Ömer bin Abdülazîz zamanında halk, sulh ve sükûn içinde yaşadı. Ama her devirde olduğu gibi onun da çekemeyenleri vardı. Hattâ canına kıymak için hizmetçisini kullandılar. Bir kenara çekip; - Efendini gizlice zehirleyeceksin! dediler. - Aslâ yapamam, dedi. Bu defa içinde "Bin altın" bulunan keseyi eline tutuşturdular. O zaman kalbi dönüp; - Bir bakayım, dedi. Ve bir yolunu bulup, zehiri içirdi halîfeye. Bir zaman sonra zehir içtiğini fark eden Halîfe, hizmetçisini çağırıp sordu: - Benden bir kötülük gördün mü? - Hayır efendim. - Bu ihâneti neden yaptın öyleyse? Büktü boynunu. - Doğruyu söylersen, sana cezâ vermeyeceğim, buyurdu. Hizmetçi bin pişmandı yaptığına. Yerlere kapanarak; - Beni para ile kandırdılar efendim, dedi. Ve o "altın kesesi"ni getirip teslim etti Halîfeye. Ömer bin Abdülaziz yumuşamıştı. - Peki, seni affettim, buyurdu. BAŞKA GÖMLEĞİ YOK Kİ Ve o "Bin altın"ı koydu devlet hazinesine. Peşinden yatağa düştü mübarek. Zehirin tesiri günden güne kendini gösteriyordu. Artık son günlerini yaşıyordu ki, kayınbiraderi geldi ziyaretine. Halîfenin gömleğini kirlenmiş görüp, kız kardeşine çıkıştı: - Halîfenin gömleğini görmüyor musun? - Ne var gömleğinde? - Kirlenmiş, hemen yıka onu, dedi. Ertesi gün geldiğinde, gömleğin yıkanmamış olduğunu görünce üzülüp sitem etti. - Dediğimi yapmamışsın hemşire. - Evet âbi, yıkayamadım. - Neden? - Başka gömleği yok ki, onu giydireyim de üstündekini yıkayayım. Evet, koca Halîfenin ikinci bir gömleği yoktu. Halbuki teb'asının tamamı zengin olup, zekât verecek fakir bulamıyorlardı. E-mail: abdullatif.uyan@tg.com.tr Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com