İmâm Mâlik -1-

A -
A +

Ehl-i Sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Mâlikî Mezhebinin kurucusu olan İmâm Mâlik bin Enes, "Tebe-i Tâbiîn"den olup sekizinci yüzyılda Medîne-i münevverede yaşayan âlim ve velîlerdendir. İmâm Mâlik, 708 (H. 90) senesinde Medîne-i münevverede doğdu. [Doğum târihiyle ilgili başka rivâyetler de vardır.] 795 (H. 179) senesinde yine Medîne-i münevverede vefât etti. İsmi, "Mâlik bin Enes", künyesi "Ebû Abdillah"tır. Soyu, Yemen'deki Benî Esbah kabîlesine ve Himyerîlerden bir hükümdâr hânedânına dayanmaktadır. Onun dedelerinden Ebû Âmir (radıyallahü anh), Eshâb-ı kirâmdan olup Medîne-i münevvereye yerleşmiştir. İmâm Mâlik, Sevgili Peygamberimizin yaşadığı, İslâm dîninin hükümlerinin vaz' edildiği ve zamânın en önemli ilim merkezlerinden olan Medîne-i münevverede hayat sürdü. Böyle bir çevrede dünyâya gelen Mâlik bin Enes, kendi isteği ve bilhassa annesinin teşvîkıyle ilim öğrenmeye başladı; küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Annesi, onu ilim tahsîline gönderirken, en güzel elbiselerini giydirerek, sarığını sarıp; "Şimdi git, oku yaz" dedi. Oğlunu zamânın en meşhûr âlimi Rebîatü'r-Rey'in huzûruna götürdü. Rebîa bin Abdurrahmân'ın derslerine devâm eden Mâlik bin Enes, genç yaşta fıkıh ilmini öğrendi. Sonra Abdurrahmân bin Hürmüz'ün derslerine devâm edip, ondan çok istifâde etti. Büyük bir hayranlık ve muhabbet duyduğu hocası hakkında; "İbn-i Hürmüz'ün derslerine onüç sene devâm ettim. Ondan nice ilimler öğrendim. Bunların bir kısmını hiç kimseye söylemiyorum. O, bid'at ehlini red bakımından ve insanların ihtilâf ettikleri şeyler husûsunda onların en bilgilisiydi" derdi. İlim öğrenmek husûsunda her fedâkârlığa katlanan Mâlik bin Enes, tahsîl uğruna evini dahî satmıştır. Kendisi şöyle demiştir: "Öğle vakti Hazret-i Ömer'in oğlu Abdullah'ın âzâtlısı olan Nâfi'ye gider ve kapısında beklerdim. Nâfi, Hazret-i Ömer'den nakledilen ilimleri ve onun oğlu Abdullah'ın ilmini biliyordu. Güneşten ve şiddetli sıcaktan korunmak için hiçbir gölge bulamazdım. Nâfi', dışarı çıkınca edeple selâm verirdim ve onu kırmadan arkasından içeri girip; "Abdullah bin Ömer, şu meselelerde ne buyurmuştur?" diye sorardım. O da suâllerimi cevaplandırırdı." Tebe-i Tâbiînden olan Mâlik bin Enes, ilimle ve hadîs-i şerîf rivâyetiyle meşgûl olan bir âilede ve çevrede yetişti. Dedesi Mâlik, babası Enes, amcası Süheyl de hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir. Nâfî'den başka, Tâbiînden olan İbn-i Şihâb ez-Zührî ve Saîd İbnül-Müseyyib(Müseyyeb)'den de ilim öğrendi. Kendisi şöyle anlattı: "Bir bayram günüydü. Bayram namazını kıldıktan sonra, bugün İbn-i Şihâb'ın boş vakti olur diyerek evine gidip kapısının önüne oturdum. Hizmetçisine "kapıda kim var, bak" dediğini duydum. O da "kumral yüzlü talebeniz var" deyince, "onu derhal içeri al" demesi üzerine beni içeri aldılar. Biraz bekledim, İbn-i Şihâb yanıma gelip bana; "Herhalde evine gitmeden buraya geldin, yemek yemedin değil mi?" dedi. Daha ben "hayır" demeden, yemek hazırlanmasını emredince; "Yemeğe, ihtiyâcım yok" diye mukâbelede bulundum. Bunun üzerine, "öyleyse söyle bakalım, ne istiyorsun?" dedi. "Bana hadîs-i şerîf öğretmenizi istiyorum efendim" deyince, "kalem defter çıkar" dedi. Sonra kırk tâne hadîs-i şerif rivâyet etti. Biraz daha rivâyet etmesini isteyince, "şimdilik bu kadar yeter, bunları ezberleyip nakledersen, sen de muhaddis olursun" dedi." İmâm Mâlik, Ehl-i Beyt'ten İmâm Câfer-i Sâdık hazretlerinden de ilim almış, onun sohbetinde bulunmuştur. Bu hususta kendisi şöyle anlatır: "İmâm Ca'fer bin Muhammed'e giderdim. O çok yumuşak huylu ve güler yüzlü idi. Yanında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) anılınca yüzü sararırdı. Meclisine uzun zaman devâm ettim. Her görüşümde, ya namaz kılar, ya oruçlu olur veya Kur'ân-ı kerîm okurdu. Abdestsiz hadîs-i şerîf rivâyet etmezdi. Manâsız sözleri hiç ağzına almazdı. Harâm ve şüphelilerden sakınan, dünyâya düşkün olmayan, çok ibâdet eden âlimlerdendi. Yanına geldiğim zaman yaslandığı yastığını alır, mutlaka bana ikrâm ederdi." Mâlik bin Enes, bir gün hocası Ebü'z-Zinâd'a hadîs rivâyet ederken rastlamış ve halkasına katılmamıştır. Daha sonra hocası "bizim halkamıza niçin oturmadın?" diye sorunca da; "Yer dardı, oturamadım. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) hadîsini ayakta dinlemek, edepsizlik olur diye ayakta dinlemek istemedim" cevâbını verdi. İmâm Mâlik, ilmini; İmâm Zührî'den, Yahyâ bin Saîd'den, Muhammed ibn-i Münkedir'den, Hişâm bin Amr'dan, Zeyd ibn-i Eslem'den, Rebîa bin Abdurrahmân ve daha birçok büyük âlimden almıştır. Üç yüzü Tâbiînden, altıyüzü de onların talebelerinden olmak üzere dokuzyüz hocadan hadîs-i şerîf aldı. Ayrıca Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden Hazret-i Ömer, Hz. Osman, Abdullah bin Ömer, Abdurrahmân bin Avf ve Zeyd bin Sâbit'in ve diğer Eshâbın fetvâlarını ve Tâbiînin fetvâlarını da öğrenmiştir. Akâide dâir bilgileri ve diğer bütün ilimleri öğrenip, zamânının en büyük âlimlerinden olmuş, ictihâd derecesine yükselmiştir. Zamanındaki ve kendinden sonraki âlimler, onun ilimdeki yüksek derecesi sebebiyle, Peygamber Efendimizin; "Öyle bir zaman gelir ki, insanlar her tarafı ararlar, Medîne'deki âlimden daha âlim bir kimse bulamazlar" hadîs-i şerîfindeki zâtın Mâlik bin Enes olduğunu bildirmişlerdir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.