Hicretin mana ve önemi -2-

A -
A +

Hicret gecesi müşrikler, Resûlullah Efendimizin saâdethânesinin etrâfını sarmışlardı. Peygamber Efendimiz, Yâsîn-i şerîf sûresinin başından on âyet-i kerîme okudular ve bir avuç toprak alıp kâfirlerin başlarına saçtılar. Mübârek evlerinden çıkıp oradan uzaklaştılar. Resûlullah Efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir'in evini teşrîf edip, "Benim de hicret etmeme izin verildi" buyurunca, Ebû Bekr-i Sıddîk (radıyallahü anh) heyecânla; "Mübârek ayağınızın tozuna yüzümü süreyim yâ Resûlallah! Ben de sizinle berâber miyim?" diye sorunca, Efendimiz, "Evet" buyurdular. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk, sevincinden ağladı... Hazret-i Ebû Bekir (radıyallahü anh), Abdullah bin Ureykıt isminde, kılavuzluğu ile meşhûr olan zâtı çağırıp, yol göstermesi için ücretle tuttu ve develeri üç gün sonra Sevr dağındaki mağaraya getirmesini emretti. Bir müddet sonra İblîs, Peygamberimizin evinin etrâfında bekleyen müşriklerin yanına gelip "Burada ne bekliyorsunuz?" diye sorunca; "Muhammed'in evden çıkmasını" diye cevap verdiler. O, "Yemîn ederim ki, Muhammed aranızdan geçip gitti, başınıza da toprak saçtı" dedi. Müşrikler, ellerini başlarına götürdüler. Hakîkaten, başlarında topraklar buldular. Derhâl kapıya hücûm edip içeri girdiler. Hazret-i Ali'yi, Resûlullah(aleyhisselâm)ın yatağında gördüler ve onu biraz tartakladılar. Ka'be'nin yanında bir müddet hapsettikten sonra bıraktılar. Müşrikler, her yeri aramalarına rağmen, Resûlullah'ı bulamadılar ve çılgınlara döndüler. 100 DEVE VA'DETTİLER! Müşriklerin en azılısı olan Ebû Cehil, Mekke ve civârında tellâllar bağırtarak, Sevgili Peygamberimizi ve Hazret-i Ebû Bekir'i bulup getirenlere ve yerlerini bildireceklere 100 deve vereceğini va'detti. Onun bu va'dini duyan ve mala tamâh eden bazı kimseler silâhlanıp, atlarına binerek aramaya koyuldular. Safer ayının 27'sinde Perşembe günü, Peygamber Efendimiz ve Ebû Bekr-i Sıddîk, yanlarına bir miktar da yiyecek alarak yola çıktılar. İzleri belli olmasın diye parmaklarına basarak gidiyorlardı. Hazret-i Ebû Bekir, Resûlullah'ın çevresinde, etrâftan gelecek bir tehlikeyi önlemek için, bazen sola-sağa, bazen de öne-arkaya gidiyordu. Güçlükle dağa çıkıp mağaraya ulaştılar. Hazret-i Ebû Bekir içeri girdi. Süpürüp temizledi. Sağında, solunda irili-ufaklı birçok delik vardı. Hırkasını parçalayıp, delikleri kapadı, fakat biri açık kaldı. Onu da ökçesi ile kapayıp, Resûlullah'ı içeri da'vet eyledi. Peygamber Efendimiz içeri girdi ve mübârek başını, Ebû Bekir'in (radıyallahü anh) kucağına koyup uyudu. O zaman, Hazret-i Sıddîk'in ayağını yılan soktu. Resûlullah'ın uyanmaması için sabredip, hiç hareket etmedi. Fakat gözyaşı, Resûlullah'ın mübârek yüzüne damlayınca; uyanıp "Ne oldu ya Ebâ Bekir?" buyurdular. Hazret-i Ebu Bekir, "Ayağım ile kapattığım delikten, bir yılan ayağımı soktu" dedi. Resûlullah Efendimiz, Ebû Bekr'in (radıyallahü anh) yarasına, iyi olması için mübârek ağzının suyundan sürünce, acısı hemen dindi, şifâ buldu. MAĞARADA KORUNMALARI!.. Resûlullah Efendimiz ve Ebû Bekr-i Sıddîk içeride iken, müşrikler, iz ta'kîb ede ede mağaranın önüne kadar geldiler. Mağaranın ağzını bir örümceğin ördüğünü ve iki güvercinin de yuva yaptığını gördüler. İz sürücü Kürz bin Alkame, "İşte burada iz kesildi" dedi. Müşrikler, "Eğer, onlar buraya girmiş olsalardı, kapının üzerindeki örümcek ağının yırtılmış olması lâzım gelirdi" dediler. Müşrikler mağaranın önüne geldiklerinde, içeride Hazret-i Ebû Bekir endişeye kapıldı. Üzüntüsünü şöyle arz etti: "Ya Resûlallah! Vallahi, kendim için tasalanmıyorum. Fakat yüksek zâtınıza bir şey gelmesinden korkuyorum. Ben öldürülürsem, bir tek kişiyim, hiçbir şey değişmez. Lâkin size bir zarar gelirse, bütün ümmet helâk olur, dîn yıkılır" dedi. Kâinâtın Sultânı Efendimiz; "Ya Ebâ Bekir! Üzülme!.. Şüphesiz Allahü teâlâ bizimledir" buyurdu. Ebû Bekr-i Sıddîk, "Yâ Resûlallah! Cânım sana fedâ olsun! Onlardan biri, başını eğip baksa bizi görür" deyince, Efendimiz, "Yâ Ebâ Bekir! İki kişi ki, üçüncüsü Allahü teâlâdır. Üzülme!.. Hak teâlâ bizimledir" buyurdu. Müşrikler içeri bakmadan geri dönüp gittiler...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.