâbi olmak için, "Kâmil mürşid" ararsın. Ve lâkin hiç arama, burada bulamazsın. Oniki sene sonra, Kasr-ı ârifâna git. O mürşidi, orada bulursun sen o vakit. "Behâeddîn Buhârî" gelecek ki o yerde, İstifâde edersin sen ondan fevkalâde.) Uykudan uyanınca, oradan döndüm geri. Beklemeye başladım, o dediği "Rehber"i. Lâkin iki kimseye rastladım ki sonra ben, Sâlih zât oldukları, belliydi hallerinden. Dedim: (Olur musunuz siz bana rehber, delîl? Zîrâ ben arıyorum bir kâmil-i mükemmil.) Dediler ki: (Bu şehrin falanca köyüne git. Orada var şu anda, ehliyetli bir mürşit.) Ben bunu öğrenince, ayrılarak o yerden, O dedikleri köye, acele gittim hemen. O zâtın huzûruna, edeble girdim, fakat, Göstermedi o bana, hiç ilgi ve iltifât. "Evliyâ"dan olduğu, belliydi her hâlinden. Lâkin merak ettim ki, bakmıyor bana, neden? Yanında bir de oğlu vardı ki bu kişinin, O da vardı farkına, en nihâyet bu işin. Dedi ki: (Sizin için geldi de şimdi bu zât, Ne için kendisine etmezsiniz iltifât?) Bu suâle cevâben, dedi ki: (Ey evlâdım! Onun, bizden nasîbi yoktur ki, ne yapayım. "Behâeddîn Buhârî" gelir ki Buhârâ'da, O, onun talebesi olacaktır orada.) Ben ondan da ayrılıp, bekledim birkaç sene. Sonra gittim oradan, Buhârâ beldesine. Huzûruna girince, beni görüp sevindi. Buyurdu ki: (Hoş geldin, ey Abdullah Hâcendî! O oniki senenin bitmesine ve lâkin, Daha üç gün var idi, sen biraz erken geldin.) Sohbetinin tesiri, belli oldu hâlimden. "Dünyâ muhabbeti"ni çekip aldı kalbimden. Onun himmeti ile, iyi oldu her hâlim. Hattâ kısa zamanda, açıldı hemen kalbim.